Polis Akademisi Güvenlik Birimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zühtü Arslan, Türkiye'de anayasaların hiçbir zaman sivil iradenin bir ürünü olamadığını belirterek, "Dün 1982 Anayasası'nın otoriter, faşizan bir anayasa olduğunu söyleyenler, bugün bu anayasanın değiştirilmemesi gerektiğini savunuyorlar" dedi. Kahramanmaraş Barosu tarafından düzenlenen "Demokrasi, Hukuk Devleti ve Yeni Bir Anayasa Arayışı" konulu panel, Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonu'nda gerçekleştirildi. Panele; Vali Mehmet Niyazi Tanılır, İl Sağlık Müdürü Reha Hüdayioğlu, avukatlar ve emniyet mensupları katıldı. Panelin açılış konuşmasını yapan Baro Başkanı İsmail Kahveci, "hukuk" deyince köken itibariyle haklar akla geldiğini ifade ederek, "Hukukçularımızın sağda, solda veya ortada olmaması gerektiğini düşünüyorum" dedi. Ülke gündeminde yeni anayasa arayışları bulunduğunu hatırlatan Kahveci, "Günümüze düzenlenmesi gereken ve eksik bırakmayacak bir anayasa gerekli. Benim aklımın almadığı bir husus var ve devamlı düşünüyorum. Anayasa Mahkemesi'nin işleyişi konusu. Anayasa Mahkemesi nasıl işler? Hukuki bir mahkeme mi? Yoksa siyasi bir mahkeme mi? Anayasa Mahkemesi'nin üyelerinden 9'u zannediyorum hukukçu olmayan üyelerden teşekkül etmektedir. Mahkeme olarak mı işler ya da mahkeme sıfatından ayrı bir sıfata mı haiz? Bu konuyu panelimizde gündemimize aldık" diye konuştu. KSÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Haluk Alkan da, mevcut anayasada kurucu iktidarın mutlaka düzenlenmesi gerektiğine işaret ederek, "Hangi şartlarda anayasayı tamamen değiştirebilecek bir süreci nasıl işletebileceğini anayasada düzenlersek bu tartışmaları da bir şekilde sonlandırmış oluruz. Anayasa değişikliği gündeme geldiğinde mutlaka tartışılması ve sonuçlandırılması gerekir diye düşünüyorum. Bunun da yolu hepimizin sahip çıkacağı ve değişiklik gündeme geldiğinde 'Anayasa'ya el atıyorlar, benim çocuğumun geleceğine el atıyorlar' diyebileceği bu değişikliklere sahip çıkılması gerekiyor diyerek toplumun her kesimine açık bir anayasa değişikliği sürecinin oluşturulması gerekiyor" ifadelerini kullandı. Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yusuf Şevki Hakyemez ise, Türkiye'nin Osmanlı İmparatorluğu'ndan bu yana anayasa sorunu bulunduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu: "Bu noktada arayışlar var ve her anayasa ile birlikte olumlu kazanımlar olduğunu düşünüyorum. Bir de anayasa ile birlikte ortaya çıkan sorunlar var. Çok değişik kesimlerin anayasa yapım sürecine mutlaka katılması gerekiyor. Ama burada yapılan eleştiriler çok haksız eleştiriler. Sanki anayasayı yapma, değiştirme işi Türkiye'de birilerinin tekelinde. Birileri anayasa yapabilir, birileri yapamaz. Oysa hukuktan bahsediyorsak anayasanın öngördüğü bir mekanizma vardır. Bütün çalışmaların Meclis inisiyatifi ile birlikte artık hayata geçirilmesi gerekir. Şu anki süreç anayasaya ne kadar ihtiyacımız olduğunu gösteriyor, hukuka ne kadar ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Burada yapılaması gereken bir şey var; hukuka yönelik bakış açısının düzeltilmesi gerekiyor. Burada yapılması gereken bir şey daha var bu güvenin tamamlanması gerekmektedir." Türkiye'de hala "Bu anayasayı bu meclis yapabilir mi" tartışmasının yaşandığını vurgulayan Hakyemez, "Bir anayasayı sıfırdan anayasal düzeni silah zoruyla değiştiren darbeciler yapabiliyor, ama bir anayasayı halkın oyu ile göreve gelen parlamento yapamıyor. Bence ne kadar deşiklik yaparsanız yapın 1982 Anayasası'nın bu otoriter bulduğu başlangıcını düzeltmediğiniz sürece bu anayasa değişikliği hiçbir anlam ifade etmez" dedi. Laiklik konusunda Türkiye'de çok ciddi sorunlar bulunduğunu kaydeden Hakyemez, "Laiklik konusunda bize ilkokuldan bu yana öğretilmeye çalışılan tanımlar vardır. Bunları anayasaya soksak veya laikliğin özgürlük boyutuna vurgu yapsak pek çok sorun belki de çözülecektir. Ama Anayasa Mahkemesi kararları ile tanımlanan bir laiklik herkese kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Oysa batılı demokrasilerin hiçbirinde böyle bir anlayış yoktur. Bu noktada bir anayasa değişikliğinde laiklik konusunda gerçekten