Nöroloji Bölümü Uzmanı Yrd. Doç. Sibel Özkan, "Stres, uyku ve yemek düzeni değişikliği, yüksek ses, keskin kokular, titreşen ışıklar gibi birçok çevresel faktörün migren atağını tetikler" dedi.
Migrenin, genetik duyarlılığı olan kişilerde tetikleyici faktörlerle ortaya çıkan baş ağrısı atakları ile karakterize, multifaktöriyel nörovasküler sendromu olduğunu söyleyen Koru Sincan Hastanesi Nöroloji Bölümü Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Sibel Özkan, “Paroksismal gelen, tedavisiz ya da tedavinin etkin olamaması nedeni ile saatlerce, hatta bazen bir iki gün sürebilen, genellikle tek taraflı yerleşim gösteren, zonklayıcı özellikte, kişinin günlük yaşam aktivitelerini engelleyecek derecede şiddetli ve başın hareketleri ile artan baş ağrıları migren olarak kabul edilmektedir. Bu ağrılar sırasında kişinin bulantı ve kimi zaman kusması olabilmekte, ışık ve ses gibi uyaranlardan rahatsız olduğundan çoğu zaman loş ve sessiz bir odada uzanmayı tercih etmektedir” diye konuştu.
Beyaz ırktaki prevalansının kadınlarda yüzde 13-25, erkeklerde yüzde 4-8 civarında olup, kadın-erkek oranının yaklaşık üçte biri olduğunu belirten Yrd. Doç. Sibel Özkan, migrenin çocukluk çağı başlangıçlı olabildiğini, ama sıklıkta adölesan döneminde başlayıp, hastaların yüzde 80’den fazlasında atakların başlangıcı 30 yasından önce olduğunu ifade etti. Yrd. Doç.Dr. Sibel Özkan, “50 yas üzerinde başlaması enderdir. Migren tanısı öyküye dayanarak konulur. Fizik ve nörolojik muayene, laboratuvar ve görüntüleme incelemeleri normaldir. Muayene ve gereğinde yapılan incelemeler, başka hastalıkları dışlamak için yapılır” dedi.
Migren ile ilgili auralı ve aurasız olarak iki klinik sendrom tanımlandığını anlatan Nöroloji Bölümü Uzmanı Yrd. Doç.Dr. Sibel Özkan, aursasız migrende tanı konulabilmesi için kişinin daha önce en az 5 kez 4-72 saat süren ağrı atağı olması gerektiğini bildirdi. Buna eşlik eden tek taraflı baş ağrısı, zonklayıcı karakterde baş ağrısı, orta veya şiddetli baş ağrısı nedeni ile iş yapmasının engellenmesi veya zorlaşması durumlarının da olması gerektiğini bildiren Özkan ,"Sıradan fiziksel aktivite ile baş ağrısının artması belirtilerinin olması gerekir" dedi.
Bunun yanı sıra atak anında bulantı veya kusma ile ışık hassasiyetinin olması gerektiğini savunan Dr. Sibel Özkan “Aura en sık olarak çeşitli görsel belirtiler şeklinde olup, görme alanında siyah noktalar veya zikzaklar veya belli bir alanda görme kaybı şeklindedir. Bazen yüz, kol ve bacakta uyuşma veya güçsüzlük, baş dönmesi, konuşma bozukluğu, iki yanlı uyuşukluk ve güçsüzlük gibi çok nadir aura çeşitleri de vardır ancak bunlarda tanı ilk başta güçtür, mutlaka bir uzmana danışılmalıdır ”diye belirtti.
Migren’in dönemlerini de anlatan Dr. Sibel Özkan, podrom döneminde arıdan önceki saatlerin, hatta bazı kişilerde günler içinde yavaşça gelişen bazı semptomların prodrom dönemini oluşturduğunu belirtti.
Aura döneminde, kortikal veya beyin sapı disfonksiyonu ile uyumlu semptomlar ortaya çıktığını ifade eden Yrd. Doç. Sibel Özkan, “Aura semptomları çoğunlukla 5-20 dakika içinde gelişmekte ve genellikle süre 60 dakikayı geçmemektedir. Birden fazla aura semptomunun varlığında bu süre uzayabilmektedir. Tipik aura semptomları arasında homonim görsel bozukluklar, tek taraflı uyuşma veya karıncalanmalarla şekillenen duyusal semptomlar, tek taraflı pareziler ve kelime bulma güçlüğü veya afaziyi andıran konuşma bozuklukları gelmektedir. Bunların dışında baş dönmesi ve nadir olmakla birlikte işitsel veya koku hallusinasyonları da aura semptomları arasında sayılabilir” dedi.
Stres, uyku ve yemek düzeni değişikliği, yüksek ses, keskin kokular, titresen ışıklar gibi birçok çevresel faktörün migren atağını tetikleyebildiğini sözlerine ekleyen Dr. Özkan, “Hastaların dörtte biri bazı yiyeceklerin migren ataklarını tetiklediğinden bahseder. Mesela hidrolize maya ekstreleri, hidrolize bitkisel proteinler, doğal tatlandırıcılar gibi içerikli yiyecekler sıklıkla çorba ve Çin yemeklerinde bulunur. Nitritler (koruyucu madde içeren etler, sosisli sandviç) tiramin içerenler (sarap, peynir), feniletilamin içerenler (çikolata, sarımsak, sogan, kabuklu çerezler) potansiyel tetikleyici faktörlerdir. Alkol, tatlandırıcılar, turunçgiller, turşular, sirke de muhtemel sebeplerdir” diye anlattı.
Menstruasyon dönemi ile ilişkili östrojen düzeyindeki değişimler ve östrojen ile ilişkili durumların, duyarlı kadınlarda migren ataklarını tetikleyebildiğini anlatan Yrd. Doç.Dr. Sibel Özkan, “Migren ataklarının ortaya çıkışını kolaylaştıran etkenlerin iyice sorgulanıp
öğrenilmesinin tedavi açısından önemli değeri vardır. Bunların arasında önlenebilir olanların tanınıp hastanın bunlardan kaçınmasının sağlanması bile atak sayısında kayda değer düşmeler sağlayabilir” diye ifade etti.
Haftada 2 günden fazla tedavi gerektiren migren atağı olanlarda proflaktik tedaviye ihtiyacı olduğunu söyleyen Yrd. Doç.Dr. Sibel Özkan, “Antikonvülzanlar, beta blokerler, kalsiyum kanal blokerleri, antidepresanlar, serotonin antagonistleri, botulinum toksin tip A migrenin uzun süreli proflaksisinde kullanılan ilaçlardır. Bu amaçla kullanılan ilaçların fizyolojik mekanizmaları tam bilinmemekle beraber, santral hipereksitabiliteyi baskıladığına inanılmaktadır” diye belirtti.
Dr. Sibel Özkan, sözlerini şöyle tamamladı: ”Sonuç olarak, migren, bas ağrıları arasında en sık görülen ve ilaç tedavisiyle düzenlenen bir hastalıktır. Yine de tanısında hatalar yapılmakta, yetersiz tedaviler verilmekte ve bunlar hastalarda is gücü kaybına ve de gereksiz, aşırı ilaç kullanımına sebep olmaktadır. Bu nedenle hastaların migreni öğrenmeleri önemli olduğu kadar, başvurulan doktorun hızlı ve doğru tanıyla, uygun bir tedavi stratejisiyle yaklaşması da o derece önemlidir. Görüntüleme ve ilaç sektöründeki gelişmelerle, tanı ve tedavide daha çok başarı sağlanacaktır”.