DEAŞ terör örgütü mensuplarının 11 Haziran 2014'te Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğu yerleşkesine bir baskın gerçekleştirmesi ve aralarında dönemin Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz'ın da bulunduğu 46 kişinin rehin alındığı olayla ilgili ayrıntılar gün yüzüne çıkıyor.

Musul Başkonsolosu'nda görevli güvenlik amiri S.C., Diyarbakır Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne verdiği ifadede Yılmaz'ın baskın sırasında kendisini gizlediğini ve konsoloslukta polis memuru olan Abdusettar Yaşar'ın başkonsolos olarak gösterildiğini söyledi. İşte S.C.'nin ifadesinden detaylar:

8 Haziran 2014 günü saat 12.00 sıralarında DEAŞ örgütü "Bizden olmayanlar şehri terk etsinler, yoksa sonuçlarına katlanırlar" diye duyurular yapmaya başlamışlardı. Saat 14.00 sıralarında bizim dış güvenliğimizden sorumlu olan 10-15 Irak polisi olaylar başlamadan konsolosluk çevresini ve güvenliğini bırakarak kaçtılar. 9 Haziran'da çevre binalara saldırılar devam etti. 10 Haziran 2014 günü saat 11.00 sıralarında başkonsolos, 3. sınıf emniyet müdürü Safi Özmaya, beni başkonsolos yardımcısı Tahir Şanlı ve yine başkonsolos yardımcısı Faruk Deniz'i güvenlik toplantısına çağırdı. Toplantı esnasında ben ve güvenlik müdürü Safi Özmaya, başkonsolosumuza güvenliğimizin olmadığını, bundan dolayı konsolosluk binasını tahliye etmemiz gerektiğini söyledik.

POLİS KONSOLOS OLDU

11 Haziran 2014'te saat 12.00 idi. Konsoloslukta 1 başkonsolos, 2 konsolos yardımcısı, 31 polis, 7 konsolosluk çalışanı, 2 çocuk ve 3 kadın toplam 46 kişi idik. Örgüt mensupları hepimizi konsolosluğun girişinde topladılar. Araçlarımıza ve silahlarımıza el koydular. Bizi sınıra götüreceklerini söylediler. Bu konuşmaları örgüt mensupları ile Arapça bilen Abdusettar Yaşar yapıyordu. Buradan bizleri yine Musul'da 17 Temmuz Mahallesi isimli yerde bulunan iki katlı bir eve getirdiler. Aileleri üst kata, bizleri de alt kata yerleştirdiler. Örgüt mensupları arasındaki konuşmaları Abdusettar yapıyordu. Başkonsolos ve askeri sorumlu olarak örgüt mensuplarına kendini tanıttı. Örgüt mensupları ile görüşmelere kendisi katılıyordu.

AŞÇININ GÖZÜNÜ MORARTTI

Alıkonulma günlerini anlatan güvenlik amiri S.C., "Başkonsolos Öztürk Yılmaz, bir gün arkadaşlara hakaret etti. Tartıştık. Yılmaz kendi aşçısı Ersan Köksal'a yumruk attı. Kavga sırasında kendi de yüzünden yaralandı" dedi. Yılmaz yurda döndüğünde yüzündeki çizikler dikkat çekmişti.

 

ÖRGÜTE İKİ FLASH VERDİ' İDDİASI

SABAH gazetesine konuşan S.C., "Yılmaz'ın biri Türkiye biri de ABD'ye verilmek üzere flashlar verdiğini ancak bu flash'ların akıbetinin meçhul olduğunu söyledi. S.C., serbest bırakıldıkları günü de şöyle anlattı: Akşam saatlerinde bizi kaldığımız yerden bodrum kata indirdiler. Abdusettar'ı, örgüt sorumluları yukarı çağırdı. Daha sonra Abdusettar başkonsolosu çağırdı. Yaklaşık yarım saat yukarıda görüştüler sonra şahıslar ayrıldı."

'BANA BEYEFENDİ DEMEYİN'

Musul Başkonsolosluğu'nda görevli güvenlik amiri S.C., polis memuru Abdusettar Yaşar'ın kendisini konsolos olarak tanıttığına dikkat çekip şunları anlattı: "Öztürk Yılmaz, kendisine 'Muhasebeci Kenan' olarak hitap edilmesini istedi. Konsolos görevlilerine 'Bana beyefendi demeyin. Başkonsolos olduğum bilinmesin' diyordu."

TBMM'DE TERBİYE SINIRLARINI AŞTI

Zeytin Dalı Harekâtı'nda TSK ile birlikte hareket eden ÖSO'ya 'terörist' diyen, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaret eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz, dün de Meclis'te 'küfürlü' basın toplantısı skandalına imza attı. Musul Başkonsolosu'yken terör örgütü DEAŞ tarafından 101 gün esir alındığını ve esaret yaşadığını belirten Yılmaz, "11 Haziran 2014 saat 11 suları, Musul Başkonsolosluğu'nun etrafı katil sürüleri tarafından sarılıyor. Bütün insanları başkonsolosluğun bahçesine topluyorlar. Ve ben ortadayım. Beni alıyorlar. Makam odamın önüne götürüyorlar, kafama makineli tüfeği dayıyorlar. Amaçları beni içeri sokmak, makam odamda fotoğrafımı çekmek. Dünyaya propaganda yapacaklar. Bu şerefsiz, adilere, o... çocuklarına rest çekiyorum" ifadelerini kullandı.

DÜN NELER OLMUŞTU?

CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, CHP'nin Zeytin Dalı Harekatı'na destek verdiğini, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) yanında yer aldığını anımsatarak, CHP'yi operasyonun karşısında gibi gösteren çevreler bulunduğunu, bunları kınadıklarını söyledi.

