Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feridun Yenisey, kamuoyunda ‘Sıkıyönetim Yasası’ olarak tanımlanan Meclis gündemindeki İç Güvenlik Yasa Tasarısı’nda ‘kabul edilemez maddelerin varlığına’ dikkat çekti.

Cihan Haber Ajansı muhabirinin İç Güvenlik Yasa Tasarısına ilişkin sorularını cevaplayan Yenisey, “Esas polisin silah kullanma yetkisini genişletmek istiyorlar. Hâlbuki kolluğun başını yakacak olan bir düzenleme bu. Elinde molotof kokteyl olana ateş etme yetkisi verilecek. O zaman malı korumak için can giderse, dengesiz. Bugünkü mevzuatı daha düzeltmek gerekiyor ama; çok üzerinde çalışarak. Çünkü bizde yasalar çabuk yapılıyor, çabuk değişiyor. Daha düzenli bir çalışma gerekebilir. Paketin bazı maddeleri var ki kabul edilemez.” dedi.

Yıllardan beri ‘kolluk hukuku ve istihbarat’ ile uğraştığını dile getiren Yenisey, İçişleri Bakanlığı’nın 'İç Güvenlik Hizmetlerinin Sivil Gözetimi' adlı projesinde ise görev aldığına işaret ederek, bu konularda epey çalışmış birisi olduğunu hatırlattı. Dünyanda güvenlik hukuku açısından bir paradigma (değerler dizi) değişikliğinin yaşandığını belirten Yenisey, 10 yıl öncesine kadar devletin korunması fikri ön planda olduğunu söyledi. Yenisey, şöyle devam etti: “Çünkü devlet, millet ve anayasal sistem, halk için çalışıyor filan… Fakat şimdi halka danışılarak, onun güvenlik ihtiyaçlarının belirlenmesi ve uzmanca yapılan güvenlik stratejileriyle milletin bütün tehlikelere karşı korunması… Ve yıl sonunda da halka bir hesap verilmesi. Buna demokratik meşruiyet adı veriliyor. Güvenlik hizmetlerinde bir demokratik meşruiyetin olması lazım. Bu demokratik meşruiyet geçen sene çok tartışılan MİT Kanunu ile sağlandı. Şaşırtacak bir şey; çok tenkit ettiğimiz MİT Kanunu’nun içinde bir madde var. Meclis'te güvenlik ve istihbarat komisyonu kuruldu. Yıllık raporlar verilecek. Bu yıl ilk (bu raporlar) defa verilecek. Türk hukukunda bu çok önemli bir değişiklik; halka güvenlik hususunda hesap verilmesi. Demokraside halkın özgürlüklerini serbestçe kullanması gerekir. Kolluğun da görevi halkın özgürlüklerini kullanmasına yardımcı olmaktır. Bu nedenle kolluğa geniş yetkiler verilmesi gerekiyor. Bugünkü Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu (HVSK) eski bir yasa. Bunların tümünü içermiyor. Hâlbuki dünyada çok büyük gelişmeler oldu. Gelişmelerinde başında kişisel veriler, aleni alanların video ile denetlenmesi; bütün bu teknoloji ile birlikte gelen bir çok yeni düzenleme var. Onları hep yasa ile düzenlenip kolluğa yetkiler verilmesi gerekir; toplumu koruyabilmesi için.”

‘DENETLENMEYEN BİR YETKİ VAR’

İç Güvenlik Paketi ile nokta değişiklikler yapıldığını anlatan Prof.Dr. Feridun Yenisey, değişikliklerin bir kısmında da kuvvetler ayrılığı prensibinin ihlalini gördüklerini vurguladı. Bir değerlendirme için tümü itibariyle bakıldığında kolluğa daha çok geniş yetkiler verilmesi gerektiğini savunan Yenisey, “Getirildiklerinin dışında da başka yetkilerin polise de verilmesi lazım. Fakat en önemlisi bu yetkilerin denetlenmesi lazım. Yetkisiz bir kolluk toplumu koruyamaz. Fakat toplumu koruyabilmek için yetki verdiğinizde o yetkilerin çok iyi bir şekilde denetlenmesi gerekiyor ki; bu yeni tasarıda onun eksikliğini görüyorum. Denetlenmeyen bir yetki var. Bu şekliyle eleştirdiğim noktaları var, fakat kabul edilebilecek bazı noktalarının olduğunu söyleyebilirim. Paketin tümünü reddetmek mümkün değil.” şeklinde konuştu.

‘YARGI İLE ÖNLEYİCİ HİZMETLER İÇ İÇE GİRMİŞ OLUR’

Başta Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve muhalefet partilerinin pakete şiddetle karşı çıkmalarına dair soruyu Yenisey, “Haklı oldukları noktalar var. Mesela kolluğa gözaltı yetkisi veriliyor. Bu yetki suç işlenmişse zaten savcının uhdesindedir. O yetkisinin korunması gerekirdi. ‘Şimdi hemen polis gözaltına alıversin’ diye bir düzlenme getiriliyor. Bu hatalı bir düzenleme. O zaman yargı ile önleyici hizmetler iç içe girmiş olur. Nokta nokta değişik şeyler var. Eleştireceğim noktalar var. Ama kolluğa yeni yetkiler verilmesi gerektiği de aşikar; ama denetlenmesi koşuluyla.” açıklamasını yaptı.

