AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Köşk'teki resepsiyona askerin katılmamasıyla ilgili olarak, “Cumhurbaşkanı çağırdığı zaman asker onun davetine gider. Gitmemek, emre itaatsizlikle eşdeğer” dedi. NTV yayınına katılan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Nilgün Balkaç'ın sorularını yanıtladı. Çelik, Çankaya Köşkü'ndeki resepsiyonla ilgili tartışmaları değerlendirdi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Çelik, şöyle konuştu: “Kılık kıyafet özgürlüğü demokratik bir haktır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Sayın Cumhurbaşkanı'nın davetine herhangi bir kılık kıyafet hassasiyeti sebebiyle katılmaması diye bir şey sözkonusu olamaz. Çağdaş bir orduya bu yakışmaz. Cumhurbaşkanı çağırdığı zaman, Cumhurbaşkanı başkomutandır, asker onun davetine gider. Gidip gitmeme gibi bir tercihi yoktur. Özellikle teammüllerin, geleneklerinin güçlü olduğunu söyleyen bir ordu açısından bu geleneğe bu şekilde karşı çıkmak, emre itaatsizlikle eş sayılabilecek bir şeydir. Bir gün sonra bir olay oldu; Türkiye'nin siber tehdide ne kadar hazırlığıyla ilgili bir haber çıktı. Denildi ki, ”˜Genelkurmay dahil, siber tehdide hiçbir kuvvet tatbikat düzeyinde bile hazır değil”. Ben TSK'dan çok güçlü bir yalanlama beklerdim. Adana'da olduğu gibi başörtülü bir hanım oraya girdiği zaman o binayı nasıl terkedeceklerinin hesabını yapıyorlar.“ ÇELİK: ''BAŞKOMUTANIN BİR DAVETİNE SİLAHLI KUVVETLER'İN KATILMAMASI GİBİ BİR TERCİH SÖZ KONUSU OLAMAZ. BAŞKOMUTANININ EŞİYLE İLGİLİ, EŞİNİN KILIK KIYAFETİYLE İLGİLİ BİR DEĞERLENDİRME YAPMAK HİÇBİR MEŞRU KURUMUN HADDİNE DÜŞMEZ'' AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, ''Başkomutan, Sayın Cumhurbaşkanı devletin ve milletin birliğini temsil eden yegane makamdır. Başkomutanın bir davetine Silahlı Kuvvetler'in katılmaması gibi bir tercih söz konusu olamaz. Başkomutanının eşiyle ilgili, eşinin kılık kıyafetiyle ilgili bir değerlendirme yapmak hiçbir meşru kurumun haddine düşmez'' dedi. Ömer Çelik, AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) için parti genel merkezine gelişinde basın mensuplarının sorularını yanıtladı. -TERÖRLE MÜCADELE- Çelik, ''Terör örgütünün eylemsizlik kararını 2011 genel seçimlerine kadar uzattığına'' ilişkin haberlerle ile ilgili soruya şu yanıtı verdi: ''Burada dikkat edilmesi gereken şudur; Türkiye terörle mücadelesini terör örgütünün aldığı kararlara göre şekillendiren bir ülke değildir. Hükümetin terörizmle mücadele, terörle mücadele konusunda ortaya koyduğu kapsam, ortaya koyduğu yöntem, kendi içerisinde tutarlı, Türkiye'nin tarihi gerçekleri ile bağdaşan, çağdaş dünyanın standartlarına uyan ve sonuç alan bir yöntemdir ve bir kapsama sahiptir. Bunun 'Bir eylemsizlik kararı alındı' ya da 'vazgeçildi' diye terör örgütünü esas alan birtakım kıstaslarla değerlendirilmesi doğru olmaz. Taksim'de meydana gelen saldırıdan sonra Türkiye tek bir yürek ve tek bir yumruk olarak terörizmin karşısına çıkacağı yerde muhalefet partilerinden hemen şunu duyduk; 'Hükümet terörle