Uzmanlar, ramazanın yaz aylarına gelmesi ve uzun saatler boyunca oruçlu kalınması sebebiyle doğru ve dengeli beslenmenin önemine dikkati çekerek, kronik hastalıkları olan ancak oruç tutmak isteyenleri de uyarıyor.

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Halil Kutlu Erol, ramazan ayını sağlık problemleri yaşamadan atlatmak için yapılması gerekenleri anlattı.

Kan basıncı bir veya iki ilaçla kontrol altında olan hastaların, ilaçlarını aksatmamak ve ilaç alım saatlerini hekimlerine danışarak düzenlemek kaydıyla oruç tutabileceğini dile getiren Erol, kan basıncı ikiden fazla ilaçla ancak kontrol altında olan veya tansiyon kontrolü çok iyi olmayan hastaların oruç tutmalarının sakıncılı olduğunu söyledi.

Yazın sıcak aylarına denk gelen ramazan günlerinde, yeterli sıvı alamama ve ter yoluyla vücuttan sıvı kaybı sonucu, özellikle duyarlı kişilerde ve yaşlılarda, kan basıncında ani yükselme ve düşmeler olabileceğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Buna bir de ilaçların alım saatlerinin aksaması ve doz aralarının açılması eklenirse tansiyon kontrolü bozulabilir. Kan basıncının düşmesi de yükselmesi de tehlikelidir. Kan basıncı düştüğünde kalp kasının beslenmesi azalır, bu durumda salgılanan bazı hormonlar kalbin hızını artırabilir ve ritim bozukluğu yapabilir. Kan basıncı yükselmesi de kalbin iş yükünü artırdığından yine kalp-damar hastalığı riski artar. Eşlik eden diyabeti olanlarda kan şekerinin düşmesi de olursa, bu durum özellikle kalp damarında darlık olan kişilerde olası kalp krizi riskini yükseltebilir. Bu nedenle, kalbi ve damarları zora sokacak bütün bu durumlardan özellikle sıcak yaz günlerinde korunmak gerekir. Uzun ve sıcak günlere denk gelen ramazanda kalp damarlarında ve boyun veya bacak damar hastalığı olanların oruç tutmaları uygun olmayabilir. Bu hastalar mutlaka hekimlerine danışmalıdırlar."

"HİPERTANSİYONU OLANLAR İFTARI EN AZ 20-30 DAKİKADA TAMAMLAMALI"

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Halil Kutlu Erol, hipertansiyonu olan kişilerin, kapsamlı bir fizik muayenesi, kan basıncı ölçümü, EKG, açlık kan şekeri, kolesterol düzeyleri, karaciğer ve böbrek fonksiyon testlerini mutlaka yaptırmaları gerektiğine dikkati çekerek, hipertansiyonu olanların beslenmelerine dikkat etmesi gerektiğini belirtti.

Hipertansiyon hastalarının günlük kalori miktarını sahur dahil olmak üzere 3-4'e bölmelerini, sofralarından tuzu kaldırmalarını öneren Erol şöyle devam etti:

"İftarda mümkün olduğunca az yenilmeli. Hafif bir çorba ya da bir salata ile başlayıp bir süre ara verdikten sonra yemeğe devam edilmeli. İftar yemeklerini en az 20-30 dakikada tüketin. Besinleri mutlaka çok iyi çiğneyin. Turşu, tuzlu kraker ve bisküvi gibi tuzlu gıdalardan uzak durun. Sofranızda sosis, salam, sucuk, pastırma gibi ürünlere yer vermeyin. Börek ve kızartma türü gıdaları kesinlikle yemeyin. Mutlaka sahura kalkın. Kesinlikle aç karnına oruç tutmayın."

"RAMAZAN'DA SINIRSIZCA TÜKETİLEN SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ BÖBREK TAŞINA NEDEN OLABİLİR"

Halil Kutlu Erol, ramazan ayında yanlış beslenme ve uzun süreli susuzluğun böbrek hastalıklarına davetiye çıkarabildiğini vurgulayarak, böbrek rahatsızlığı olan ancak bunun farkında olmayan kişilerin, dikkatli ve kontrollü olunmazsa ramazanda değişen beslenme düzeniyle sıkıntı yaşayabileceğinin altını çizedi.

"Ramazan artık sıcak mevsimlere denk geldiği için vücut sıvı kaybına daha meyillidir. Bu durum sağlıklı bir kişide sorun oluşturmayabilir, ancak böbrek fonksiyonları sınırda seyreden bir kişinin böbrek sağlığı bu durumdan olumsuz etkilenir" diyen Erol, özellikle diyabet, hipertansiyon veya kalp-damar hastalığı ile böbrek taşı düşüren veya kum düşürmüş olanların veya ailelerinde bu hastalıkları geçirmiş yakınları olanların ve gece sık tuvalete kalkanların mutlaka ramazan öncesi kan ve idrar tahlilleri açısından hekimlerine danışmaları gerektiğini ifade etti.