"Vatan, millet konusunda durduğumuz yerin son derece açık, berrak, net olmasına rağmen bu operasyon sanki PKK-PYD'ye değil de CHP'ye yapılıyormuş gibi yöne evrilmesi, ona sürüklenmesi üzüntü vericidir" diyen Yılmaz, CHP'nin çizgisinin belli olduğunu, kimsenin CHP'nin çizgisini sorgulayamayacağını ifade etti.


 'ÖSO, ŞAİBELİ BİR OLUŞUM'

TSK'yi hiçbir zaman Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile eş tutmadıklarını, tutmayacaklarını vurgulayan Yılmaz, "Göz bebeğimiz, varımız yoğumuz, evlatlarımızdan oluşan, ülke güvenliğini koruyan orduyu ÖSO'nun arkasına saklamayız, saklayanlara da karşı çıkarız. Hiçbir zaman şaibeli bir oluşumla bir Türk ordusunun anılmasını istemeyiz. Türk ordusu zayıfmış gibi, başka unsurlardan destek almak zorundaymış gibi göstermesinler" diye konuştu. 

Yılmaz, Türkiye'nin güvenliğiyle ilgili konuştuğunu ve kimseye hakaret etmediğini, ancak bazı kişilerin şahsına yönelik hakaret, aşağılayıcı ifadeler kullandığını belirterek, bu kişileri de kınadığını söyledi.

IŞİD İLE BAŞKONSOLOSLUKTA YAŞANANLAR

CHP'li Yılmaz, 11 Haziran 2014 tarihinde saat 11.00 sıralarında Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğu'nun 'katil sürüleri' diye nitelediği IŞİD tarafından sarıldığını, kendisinin çatışma talimatına rağmen hükümetin 'çatışmayın' talimatıyla çatışma yaşanmadığını anlattı.Başkonsoloslukta bulunan herkesin bahçede toplatılarak diz çökertildiğini ifade eden Yılmaz, kendisinin de kafasına makineli tüfek dayanarak makam odasına götürüldüğünü, Türk Bayrağı ve Atatürk fotoğrafları önünde, kafasına silah dayanmış görüntüsünün alınmak istendiğini ve buna direndiğini dile getirdi. Öztürk Yılmaz, konuşmasına Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'na seslenerek şöyle devam etti: 

"O gün 'kadınlara, çocuklara, buradaki insanlara zerre kadar bir şey yaparsanız önce ben öleceğim' diyorum. Bir tane kendini bilmez çıkmış, bana 'korkak' diyor. Sen kimsin, cesaret kim? Cesaretin bir arada olmayacağı tek kişi sizsiniz. Anadan doğma gelir cesaret. Cesaret Allah'ın insana verdiği bir yetenek değildir, bir ruh halidir, diz çökmeme halidir, ülkene laf getirmeme halidir, it sürülerine başkaldırma halidir. Cesaretin ne olduğunu ölçmek mi istiyorsun? Ben sana yol göstereyim; benim ordum PKK-PYD ile savaşıyor, sen de Dışişleri Bakanısın. Kabinede çürük raporu alıp bir şekilde yırtan kişileri de yanına alıp cepheye gitmen lazım. Hadi git, ben seni alkışlayacağım.

'HERKES HADDİNİ BİLECEK'

Herkes haddini bilecek. IŞİD'den de onun dizginlerini elinde tutanlardan da korkmuyorum. Bugün bazı odaklara hesap soramayanlar, gelmiş bir vatanseverin yakasına yapışmış, linç kampanyası yapıyorlar. Başkaldırıyorum, alayınıza başkaldırıyorum. Hiç kimse bana hesap soramaz, herkes haddini bilecek.

'BEN BURADA ŞEHİT OLMAK İSTİYORUM'

Yılmaz, "Varsa ölmek… Evet 101 gün o it sürüleri öldüremedi beni ama burada şehit olmak istiyorum. Allah'tan başka kimsenin önünde eğilmedim, kimseden korkmadım, korkmuyorum. Ölümse, evet ölür kurtulurum ama yaşadığım sürece doğruları söylemeye devam edeceğim. Kimse benim gurur ve onurumla oynamasın. Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı olabilirsiniz ama sizin bana kabalık yapma hakkınız yoktur. Ben bir milletvekiliyim. Bu milletvekiline saygısızlık yapma hakkınız yoktur. Benim tek hesabım ülkemi ve ülkemin çıkarlarını korumaktır" diye konuştu.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun "O zat benim memurumdu" sözlerini eleştiren Yılmaz, hiçbir zaman bir kişinin, partinin memuru, bürokratı olmadığını vurguladı. Yılmaz, devlete hizmet ettiğini, devletin memuru olduğunu ve Dışişleri Bakanlığı bürokratı olmaktan da her zaman gurur duyduğunu söyledi. 

Yılmaz, Türkiye'nin ne olduğu belirsiz gruplar tarafından pohpohlanan düşüncelerle yönetilmek istendiğini ve bunun karşısında olduğunu belirterek "Atatürk ayaklar altına alınıyor, Cumhuriyet ayaklar altına alınmak isteniyor, Lozan'a dil uzatılıyor. Ben bu dil uzatanların karşısındayım. Asker orada kritik operasyon yaparken, vatan millet ayaktayken il-ilçe kongrelerinde hesap sormaya kalkışmak hiç kimsenin haddi olmamalı. Bize kimse hakaret edemez, makamı, mevki ne olursa olsun kimse bizi hizaya getiremez, ölümden öteye köy yok" diye konuştu.