17 Aralık sürecinden sonra AK Parti’den istifa eden milletvekillerinden olan eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye’de daha önce iki kez başkanlık sistemine geçildiğini ve halâ onun bedellerini ödediklerini söyledi. Bunları 27 Mayıs muhtırasından sonra kurulan Cemal Gürsel başkanlığındaki konsey ile 12 Eylül darbesinden sonraki Kenan Evren yönetimi olduğunu anlatan Günay, AK Parti’de başkanlık lafının ise 2011’den sonra telaffuz edilmeye başlandığını kaydetti. Günay, "Bu başkanlık lafı 2007’de, 2008’de, 2009’da yoktu. 2011’den sonra çıktı ve ben bakanken 2011’de İzmir’de başkanlık sistemine karşı çıktım." dedi. Kamuoyunda tartışılan "Türk tipi" başkanlık sisteminin, Orta Asya'daki Türkî cumhuriyetlerdeki başkanlık sisteminin aynısı olduğunu belirten Günay, "Türkiye bunu kabul eder mi, olur mu böyle bir şey? Olmayacak. Olmayacak. Olmayacak. Bilmiş olun. Türkiye demokrasiden vazgeçmeyecek. Çok bedel ödendi. Türkiye çoğulcu demokrasiden vazgeçmeyecek. Vazgeçersek bu insanlığın önünde rezil olmamız anlamına gelir. Bundan vazgeçmeyeceğiz." ifadelerini kullandı.

Eski Kültür Bakanı ve İzmir Bağımsız Milletvekili Ertuğrul Günay, İpek Üniversitesi’nde öğrencilere hitap ettiği bir konferansa katıldı. Burada yaptığı konuşmada başkanlık sistemine dair açıklamalarda bulundu.

'12 MART VE 12 EYLÜL SONRASINDA İKİ KEZ BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇİLDİ'

Türkiye’de daha önce iki kez başkanlık sistemine geçildiğini anlatan Günay, "1980’in Eylül ayında bir sabah 12 Mart’ta muhtıra verenler bu kez muhtıra vermekle yetinmediler. İdareye doğrudan doğruya el koydular. Bütün partileri kapattılar. Kendileri 5 kişi tam anlamıyla devlet ve hükümet oldular tam anlamıyla. Bir anlamda başkanlık sistemine geçti Türkiye yani orada." dedi.

Günay, Türkiye'nin başkanlık sistemini bir 27 Mayıs’tan sonra yaşadığını anlatarak, "Menderes devrildikten sonra Korgeneral Cemal Gürsel, Konsey’in başkanı, devlet ve hükümet başkanı sıfatını taşıyordu. Devlet ve hükümet başkanı başkan demektir. Yani hükümet yok. Devletin başı da o hükümetin başı da o. Bir orada yaşadı Türkiye başkanlık sistemini. Onun acılarını bedellerini ödüyoruz." diye konuştu.

Günay, ikinci kez yaşanan başkanlık sisteminin ise 12 Eylül darbesinden sonra olduğunu anlattı: "Bir de Kenan Evren idareye el koyduğu zaman bir süre o da devlet ve hükümet başkanı oldu. Sonra hükümetin başına bir tane kukla başkan getirdiler, eski Deniz Kuvvetleri Komutanını. Şunu yaptı gelir gelmez 12 Eylül. Sokak çatışması Ankara sokaklarında kan revanken ertesi gün durdu. Halbuki ondan önceki hükümetler hem Demirel hem Ecevit hükümeti asayişi sağlama konusunda orduya sıkıyönetim görevi vermişti. Sıkıyönetime rağmen Türkiye’de sokak olayları önlenemiyordu, sokak kontrol edilemiyordu. Ama 12 Eylül günü kontrol edilebildi. 11 Eylül günü Türkiye’de sokağı kontrol edemeyen güçler 12 Eylül günü bütün olayları birdenbire durdurabildiler."

'AKP, DEMOKRAT PARTİ GİBİ ÜÇÜNCÜ SEÇİMİ OKUYAMADI'

AK Parti iktidarının geldiği konuma dair değerlendirmelerde de bulunan Günay, "Nasıl Demokrat Parti üçüncü seçimi okuyamadıysa oyları azalmasına rağmen Parlamento'ya fazla güç soktuğu için kendini güçlü sandıysa, bu üçüncü seçimi de kazanan parti üçüncü seçimi ‘ben gücümü artırıp devletleşmek için değil halka hizmet yolunda devam etmek için bu desteği alıyorumu’ okuyamadı. Ne yazık ki. Devletleşmiş sandı kendisini. Fazla güçlenmiş sandı. Şimdi de onun sıkıntılarını yaşıyoruz." ifadelerini kullandı.