Böbrek hastalarının, iftar ve sahur arasında su açıklarını kapatamadıklarından, hastalığının farkında olmayan birçok kişinin, ramazan sonrası böbrek yetersizliği ile karşı karşıya kaldığını belirten Erol, böbrek yetersizliğinde bol su içilmesi gerektiğini, dolayısıyla kronik böbrek hastalarının oruç tutmalarının sakıncalı olduğunu dile getirdi.

Erol, bunun aksi durumunda, böbrek yetersizliğinin daha da ilerleyeceğini vurgulayarak, "Kronik böbrek hastalığınız varsa tuzlu yemeyin. Yemeklerde tuz tüketiminizi minimuma indirin. Böbrek taşınız varsa kesinlikle vücudunuzu susuz bırakmayın. İftar ve sahur arasında en az 2-3 litre su tüketin. Ter ile su ve elektrolit kaybettirecek ağır aktivitelerden kaçının. Sıcak havalarda mümkün olduğunca dışarı çıkmayın. Hafif ve terletmeyen giysiler giyin. Kalsiyum içeren süt ve süt ürünlerini yüksek oranda tüketmeyin. Daha sonra böbrek taşına dönüşecek böbrek kumu dökebilirsiniz. Aşırı ve demli çay tüketmeyin. Tuzlu kuruyemişlerden uzak durun" önerilerinde bulundu.

"DİYABET HASTALARINDA RAMAZANA GÖRE GÜNCELLENMİŞ BİR BESLENME PROGRAMI UYGULAMALI"

Diyabet hastalarının oruç tutması konusunda genel yasaklama ya da genel izinler yerine "hastaya özel" kararlar verilmesi gerektiğini belirten Halil Kutlu Erol, bu kişilerin 3 ana 2-3 ara öğün şeklinde beslenmesi gerektiğini söyledi.

Erol, oruç tutan bir diyabet hastasının gün içerisinde çok uzun süreli yaşadığı açlığın ardından iftar ve sahurda yediği yemeklerle vücuduna fazla miktarda şeker kaynağı girdiğini ve bunun da beraberinde kandaki şeker düzeyinin normalin çok üstüne çıkmasına neden olduğunu ifade ederek, "Tokluk kan şekerinin bu kadar yüksek olması kalp hastalıkları riskini de artırır. Diyabet hastalarının kanında çok miktarda bulunan şekerin damar sertliğine neden olması kalbe giden kan miktarını da azaltır. Bu da beraberinde göğüs ağrısı ve kalp krizine neden olabilir. Diyabet hastası olmayan kişilerde yemekten sonra pankreasta üretilen insülin hormonu yeterince hızlı bir şekilde salgılanırken, diyabet hastalarında hızlı insülin salgılaması olmaz. Diyabet hastalığının tedavisinde vücuda çok fazla şeker sokmamak ve pankreası zor durumda bırakmamak gerekir" açıklamasında bulundu.

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Halil Kutlu Erol, kan şekeri sık sık normalin altına düşenlerin, hipoglisemilerini fark etmeyen hastaların, kan şekeri düzeyleri iyi ayarlanmamış hastaların, ramazan ayından hemen önceki dönemlerde diyabet koması atlatmış olan hastaların, Tip 1 diyabet hastalarının, mide veya onikiparmak bağırsağında ülseri olanların, kronik böbrek yetersizliği olan veya diyaliz tedavisi gören hastaların, gebe diyabetlilerin, yaşlı diyabet hastalarının yüksek risk taşıyan hasta grubuna girdiğini dile getirdi.

Erol, diyabet hastalarının doktor ve diyetisyen yardımıyla günlük kalori miktarının ayarlanmış ve ramazan ayına göre güncellenmiş bir beslenme programı uygulamaları gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