mücadelesini gözden geçirsin. Terörle mücadele konusunda zafiyet var'. Böylesi bir coğrafyada biz çok şey yaşadık, çok şey biliyoruz, çok şey gördük. Böyle bir durumda ilk yapılması gereken bütün muhalefet partilerinin, bütün meşru kurumların, sivil toplum örgütlerinin terörün karşısına tek bir yumruk ve tek bir ses olarak çıkması gerekir. Ama muhalefet hemen bir olaydan yola çıkarak hükümetin terörle mücadelesinde zaaf aramaya başlıyor. Türkiye'deki en büyük zaaf muhalefetin bu yaklaşımıdır. Ne eylemsizlik kararı alınması, hükümetin ortaya koyduğu yöntemin başarısı konusunda bir kıstastır ne de ortaya bir terör eyleminin çıkması bir kıstastır. Türkiye yoluna devam ediyor. Tabii eylemsizlik kararı sonrası Türkiye'de bir gün, bir saat, bir dakika dahi kanın durması ortaya çıkacak, zemin yakalanacak. Bundan herkes memnun olur. Türkiye'de herkes kanın durmasını istiyor, Türkiye bu acıları yaşamasın istiyor. Türkiye bu acıları yaşamamak için kendi meşru imkanlarından, kendi meşru pozisyonundan tabii ki taviz vermeyecek.'' İçişleri Bakanlığı, istihbarat kuruluşları bu tür konuları daha iyi bilir. Terör örgütü dediğiniz zaman tek bir yapı yok. İçinde parçalar halinde yapılar var. Bir de taşeron örgütler de olabilir. Ama şu yapmış, bu yapmış... Bu bulunur, peşine düşülür.'' Türkiye'nin önemine dikkati çeken Çelik, Irak'ta hükümet kurulması ve füze kalkanı gibi konularda Türkiye'nin tartışmaların merkezinde olduğunu hatırlattı. Çelik, ''Tabii ki böyle bir ülkenin, bu kadar dünya sistemi içinde bölgesinde böylesine güç elde etmiş bir ülkenin karşısına değişik birtakım engeller koyulabilir. Bu engelleri çıkarmak isteyen odaklarla görünenler arasında hem ideoloji hem amaç bakımından farklılıklar olabilir. Önemli olan bu tip durumlarda Türkiye'nin demokratik kararlığını göstererek yoluna devam etmesidir'' dedi. -CUMHURİYET BAYRAMI RESEPSİYONU- Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, 29 Ekim'de Çankaya Köşkü'nde Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla verdiği resepsiyona komutanların katılmaması ile ilgili soru üzerine şunları söyledi: ''Başkomutan, Sayın Cumhurbaşkanı devletin ve milletin birliğini temsil eden yegane makamdır. Başkomutanın bir davetine Silahlı Kuvvetler'in katılmaması gibi bir tercih söz konusu olamaz. Başkomutanının eşiyle ilgili, eşinin kılık kıyafetiyle ilgili bir değerlendirme yapmak hiçbir meşru kurumun haddine düşmez. Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla ilgili bir resepsiyon vermiştir. Bunun esasında siyasetin bile tartışma konusu olmaması gerekir. Maalesef Soğuk Savaş yıllarının ideolojisini taşıyan birtakım siyasi partilerin bakış açıları yüzünden Türkiye hala bu tartışmaları yaşıyor. Türkiye'nin sosyolojik gerçekleri ile barışamayan, Türkiye'nin sosyolojik gerçekleriyle kavga etmek üzere kendini kurgulamış birtakım siyasi partiler yüzünden Türkiye bu tartışmaları yaşıyor. Ama devletin bir resmi kurumunun, yanlış biçimde tanımlanmış bir 'kamusal alan' tanımı, ideolojik biçimde tanımlanmış bir kamu alanı tanımı üzerinden