AK Parti'den 2007-2011 yılları arasında milletvekilliği yapan tarihçi-yazar Reha Çamuroğlu, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eski Başdanışmanı Etyen Mahçupyan'ın AK Parti'nin seçim öncesi oy kaybı yaşayacağı için Alevilerle ilgili birşey yapamayacağını söylemesine tepki gösterdi. "Bir Alevi olarak şöyle bir soru sorma hakkım var: Bizle niye alay ettiniz? Bize niye vakit kaybettirdiniz, bize niye sözler verdiniz?" diye soran Çamuroğlu, "Belli terör eylemlerinden kalkıp bunları Aleviliğe, Alevilere mal etmeye kalkarsanız; o zaman bir art niyet okuruz. Fakat siz eğer Sayın Cumhurbaşkanımız'ın birkaç senedir yaptığı gibi gererek oy toplama, kutuplaştırarak oy kazanma taktiği güdüyorsanız, bu ateşle oynamaktır." dedi.

Reha Çamuroğlu, Cihan Haber Ajansı (Cihan) muhabirinin sorularını cevapladı. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eski Başdanışmanı Etyen Mahçupyan'ın AK Parti'nin seçim öncesi oy kaybı yaşayacağı için Alevilerle ilgili birşey yapamayacağını söylediğini aktaran Çamuroğlu, Mahçupyan'ın bir süredir böyle itiraflarda bulunduğunu belirterek "Siyasette ahlakı dışlamayı meşrulaştırıyor bu itiraflar, ahlaksız bir siyaseti meşrulaştırıyor. Aslında Etyen Mahçupyan, bunu söylerken bir şeye mazeret buluyor: Diyor ki Alevilerin sorunları çözülmez çünkü AK Parti'nin bir kısım tabanı Alevilerden nefret ediyor. Aslında söylediğinin tercümesi budur. O zaman benim bir Alevi olarak şöyle bir soru sorma hakkım var: Bizle niye alay ettiniz? Bize niye vakit kaybettirdiniz, bize niye sözler verdiniz? Şu kütüphanede 7 ciltlik Alevi çalıştayı, raporları var. Niye bizle bunları yapıp bizi aşağıladınız? Bu soruları sormaya hakkım olduğunu düşünüyorum. Peki 12 yıl iktidardaydınız, ülkenizin bir kısmının bir kısmından nefret ettiğini fark ettiniz; bu nefreti giderme adına ne yaptınız? Milli Eğitim'de bir çabanız oldu mu, kültür alanında bir çabanız oldu mu, insanların birbirini tanış adına bir çabanız oldu mu? Şimdi 12 yıl sonra kalkıp diyorsunuz ki Aleviler için bir şey yapılamaz çünkü oy kaybederiz. El insaf. Aleviler, Cumhuriyet tarihi boyunca nefsi müdafa dışında Alevilik için, Alevi bireyler çeşitli suç olaylarına karışmış olabilirler, bu herkes için böyle. Bugün bütün sünni kardeşlerimizi IŞİD'çi olmakla itham edebilir miyiz? Ama siz belli suçlardan kalkıp, belli terör eylemlerinden kalkıp bunları Aleviliğe, Alevilere mal etmeye kalkarsanız; o zaman bir art niyet okuruz. Fakat siz eğer Sayın Cumhurbaşkanımızın birkaç senedir yaptığı gibi gererek oy toplama, kutuplaştırarak oy kazanma taktiği güdüyorsanız bu ateşle oynamaktır. Neden; çünkü ateş biranda elinizden kaçabilir, siz kontrol edemeyebilirsiniz, Allah korusun çevre ülkelerde gördüğümüz vaziyetleri Türkiye'ye ithal edersiniz. İşte bu, Türkiye'nin kaderiyle oynamaktır. Bugün sokaktaki insan bunu farketmiyor. Sokaktaki insan kutuplaştırmanın varabileceği noktaları maalesef fark etmiyor Türkiye'de. Ama ülkemizde sokakta dolaşan Suriyelilere baksınlar, o insanların halini bir görsünler, o çocukların halini bir görsünler. O işte vebali olanların kimler olduğunu düşünsünler, Esad kadar kimlerin vebalidir o Suriyelilerin hali, bunu düşünsünler. Peki kendi çocuklarının, kendi vatandaşlarının da bu hale gelmelerini isterler mi? Türkiye maalesef buralara götürülebilir noktalarda bir ip üzerinde adeta dans ediyor." diye konuştu.