'2011'DE İZMİR'DE BAŞKANLIK SİSTEMİNE KARŞI ÇIKTIM'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, AK Parti’yi ilk kurduktan sonra kendisini merkez partisi olarak konumlandırdığını ve öyle lanse ettiğini belirten Günay, şunları söyledi: "Ancak üçüncü seçimi kazandıktan sonra tekrar sağcı olduğunu hatırladı. 2011’den sonra. Çünü o zaman kadar telaffuzlar 12 Eylül’e karşı, demokratikleşmeden yana, parlamenter demokrasiden yana. Bu başkanlık lafı yeni çıktı. Bu başkanlık lafı 2007’de, 2008’de, 2009’da yoktu. 2011’den sonra çıktı ve ben bakanken 2011’de İzmir’de başkanlık sistemine karşı çıktım. Bazıları diyor ya bakanken ne söyledin. Kitap olacak yakında görecekler. Ben bu davalara karşı çıktım, başkanlık sistemine de karşı çıktım. İstanbul’daki gökdelenlere de karşı çıktım."

'BÖYLE SOLCULUK MU OLUR?'

Günay, konuşmasında Çağlayan Adliyesi’nde Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın şehit edilmesine ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu: "Dünkü çocukların yaptığı iş midir? Bu solculuk mudur? Böyle bir şey olabilir mi? Bunu aşırı sol ya da sol tabiriyle eğer bu topluma takdim ediliyorsa kendini solda gören hareketler de buna ciddiyetle bu solculuk değildir, bu insanlık değildir diye, 40 yaşındaki bir savcının canına okudunuz yani. Başka bir insanın hukukunu korumaya çalışırken böyle bir hakkınız var mı sizin? O adamın günahı ne, görevini yapmaya çalışıyor. Bu arada rahmetle anıyorum. Böyle birşey var mı?"

'MUHAFAZAKARLIKTAN KÂRI DEĞİL DEĞERLERİ KORUMAYI ANLIYORUM'

Konferansta öğrencilerin sorularını da cevaplandıran Ertuğrul Günay, bir soru üzerine kendisini 'sosyal demokrat' olarak tanımladığını belirtti. Günay, muhafazakar olup olmadığı yönündeki sorulara ise şu cevabı verdi: "Muhafazakarlıktan benim anladığım şu. Toplumun bazı değerleri vardır. Onu korursunuz. Ben mesela onu koruduğum için kötü oldum hükümette. İstanbul’un minareleri kubbeleri var. Bunlara Semavi Eyice hoca ‘İstanbul’un tacı’ diyor. Ben bunu korudum. İstanbul’un sözüm ona muhafazakar belediyeleri onu ayaklar altına gökdelenler dikmeye kalktılar. Şimdi muhafazakarlıktan benim anladığım kârı muhafaza etmek değil değerleri muhafaza etmek. Muhafazakâr zannediyor arkadaşlar, kâr vurgusu üzerine, o değil. Muhafazakarlık değeri korumak insanlığı korumak. Farklı bir yerdeydim hala farklı bir yerdeyim. Biz bir grup arafta kalmış insan varız Türkiye’de. Bakalım sonumuz ne olacak?"

'TÜRK TİPİ BAŞKANLIK OLMAZ'

Ertuğrul Günay, bir başka soru üzerine ise 'Türk tipi başkanlık' tartışmalarına yaşadığı bir anısını naklederek cevap verdi: "Sovyetler yıkıldığında biz Türkî cumhuriyetler, Türkiye gibi Avrupa’ya doğru yol alacaklar diye bakıyorduk. Şimdi Türkiye Türkî cumhuriyetlere benzetilmeye çalışılıyor. Olur mu bu? Geriye gitmez hiçbir toplum. Türk tipi başkanlık diye bir şey anlatılıyor ya. Size onunla ilgili bir anekdot anlatayım. Asya’da Türkî cumhuriyetler var. Türkmenistan’a gitmiştim ben bir sefer. Türkmenistan’da bizim parlamento ile Türkmenistan parlamentosunun ortak karar vermesi gereken bir konu var. Türkmenistan Başkanı da turizme çok meraklı, hararetle bana bir şeyler anlatıyor. Ben dedim ki bizim parlamento ile sizin parlamentonuz arasında hemen kabul edilmesi gereken bir anlaşma var. Parlamentonuz bunu çoğaltsa. Zile bastı. Parlamento başkanını çağırdı. Parlamento başkanı geldi. Ceket ilikli, elleri göbeğinde hazır ol vaziyetinde bir hanım. Hanıma dedi ki ‘bakın nazır böyle böyle bir şey söylüyor. Bunu hemen çıkarın’ dedi. ‘Emredersiniz efendim’ dedi. ‘Tamam’ dedi. Meclis Başkanı’nı böyle yaptı. Bunu geçen bir televizyonda anlattım ben. Sonra bir başka bakanlıkta bir konu var onu da söyledim. Zile bastı, o bakanı da çağırdı. O bakana da anlattı anlattı. O bakan da emredersiniz dedi. Türkiye’ye tarif edilen başkanlık sistemi var ya. İşte bu. Türkiye bunu kabul eder mi, olur mu böyle bir şey? Olmayacak. Olmayacak. Olmayacak. Bilmiş olun. Türkiye demokrasiden vazgeçmeyecek. Çok bedel ödendi. Türkiye çoğulcu demokrasiden vazgeçmeyecek. Vazgeçersek bu insanlığın önünde rezil olmamız anlamına gelir. Bundan vazgeçmeyeceğiz. Göreceksiniz bunu. Onun için umutlu olun."