din ve vicdan özgürlüğü konusunda güvence olduğunu açıkça hükmü ve gerekçesinde değil, vurgu yapmak gerekir" diye konuştu. Türkiye'de çok ciddi özgürlük ihlali sorunu olduğunu da savunan Hakyemez, "Bu da darbelerden bu yana geliyor. Bugünkü sıkıntıların kaynağı da budur" dedi. Konuşmasında parti kapatma konusuna da değinen Hakyemez, "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na tek başına bir kapatma davası açma yetkisi vermek sonuçta kapatma kararı verilmezse bile çok ciddi sorunlar doğurabilir. Çünkü bir iktidar partisine karşı kapatma davası açılıyor. Bu konuya bazı çözümler getirilebilir. Kapatma dışında ihtar yaptırımı olabilir. Türkiye'de bu ihtar konusu hiç kullanılmıyor. Bu ihtar yaptırımı ile birilikte bir çok sorunu çözebilirsiniz" ifadelerini kullandı. Türkiye'de hukuk devleti bağlamında yetki kullananların sorumluğunu esas alacak bir modelin oluşturulması gerektiğini savunan Hakyemez, "En baştan Cumhurbaşkanı'ndan başlamak lazım. Cumhurbaşkanı'nın yetkileri sembolik hale getirilmeli. Mesela Yüksek Askeri Şura kararlarına karşı da yargının açık tutulması gerekir. Daha da önemlisi yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını mutlaka ikisi ile birlikte hayata geçirilmesi gerekir. Yani Türkiye'de hep yargının bağımsızlığına vurgu yapılıyor. Ben bunu kabul etmiyorum. Yargının tek başına bağımsızlığı kadar tehlikeli bir şey yoktur. Yargının yetkisinin sınırının nerede bittiğini belirtmek lazım. Çünkü son yaşananlara baktığımız zaman Anayasa Mahkemesi'nin ve Danıştay'ın kararlarına yetki sınırı noktasında çok önemli sorunlar yumağı ile karşı karşıyayız. Bu nedenle bunlara yönelik çözümlerin üretilmesi gerekir. Bizim hukuk devleti kültürüne, anayasal devlet kültürüne ihtiyacımız vardır. Tek başına bir anayasanın yapılışı önemli değil. Tek başına bir anayasanın içeriği ve uygulaması çok önemli. Birlikte olursa bir anayasal devlet olabilir. Bu bakış açısıyla yaklaşılmadığı sürece Türkiye'de anayasal sorunu belki de yüz yıllarca devam edebilir. Ama benim görüşüm; olumlu bir değişimin dönüşümün yaşanmakta olduğudur" şeklinde konuştu. Panelde son olarak kürsüye gelen Polis Akademisi Güvenlik Birimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zühtü Arslan ise, Türkiye'de anayasaların hiçbir zaman sivil iradenin bir ürünü olarak hazırlanmadığını ifade ederek, şunları söyledi: "Son iki anayasaya bakın ikisi de açıkça askeri müdahalelerin ürünü olan anayasalar. O yüzden Türkiye'de sivil anayasa teriminin anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bundan sonraki tartışmalarda da anlam kazanacağını düşünüyorum.Türkiye'de yeni bir anayasa yapılacak veya anayasa ciddi bir şekilde değiştirilecekse, bu tartışmanın da bir şekilde sonuçlandırılması gerekiyor. Çünkü en başta belirttiğim gibi bazı kesimler bu Meclis'in anayasa yapamayacağını, yeni bir anayasa yapamayacağını düşünüyor. Ve bu yönde de çok ciddi yüksek bir propaganda yapılıyor. Ancak kısmi bir değişiklik yapabileceğini söyleyenler var. Çünkü anayasanın bir maddesini değiştirmeye yetkisi olan TBMM bütün maddeleri değiştirebilir. Ama en azından şunu söyleyebilirim. Anayasa'nın 175. madde çerçevesinde 2-3 madde hariç bütün maddeleri değiştirerek, kurucu iktidar sıfatıyla anayasaya uygun bir şekilde yeni bir anayasa yapılabilir. Bunun önünde bir engel yok." Anayasa tartışmaları sırasında en temel problemin etik ve ahlak problemi olduğunu düşündüğü de vurgulayan Arslan, "Çünkü dün 1982 Anayasası'nın otoriter, faşizan bir anayasa olduğunu söyleyenler, bugün bu anayasanın değiştirilmemesi gerektiğini savunuyorlar. Dün 'TBMM anayasayı asli kurucu iktidar olarak değiştirebilir' diyenler, bugün Meclis'in yeni anayasa yapamayacağını söylüyorlar. Dolayısıyla ilkeli davranmıyorlar. Artık ilkeli olmak en ahlaki kurallardan biridir. Hepimiz farklı görüşleri savunabiliriz, ama anayasanın nasıl hazırlanacağı konusunda usul konusunda, prosedür konusunda birtakım temel ilkeler, kurallar ve mutabakat sağlanması gerekiyor. Yani mevcut parlamentonun kompozisyonuna göre dün söylediklerinizi bugün değiştirirseniz, o zaman Türkiye'de anayasa yapamazsınız, anayasa değiştiremezsiniz" diye konuştu.