"KENAN EVREN GİBİ BİR ZALİM BİLE MİLLETİN BÜTÜNÜNE HİTAP ETTİ"

12 Eylül 1980 askeri darbesini gerçekleştiren Kenan Evren'in bile mitinglerde hitap ederken 'Türk milleti, milletimiz' dediğini aktaran Çamuroğlu, Kenan Evren gibi bir zalimin bile milletin bütününe hitap ettiğini ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başbakan iken "yüzde 50'yi zor tutuyorum evlerde" dediğine dikkat çekti. Bu açıklamanın "Ben yüzde 50'nin başbakanıyım, geri kalan yüzde 50 iç düşmandır" anlamına geldiğini dile getiren Çamuroğlu, "Bu nasıl bir mantıkdır, bunu hangi ülkenin başbakanı söyleyebilir, hangi ülkenin başbakanı kendi milletiyle ilgili böyle bir sınıflandırma yapmıştır?" diye sordu. Bugün Erdoğan'ın "Ben bir kesimin cumhurbaşkanıyım" dediğinin altını çizen Çamuroğlu, öbürlerinin cumhurbaşkanı olduğu gibi bir iddia, gayret taşımadığını ve böyle bir çaba göstermediğini kaydetti.

"HAYRETTEN DİLİMİZİN TUTULMASINA NEDEN OLUYOR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Berkin Elvan'ın ekmek almaya gittiğine dair belge var mı?" sözünü duyunca ne düşündüğünün sorulması üzerine ise Çamuroğlu, "Ben sayın Cumhurbaşkanımızı şahsen tanımasam, farklı şeyler düşünürdüm. Ama şahsen tanıyorum. Herhalde birkaç senedir üzerindeki yük ve baskı kendisine çok ağır geliyor diye düşünüyorum. O arada sağlığı bozuldu, ameliyatlar geçirdi; sonra zannediyorum toparlandı. Tedavisi olumlu gelişti herhalde, öyle görünüyor. Ama bu arada vücudunun ve zihninin yorulduğunu düşünüyorum ve bu yorgunluğun bazen öfke atakları şeklinde dışa vurulduğunu düşünüyorum. Her seferinde 'inşallah bunlar çok düşünülerek söylenmiş laflar değildir' diyorum. Her seferinde yalanlanıyorum bir sonraki konuşmasıyla. Ama bizi aşağılamalar ve bize hakaretler son bulmuyor. Mesela ana muhalefet partisi liderini, Kahramanmaraş gibi çok acı tarihi olan bir şehirde Alevi olduğu için yuhalatabiliyor. Meydanlarda 'bunun mezhebini biliyorsunuz değil mi?' diyebiliyor. Çok basit bir şey söyleyeyim; 12 gün ara ile Cumhurbaşkanındaki bir farkı görelim. Dedi ki 'Nereden IŞİD kovulsa oraya Şia dalıyor. Bu tahammül edilemez bir şey.' Şimdi IŞİD ile Şia'yı aynı kefeye koymak, hiçbir Müslümanın herhalde kabul edebileceği bir durum değildir. Yani 200 milyon Şia'yı IŞİD ile aynı kefeye koymak, Müslümanlığın dibine dinamit koymak gibi bir şeydir. İran'a yönelik Yemen ile ilgili yaklaşımında bunu söylüyor. 12 gün sonra İran'a gidiyor ve İran'da şöyle konuşuyor, diyor ki; 'Mezhepler önemli değil, biz hepimiz insanız, Müslümanız; Müslümanın Müslümanı öldürmesine tahammül edilemez' vesaire. Ya onu yapma ya bunu yapma; ya onu söyleme ya bunu söyleme. Şimdi dolayısıyla ben kendisinde çok ağır bir yorgunluk vehmediyorum. Aslında Cumhurbaşkanı olduğu zaman şöyle düşünmüştüm; yani Anayasanın sınırladığı cumhurbaşkanlığı yetkileri içinde davranırsa, dinlenir diye düşünmüştüm. Fakat maşallah Anayasayı da bekleme odasına aldığı görülüyor. Bütün bunlar hayretten dilimizin tutulmasına neden oluyor. Yani bazen konuşacağımız şeyleri şaşırıyoruz. Deveye sormuşlar, niye boynun eğri diye; nerem doğru ki demiş. Vaziyetimiz biraz o; neremiz doğru ki." karşılığını verdi.