"İlaçlarınızın programını iftar ve sahurda alınacak şekilde hekiminizle birlikte yapın. İftar ve sahur arasında az ama sık yeme ilkesini uygulayın. Yani, sahur ve iftarda iki ana öğün, iftardan sonra 1-1,5 saat arayla bir veya iki kez ara öğünler yiyin. Sahur ve iftarın yanı sıra, saat 22.00-23.00 arasında alınacak bir ara öğün ile gün içerisindeki öğün sayısını en az üçe çıkarın. Yiyecek seçiminde, ekmek, pide, hamur işi yiyecekler, pirinç pilavı, makarna, patates ile şekerli yiyecekler gibi kan şekerini yükseltme potansiyeli yüksek basit karbonhidratları kısıtlayın. Süt, peynir, yoğurt, yumurta, zeytin, sebze, kepekli ekmek veya ızgara tavuk gibi proteinden zengin besinleri ve domates, salatalık ve meyve çeşitlerinin bulunduğu kahvaltı tarzı beslenmeyi tercih edin. Mutlaka çorba, sebze ve zeytinyağlı yemekleri tüketin. Gün içerisinde aşırı acıkma sorununuz varsa, kuru fasulye, nohut, mercimek, bulgur pilavı gibi protein ağırlıklı besinleri tüketin. Protein içeren besinler, midede daha uzun süre kaldığından, uzun süreli tokluk sağlar. Tek seferde büyük porsiyonlar şeklinde beslenmek yerine, daha küçük ölçülü porsiyonları tercih edin. Uzun süre susuz kalınca, böbrek fonksiyonları bu durumdan olumsuz etkilenebilir. Diyabet hastalığının en çok hasar verdiği organlardan birisi olan böbrekleri korumak için iftar ile sahur arasında en az 2-2,5 litre (12-14 su bardağı) su için. Suyu birden ve hızlı şekilde içmeyin. Bu şekilde su tüketimi mide-barsak sistemindeki ani genişlemeye bağlı olarak, kan basıncında ani düşüklük ve buna bağlı baş dönmesi ve bayılmaya neden olabilir. Suyu, tercihen oturarak ve yudumlayarak yavaş bir şekilde için. Yemek sırasında çok su tüketmeyin. Çünkü midede bulunan fazla su, mide asidini sulandırarak hazmı zorlaştırabilir. Yemeğin hemen üzerine de çok su içmeyin. Bu durum da hazımsızlık ve şişkinliğe neden olabilir. Birden fazla yemeği çok hızlı yemeyin. Çünkü gıda miktarının fazlalığına ve fazla hava yutulmasına bağlı olarak, mide ve onikiparmak barsağı fazla genişler ve kan şekeri hızla yükselir. Kan şekerini düşürmek için insülin hormonu seviyesi hızlı bir şekilde yükselir ve kan şekerini hızlı bir şekilde düşürür. Bu duruma bağlı olarak, yemeği takiben halsizlik, uyuma isteği, baş dönmesi, terleme gibi şikayetler oluşabilir. İftarda aşırı şerbetli, yağlı, hamur işi tatlılar yerine, ölçüyü kaçırmadan, sütlü tatlılar veya meyve tatlılarını tercih edin."

ŞERBETLİ TATLI YERİNE SÜTLÜ TATLI TERCİH EDİLMELİ

Hisar Intercontinental Hospital Beslenme ve Diyet Uzmanı Elif Karacanoğlu, ramazanda uzun süreli açlığın ardından ağır bir yemeğin peşine tüketilen tatlıların kan şekerinde ani yükselmelere sebep olacağını, bunun bazı hastalıkların tetiklenmesine neden olabileceğini belirterek, "Bu nedenle çok isteseniz de tatlı tüketimini kontrollü yapmanız bu ayı sağlıklı geçirmeniz açısından çok önemlidir. Ziyafet sofralarının vazgeçilmezi olan şerbetli tatlılara iftar sofranızda yer vermemeniz sağlıklı bir tercih olacaktır. Tatlıdan vazgeçemiyorsanız dondurma veya sütlü tatlılar hem tatlı ihtiyacınızı karşılayacak hem de sağlığınızı riske sokmayacaktır" dedi.

"HURMA VE KAYISI TERLEMEYLE KAYBEDİLEN MİNERALLERİ YERİNE KOYMAK İÇİN ÇOK İYİ BİR KAYNAKTIR"

Elif Karacanoğlu, ramazan ayını sağlıklı bir şekilde geçirmek için, şu besinlerden uzak durulması gerektiğini belirtti:

"Kızartmalar, çok yağlı ve baharatlı yiyecekler, işkembe, ciğer, dil, beyin gibi sakatatlar, aşırı hamur işi tüketimi, sucuk, salam, pastırma gibi yiyecekler, aşırı meyve suyu, meşrubat ve soda tüketimi, katı yağlar, aşırı kuruyemiş, içeriğini bilmediğiniz gıdalardan kesinlikle uzak durun. Bunlar yerine kavun ve karpuz susuzluğu gidermede çok iyi bir alternatif. Ayrıca yüksek kalsiyum ve potasyum içeren hurma, kayısı gibi meyveler terlemeyle kaybettiğimiz mineralleri yerine koymak için çok iyi bir kaynaktır. Öte yandan, iftarla birlikte sıvı almaya azami dikkat etmeliyiz. Ancak bir defada 1 litre ve üzeri su içmek, üzerine yemek yemeye çalışmak elbette ki, midemizi çok rahatsız edecek, sindirim sistemini olumsuz etkileyecektir. Önerilen su miktarını 10- 15 bardak diye düşünürsek, bunu güne dağıtarak içmek, bir seferde 2 bardağı geçmemek faydalı olacaktır. Çay ve kahve tüketimini su ile bir tutmayın. Çay-kahve ertesi gün size daha çok susuzluk hissettirebilirler. Dolayısı ile iftarla sahur arasında çay maksimum 4-5 fincan, kahve 3 fincanı geçmemeli. Bitki çayları faydalı, ancak yine su kaybettirici özellikleri düşünülerek 2- 3 fincanı geçmemelidir. Havaların çok sıcak olmasıyla birlikte soda içmek de açığı kapamak için faydalı olacaktır."