'SÖZLÜ EMİR İLE ARAMA YAPILMASI ANAYASA’YA AYKIRIDIR'

Yenisey, Çağın Polisi Dergisi’nde yazdığı yaklaşık 30 sayfalık 'Kolluk hukuku ve 2014 İç Güvenlik Paketi' başlıklı makalesinde ise ülkede güvenliğin ‘özgürlükler zedelenmeden’ sağlanması gerektiğinin altını çiziyor. Prof. Dr. Yenisey, paketteki maddeleri tek tek analiz ettiği yazısında özetle şu görüşleri yansıtıyor: “Yapılan değişiklik ile PVSK 4/A maddesi uyarınca ‘makul sebep’ bulunan hallerde kolluğun durdurduğu kişi veya araç üzerinde ‘yeterli şüphe’ söz konusu olan durumlarda arama yetkisi verilmesi düşünülmektedir. Öncelikle sözlü emir ile arama yapılması Anayasa’ya aykırıdır. Adli arama yapma ihtiyacı ortaya çıktığında kolluk amirinin yazılı emri ile arama yapılması zaten mümkündür. Yeni bir düzenlemeye bu nedenle ihtiyaç yoktur. Önleme araması ise PVSK 9’da düzenlenmiştir. Anayasa gereği önceden alınmış yazılı karar veya emir olmaksızın bunun yapılması bugünkü mevzuatta mümkün değildir. Anayasa değişikliği gerekmektedir. Bu değişiklik temel hak ve özgürlükler açısından büyük bir kısıtlama getirmektedir.
Polisin, artık makul şüphe bulunduğu gerekçesi ile kişilerin üstünü, eşyalarını, aracının kapalı bölümlerini, doğrudan arama yetkisi doğmaktadır. Yapılması düşünülen bu düzenleme, ilk bakışta keyfi aramalar yapılabileceği endişesini akla getirmektedir. Zira, 2014-6572 sayılı kanun ile yapılan değişiklik sonucu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şüpheli veya sanıkla ilgili arama yapılabilmesi için makul şüphe ve gecikmesinde sakınca bulunan haller istisna olmak üzere, hâkim kararı aranmakta iken, henüz ortada bir suç bulunmazken polisin yeterli şüphe gördüğü için hâkim kararı da olmaksızın arama yapabilecek olması mevzuat açısından büyük bir çelişki oluşturacaktır.
Mukayeseli hukukta adli kolluk içinde bir kolluk amirinin savcı yardımcısı şeklinde görevlendirildiği bilinmektedir. Buna benzer bir şekilde daha yetkili bir kolluk amiri statüsü yaratılmak istendiği görülmektedir. Ancak yetkilerin Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında ancak kanunla belirlenebilmesi ilkesi doğrultusunda İçişleri Bakanlığı’nın (yürütmenin) belirleyeceği yetki Anayasa’nın 13. maddesine aykırıdır. Ve her ne kadar, bu karar 24 saat içinde hâkim onayına sunulacak olsa da, arama yapılmadan önce verilecek hâkim kararının sağlayacağı özgürlük-güvenlik dengesi, işlem yapıldıktan sonraki denetim ile sağlanamayacak, özgürlükler aleyhine denge bozulacaktır. Maddeye ilave edilmek istenen ‘uzaklaştırır’ kelimesi, Alman Polis Kanununda düzenlenmiş olan uzaklaşma emri verme yetkisine benzemektedir. Bu yeni yetki kadına karşı şiddet ile ilgili 6284 sayılı yasada mülki amirlere verilen yetkiye paraleldir. Belirtilen yasada yer alan yetki detaylı ve kriterleri belli bir şekilde düzenlenmiş iken, burada yine Anayasa’nın 13. maddesine aykırı bir şekilde, sınırları belli olmayan genel bir yetki şeklinde düzenlenmesi yerinde değildir. Bu değişiklik ilk bakışta olumlu bir düzenleme gibi gözükse de, keyfi uygulanması durumunda, hak ve özgürlükler açısından büyük müdahale yaratabilecek niteliktedir.
Suçüstü halleri ve belli suçlarla sınırlı da olsa Cumhuriyet Savcısının görev ve yetkilerinin yürütmeye devredilmesi, Ceza Muhakemesi Hukuku açısından, kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlayan böyle bir tedbirde yürütmenin yetkilendirilmesi Anayasa’nın 19 ve AİHS’nin 5. maddesine aykırıdır. Sokağa çıkma yasağı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11. maddesinde yer alan bir yetkidir. Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında temel hak kısıtlayan yetkilerin yasada açıkça belirlenmesi gerekir.
Son zamanlarda hatalı bir şekilde yerleşen, valinin sokağa çıkma yasağı ilan etmesi uygulamasının CMK’ya yansıtılması hatalıdır.
İşyerlerine konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara, açık ve kapalı alanlara karşı yapılan molotof ve benzeri araçlarla yapılan saldırılarda halen devam etmekte olan bir saldırıyı engellemek amacıyla kişilere karşı silah kullanılması hiçbir şekilde hukuka uygun sayılamaz. TCK’daki kuralların da dışına çıkarak meşru savunmayı ortadan kaldırır biçimde silah kullanma yetkisinin düzenlenmesi, ileride bu maddeye dayanarak silah kullanan tüm kolluk görevlilerini ceza mahkemelerinde mahkûm olmaktan kurtaramayacaktır.”