"BU TÜR BÖBÜRLENMELER, DEMOKRASİDE SAKİL İŞLERDİR, AYIPTIR"

Bir başka soru üzerine Çamuroğlu, Pakistan'da uzun süredir hayatın insanlara cehennem olduğuna dikkat çekti. "Pakistan'da Taliban'ın El-Kaide'yi düşündüğümüzde nüfusun yüzde 10'nu bile teşkil etmezler. Belki yüzde 5 ya da yüzde 3'tür. Ama bir ülkenin yüzde 10'nu huzursuzsa, yüzde 90'nı hayatı cehenneme çevirebilir." diyen Çamuroğlu, şöyle devam etti: "Dolayısıyla 'yüzde 70 ben aldım, yüzde 50'yim ben. Ben sizden çoğunluğum' gibi bu tür böbürlenmeler, demokraside sakil işlerdir, ayıptır. Her şeyden önce şunu görmemiz lazım; herkes vatandaş ve herkes insan haklarına sahiptir; yüzde 1, yüzde 9, yüzde 19'da sahiptir. Dolayısıyla bu insan hakları çerçevesinde hükümetlerin herkesin hükümeti olarak hizmet etmesi gerekir. Ama siz çoğunluğa dayanarak diğer insanların haklarını ellerinden alacağını düşünüyorsanız, çatışmacı bir yola girmişsiniz demektir. Bir siyasi parti seçmenden ülkeyi yönetmek için oradadır. Fakat bugün bir şey görüyoruz mesela sayın Mahçupyan'ın konuşmalarında, hükümeti destekleyen medyanın bir çok yazarında ve AK Parti'nin bazı yöneticilerinde şöyle bir kavrama rastlıyoruz: Biz bir devrim yapıyoruz. Şimdi bakın bu farklı bir durumdur. Bunu söylerseniz, devrim yasaların ve Anayasanın tatile çıktığı dönemleri kasteder. Yasaların üzerine çıkılan bir dönemi kasteder ve devrim büyük halk kitlelerinin ayaklanmasını, hareketlenmesini kasteder. Ama siz bir seçimde aldığınız oylardan devrimci sonuçlar çıkarmaya kalkarsanız; sözünüzü inkar etmiş olursunuz. Sözünüz ne; ülkeyi yöneteceğim. Siz devrim yapacağım diye oy almadınız. Ama siz oy alıp devrim yapmaya kalkarsanız; o zaman dünya tarihine bakalım, her devrimin bir bedeli vardır. O bedeli ödemeye hazır olmanız gerekir. O bedel nedir, karışıklıktır, şiddetli çatışmalardır. Unutulmasın ki Türkiye dünya sisteminde bir bloğa dahildir, NATO üyesidir. Burada sözde devrimciler ciddi problemlerle karşılaşabilir. Uzun bir süredir hükümetimiz ve hükümetimizin taraftarları, bir söylem geliştirdiler. Biz Batı'ya karşı, emperyalizme karşı milli bir duruşu temsil ediyoruz. Bunu anlamakta zorlanıyorum hem NATO üyesisiniz hem de emperyalizme karşı milli duruşu temsil ettiğinizi iddia ediyorsunuz... Fakat şu unutulmasın, Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti olmadan öncede yönünü Batı'ya dönmüştü. Yani çok sevilen Fatih Sultan Mehmet'in Batı'ya yazdığı mektupları görürsek, okursak; kendisini Rum Kayzeri, Roma Sezar'ı olarak adlandırdığını ve yüzünü Batı'ya döndüğünü görürüz. Aslında İslam'ı doğulu bir din olarak takdim etmeye çalışanlar, çok yanılmaktadırlar. İslam doğulu bir din değil batılı bir dindir. Çünkü İslam İbrahim'i bir gelenektendir. Siz Yusuf adını koyarsanız Hristiyan Yossef adını koyar... Yani kutsal metinlerdeki pek çok isim Hristiyanlar, Museviler ve Müslümanlar için ortaktır, söylenişleri farklıdır. Siz gidip de Çin'de Yusuf bulmazsınız Budizm de yoktur... Dolaysıyla İslamcı kesim Doğu ve Batı kavramlarını işine geldiği gibi ele almakta. Türkiye'nin aslında Batı'nın bir parçası olduğunu görmemektedir. Bu şununla bağlantılıdır. Batı bizi ortak kabul edebilmek için bizden demokrasiyi istemektedir, kendi standartlarını istemektedir. Bu nedir; Türkiye'yi diktatörlüğe kapatan bir sistemdir. Siz eğer iktidarda kalmak için demokrasiden uzaklaşmak istiyorsanız yada mecbursanız, Batı'dan da uzaklaşmak istersiniz, mesele bu."