İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Mevlüt Uysal, göreve geldiği zamandan bugüne iki siyasi frikik verdi.

İkisi de hem şahsını hem partisini zor durumda bırakacak türden. Benim üzerinde durmak istediğim ilk açıklaması olacak, zira seçimler yaklaşırken özellikle AK Partili siyasetçilerin başını ağrıtacak söylemlerin devamı gelecek gibi görünüyor.


Ne demek istediğimi izah edeyim. Uysal’ın "Bizim şu anda birinci önceliğimiz metro. Metroda da birinci önceliğimiz en fazla oy aldığımız yerler olacak inşallah." sözleri bir kongrede söylenmişti.

Tam Uysal’ın sözleri unutulmaya yüz tutuyordu ki, Esenyurt Belediye Başkanı Ali Murat Alatepe’nin  “Esenyurt’u kaybedersek Kudüs’ü kaybederiz, İslam’ı kaybederiz, Mekke’yi kaybederiz.” sözleri gündeme damgasını vurdu. Alatepe, bu sözleri “Şehitleri Anma Programı”nda söylemişti. Elbette her iki başkanın da sözlerini tasvip etmek mümkün değil. Benim dikkat çekmek istediğim husus sözlerden ziyade söylendiği mekânlar.

Kongre, salon toplantıları, anma gibi partililerin yoğun olduğu programlarda siyasetçiler bir şehrin, bir ülkenin başkanı veya vekili olduğunu unutuyorlar. Anın coşkusuna kapılıp kendilerini ve partilerini tehlikeye sokacak söylemlerde bulunabiliyorlar.Bununla birlikte seçim öncesi ve sonrası OY oranına göre şehirlerin sınıflandırılmasını doğru bulmadığımı da belirtmek isterim; hangi siyasi parti olursa olsun, en çok oy aldığı bölgeye özel teşekkür edilmesinin de ayrıştırıcı bir tutum olarak gördüğümü ekleyerek. Seçimi kazanan ister Başbakan ister Belediye Başkanı olsun ayrım gözetmeden kendisine oy veren ve vermeyen herkesin yöneticisidir. Bu tarz söylemler (seçim çalışmalarında aksini söyleseniz dahi)  size oy vermeyen insanların kafasındaki soru işareti bırakır ve samimiyetinizin sorgulanmasına yol açar. Kudüs ve Mekke gibi, inançlı olan tüm insanlara ait olan kutsal ve değeri bir siyasi partinin belediye seçim sonucuna bağlanmasını ise ne Yaradan ne de yaratılan kabul edebilir.

Medya lakap takma özgürlüğüne sahip mi?

Çiftlik Bank'ın sahibi Mehmet Aydın’ın milleti mağdur etmesinin ardından sık sık medyada haberlerine rastlıyoruz.

Bana ilginç gelen son günlerde Mehmet Aydın yerine “Tosun” şeklinde hitap edilmesi. Kim ortaya attı, nereden çıktı bilmiyorum ama Google’a “Tosun” yazın Mehmet Aydın çıkıyor. O kadar yani.Aydın, kilolu olduğu ve insanları hayvanlar üzerinde dolandırdığı için “Tosun” deniliyor anladığım kadarıyla fakat benim anlamadığım bu durumun kimseyi rahatsız etmediği. Sizi bir dakikalık düşünmeye davet ediyorum. Aydın’ın boyu kısa olsaydı cüce, uzun olsaydı sırık diye mi hitap edecektik?

Yıllardır çocuklarımıza “İnsanlara lakap takmak ayıptır.” diyoruz sonra gidiyoruz dediğimizin aksini medya yoluyla biz yapıyoruz. Mehmet Aydın’ın dolandırıcı olması bizi haklı kılıyorsa o vakit lütfen çocuklarımıza karışmayalım. Onların da kendilerince haklı sebepleri olabilir zira. Merak ettiğim ise Google’dan “Tosun” hakkında bilgi almak istediğinde Mehmet Aydın’la karşılaşan çocuklara biz büyükler, ne cevap vereceğimiz.

Bu millete bir özür de Cübbeli Ahmet Hoca borçludur.

Çiftlik Bank’ın reklam yüzü olması sebebiyle eleştirilen sanatçı Mehmet Çevik “Ben sadece reklam yüzü oldum, arka planını araştırmadım.” diyerek Türkiye’den özür diledi.

Şahsen bir özür de, Fadıl Akgündüz’ün Caprice Gold projesine katkı sağlamak için vatandaşı destek olmaya çağıran ve açılışına bizzat katılan Cübbeli Ahmet Hoca’dan bekliyorum. Ki Cübbeli Ahmet’in bir hoca olarak ticari bir olaya fetva vermesi çok daha vahim bir durumdur. Hem de milleti daha önce de zarara uğratmış bir kişi için.Ah