taraf olup Sayın Cumhurbaşkanı'nın davetine tavır alması gibi bir durum söz konusu olamaz. Gazetelere son yansıyanlar... Hanımefendi'nin gelip gelmemesi meselesine, davete katılıp katılmamasına göre birtakım protokol şemalarının ortaya konulması fevkalade yanlıştır. Başkomutanın davetine, Silahlı Kuvvetler gibi teamülleri güçlü kurumun teamüller üzerinden kendini kurgulaması, kurgulamaya önem veren bir kurumun katılmaması demek benim gözümde emre itaatsizlikle eşdeğerdir.'' -''DÜNYANIN ÜÇÜNCÜ BÜYÜK ORDUSU SİBER TERÖRE KARŞI NASIL HAZIRLIKLI OLMAZ?'' Çelik, ''Bu tavra karşı yaptırım olacak mı?' sorusuna şu yanıtı verdi: ''Mesele yaptırım meselesi değil. Mesele Türkiye'nin kurumlarının bu standartları yakalaması meselesidir, Türkiye'nin renkleriyle barışmak, dünyanın gerçekleriyle, evrensel standartlarla barışma meselesidir. Kendisini dar bir ideolojik asabiyetin, kapalı toplum ideolojisinin içine hapsetmemelidir. Türkiye'nin geleceği açısından, Türkiye'nin kurumlarının Türkiye'yi çok daha ileri taşıma amacı açısından bu gereklidir. Bir haber çıktı, 'Siber terörizm tehdidine karşı Türkiye hazır mıdır?' diye haber çıktı. Ne oldu? Çıkan haberde şu ifade vardı; 'Silahlı Kuvvetler tatbikata hazırlıklı değil'. Ben bunu TSK'nın yalanlamasını beklerdim. Türkiye'nin önemli kurumu, dünyanın üçüncü büyük ordusu, siber teröre karşı nasıl hazırlıklı olmaz? Yani bir başörtüsü, Hanımefendi davete girdiği zaman nasıl davranılacağı, hangi kapıdan çıkılacağı, hangi kapıdan girileceğinin taktik birtakım değerlendirmelerini yapmak yerine dünya standartlarında güvenlik stratejilerine kafa yorması gerekir.'' -''CUMHURBAŞKANI'NIN DAVETİNE KATILMAMAMA HAKKI YOKTUR''- Ömer Çelik, bir gazetecinin, ''Emre itaatsizlik dediğiniz için soruyorum, bir yaptırım olacak mı?'' demesi üzerine, ''Ben bunu hukuki bir gerekçeye dayandırarak söylemiyorum. Ortaya çıkan mesajın ne kadar derin bir fay kırığı yarattığını ortaya koymak için söylüyorum. Cumhurbaşkanı, Başkomutan mıdır, Cumhurbaşkanı'nın davetine katılmama hakkı var mıdır? Yoktur. Cumhurbaşkanı, Başkomutan çağırdı mı gidilir. Belli bir tartışma üzerinden onun davetine katılmamak ne anlama gelir? İşte o söylediğim anlama gelir. Bunun bizim siyasi tarihimizde tanımlanacağı, yerleştirilecek yer bu tanımın yanıdır'' diye konuştu. Çelik, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve diğer bakanların başyazarı olduğu Hürriyet Gazetesi'nden istifa eden Oktay Ekşi'ye dava açmasıyla ilgili soruya, ''O ifadeyi kullanan bir kişiye dünyanın hiçbir yerinde yazarlık payesi verilmez. Dolayısıyla da hukuki açıdan da ahlaki açıdan da mahkum edilmesi gereken bir tavır göstermiştir. Kamuoyunun önüne çıkıp çok gür bir sesle özür dilemesi gerekir. Ama o da yetmez. Tabii ki hukuki girişim de yapılacaktır. O ifade akıl sağlığı yerinde olan birinin kullanacağı bir ifade değildir. Davaların devamının gelmesi gerekir. Hukukçu arkadaşlar onu parti adına nasıl kurguladılar onu bilemiyorum. Tabii ki bunu hukuki olarak bir kenarda bırakmamız söz konusu değil'' yanıtını verdi.