Bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Basın Danışmanı Ahmet Sever’in kitabında yer verdiği, o dönem Başbakan’ın Basın Danışmanı olan Akif Beki’nin, Başbakanlık’tan sonra Köşk’te de kendilerine akreditasyon uygulanmasını istediği gazetecilerden olan Sultan Özer konuştu. Evrensel gazetesi muhabiri Özer, Akif Beki’nin bugünkü köşe yazısında o gün uygulanan akreditasyon sistemini 'dün arkasındaydım bugün de arkasındayım' şeklinde savunmasının 'düşündürücü' olduğunu kaydetti. Beki için "2008'de imza attığı akreditasyon yasağını bugün ne yazık ki savunuyor." diyen Özer, Beki'nin arkasında durduğu o uygulamanın, bugün gazetecilere yönelik uygulanan baskı, sansür ve tehditlerin, gözaltıların, tutuklamaların 'ilk adımı' olduğunu ifade etti. Yaşadıklarını paylaşan Özer, "O dönem Başbakan Erdoğan istemiş olsa bile Beki'nin buna karşı çıkması ve ‘Daha dün biz Genelkurmay'ı eleştirirken, daha ağırını bizim yapmamız demokrasiyle, gazetecilik ilkeleri ile bağdaşmaz’ demesi gerekirdi." şeklinde konuştu.

Halen gazetecilik hayatına Evrensel gazetesi ve Hayat TV’de devam eden Sultan Özer, "Hürriyet yazarı Akif Beki, 2008'de imza attığı akreditasyon yasağını bugün ne yazık ki savunuyor." dedi. Özer, "O döneme kadar sadece Genelkurmay'ın uyguladığı ve kendileri dahil birçok gazetecinin mağdur olduğu, bu antidemokratik uygulamadan dolayı hem biz akreditasyon mağdurlarından, hem tüm gazetecilerden hem de bu yolla gerçek haber alma hakkı elinden alınan halktan özür dilemesi gereken Beki'nin hala uygulamanın arkasında olduğunu söylemesi düşündürücü." diye ekledi.

'AKİF BEKİ’NİN KARŞI ÇIKMASI VE ÖZÜR DİLEMESİ BEKLENİRDİ'

Akif Beki'nin arkasında durduğu o uygulamanın, bugün gazetecilere yönelik uygulanan baskı, sansür ve tehditlerin, gözaltıların, tutuklamaların 'ilk adımı' olduğunu ifade eden Evrensel gazetesi muhabiri, Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) yaptığı açıklamada şöyle devam etti: "Gerçek, asgari gazetecilik ilkelerine göre hareket eden bir gazeteciden beklenen yıllar önce neden olduğu öyle bir uygulamadan dolayı çıkıp özür dilemektir. Ayrıca gazetecilik ilkeleri, öyle bir göreve gelen gazeteciden, hizmet ettiği kişinin kurallarına değil, gazetecilik ilkelerine göre hareket etmesini gerektirir. Yani o dönem Başbakan Erdoğan istemiş olsa bile Beki'nin buna karşı çıkması ve ‘Daha dün biz Genelkurmay'ı eleştirirken, daha ağırını bizim yapmamız demokrasiyle, gazetecilik ilkeleri ile bağdaşmaz’ demesi gerekirdi."

'BİR SORU YÜZÜNDEN GELEN AKREDİTASYON'

Sultan Özer, sözlerinin devamında o dönemde yaşadıklarını şöyle aktardı: "Benim akreditasyon iptalimi getiren, Başbakan'a sorduğum bir soruydu. 2008 krizi Amerika ve büyük ekonomiye sahip ülkeleri bile altüst etmişti. Sayın Başbakan da bir basın toplantısı düzenledi ve ‘krizin Türkiye'yi etkilemediğinden, teğet geçtiğinden’, hatta ‘krizi fırsata çevirmekten’ bahsetti, pembe bir tablo çizdi. O günün gazetelerinde de hangi il olduğunu hatırlamıyorum ama bir ilde bedava dağıtılan üç-beş kilo bulguru alabilmek için kadınların birbirlerini çiğnemeleri, çamurlar içinde kalmalarını gösteren haberler vardı. Bu görüntüyü hatırlatıp, ‘Peki bu tabloyu nereye koyuyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?’ demiştim. Çok iyi hatırlıyorum, ön sırada oturan Akif Beki, sorudan sonra dönüp bana uzun uzun baktı. Hatta ben gazetecilere, ‘Aha b... yedik. Akif Beki'nin şimşeklerini çektim’ demiştim. O basın toplantısını izleyen gazeteci arkadaşlar bunu çok iyi hatırlar. Zaten akreditasyon iptali de o toplantının hemen ardından geldi. Akreditasyon iptali üzerine ben Başbakanlık'tan yazılı yanıt istedim. Kartımın neden yenilenmediğini sorduğum dilekçeye yanıt ise gerçekten trajikomikti; ‘Devamlılık kriterini uygulamadığınız için’ deniliyordu. O dönem, yani 2008'de Başbakanlık, İstanbul'da olanlar dahil 324 gazeteciyi akredite etmişti ki, bunların içinde Başbakanlığın yerini bilmeyenler, hatta daha vahimi normal akreditasyon için gerekli olan üç yıllık sarı basın kartı taşıma şartını bile taşımayan, sarı basın kartı olmayanlar da vardı. O zaman yaptığım bir açıklamada Beki'ye ‘Siz okul müdürü, Başbakanlık okul, biz de öğrenci miyiz? Her gün kim geldi, kim gelmedi diye kontrol mü yapıyorsunuz, gelseler 324 kişiyi hangi salona sığdırıyorsunuz?’ diye sormuştum. Gazeteme, ‘Sultan Özer dışında birini görevlendirin, akreditasyon kartını verelim’ diyerek, yasağın bana özel olduğunu ifade etmişlerdi. Ama gazete yöneticilerimiz ‘Bizim kimi görevlendireceğimize siz değil, biz karar veririz. Bizim görevlendirdiğimiz muhabirimiz Sultan Özer'i almıyorsanız, biz de kimseyi vermiyoruz’ yanıtı vermişti. Yargılamadan sonra, adeta Beki gibilerine ‘gazetecilik, demokrasi dersi verir’ nitelikte bir kararla, akreditasyon kararı iptal edildi. Başbakanlık akreditasyon kartını yeniden aldım ama bu kez ben gitmedim."

'BANA GÖRE AKİF BEKİ GAZETECİ DEĞİLDİR'

Sultan Özer’in Beki hakkındaki değerlendirmesi ise "Belki başkalarına göre Akif Beki iyi bir gazetecidir, güzel köşe yazıyor, iyi bir televizyon programı sunuyordur, ama ben böyle sansürcü bir kafayı gazeteci olarak görmüyorum. Bana göre Akif Beki gazeteci değildir. Çünkü gazeteciliğin asgari kriterleri bile, gazetecinin demokrasiden, özgürlüklerden, barıştan yana olmayı gerektirir. Bu tür uygulamalara imza atan, üstelik yıllar sonra savunan birisi bana göre gazeteci olamaz." şeklinde oldu.