Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı  Kemal Kılıçdaroğlu'nun 3. dönem iddiasına ilişkin, "Her şeyden önce Sayın  Kılıçdaroğlu bu maddeleri okumamış. Bir defa 18 maddeden haberi yok.  Cumhurbaşkanı, 5+5 iki dönem seçilir. Bir defa Cumhurbaşkanının meclisi fesh  yetkisi yok. Dürüst ol, yalan söyleme. Dinleyenler de zannediyorlar ki hakikaten  Cumhurbaşkanının fesh yetkisi var. Böyle bir yetki yok." dedi. 

Erdoğan, Show TV-Habertürk TV-Bloomberg HT ortak canlı yayınında Veyis  Ateş'in sorularını cevapladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 27 Mart 1994'te İstanbul Büyükşehir Belediye  Başkanı olarak göreve başladığını hatırlatan Ateş, Erdoğan'a son 23 seneye  ilişkin görüşünü sordu.

Erdoğan, 27 Mart 1994'ü hatırlatması sebebiyle Ateş'e teşekkür ederek,  İstanbul gibi güzel ve muhteşem bir şehre 1994'ün 27 Mart'ında belediye başkanı  olarak göreve başlamanın, ayrı bir mutluluk vesilesi olduğunu söyledi.

Göreve geldiğinde, İstanbul'un çok zor şartlar yaşamış bir şehir  olduğunu ifade eden Erdoğan, CHP'den İstanbul'u devraldıklarını ve belediyenin  2,5 milyar dolar borcu  bulunduğunu anlattı.

Sadece finans sorunu değil, ayrıca İstanbul'un susuz olduğunu, çöp  dağlarının, hava kirliliğinin bulunduğunu aktaran Erdoğan, "Bütün bunlar nasıl  aşılacak? Bizler sür'atle yoğun bir çalışmayla, bir taraftan belediyenin finans  yönetimini öncelikle ele aldık. Finans yönetiminin yanında, insan yönetimini ele  aldık ve tabii insan yönetimiyle finans yönetimi başarılı şekilde ele alınınca  sür'atle mesafe almaya başladık." dedi.

Belediye başkan adaylığı süresince iyi bir teşkilat şeması üzerinde  çalışmalarını yaptığını, adeta ekibini hazırladığını anlatan Erdoğan, adımını  attığı andan itibaren de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde 100 günlük programı  açıkladığını ve uygulamaya koyduğunu söyledi.

 Bu programla beraber netice almaya başladıklarını dile getiren  Erdoğan, gerek temizlikte, gerek hava kirliliğinde netice aldıklarını belirtti.

 Bu dönemde henüz doğalgazın İstanbul'un genelinde yaygın olmadığını,  yaklaşık 50 bin hanede kullanıldığını ifade eden Erdoğan, o günleri şöyle  anlattı:

"Bizler sür'atle hava kirliliğini çözebilmek için doğalgazı  yaygınlaştırmamız gerekir dedik. Ana isale hatlarını yaygınlaştırmak için  adımlarımızı attık. Fakat vatandaş doğalgaza girmekten çekiniyordu. Maliyetinin  yüksek olduğunu düşünüyordu. Biz de kendilerine diyorduk ki hayır, bunun maliyeti  yüksek değil. Bir defa siz bir çok şeyden kazanacaksınız. Evinizin içindeki  temizlik, evinizin içinde her yere onun yaygınlaşması, bir defa birçok şeyi size  iade edecek. Vatandaş bunu yaşadıkça, anlamaya başladı. Bizler de bu adımı attık  ve hava kirliliği, öbür taraftan çöp dağlarını yok etmeye başladık. Ama tabii çöp  dağlarını yok ederken de şehir içinde belli istasyonlar kurmak suretiyle o  istasyonlarda çöpü topluyor, ondan sonra da şehir dışındaki çöpleri yok etme  merkezlerine götürüyorduk.

Bu arada tabii en önemli şey, su yok. Artık bir sektör oluştu. Nasıl  benzin istasyonları varsa, su satış istasyonları vardı. Vatandaş, oralardan suyu  satın alıyor, evlerindeki küvetlere dolduruyordu. Plastik bidonlar ciddi manada  yaygınlaşmıştı. Çünkü evde su akmıyor. Bir de ne oluştu, şimdi nasıl pet  şişelerde su içiyorsak, pet şişelerin icadı da öyle başladı.  Bunları o dönemde  yaşadık. Biz yoğun bir şekilde Istranca Dağları'ndan İstanbul'a suyu getirdik.  Orman ve Su İşleri Bakanımız Veysel Eroğlu Beyi o zaman İSKİ'nin başına  getirmiştik. Onun da üstün gayretleriyle İSKİ'de bir teşkilatlanma oldu. Çünkü  İSKİ yolsuzluklarla anılmış bir kurumdu. O yolsuzluklar sebebiyle o zamanki genel  müdür, önceki genel müdür o da içerideydi. Ciddi bir gayretle dağları delerek,  İstanbul'a suyu getirdik. Mümkün değil diyorlardı. Olmaz diyorlardı ama aşık  olduğun zaman oluyor."

O dönemde CHP'nin Yalova'dan Kuruçeşme'ye deniz tankerleriyle su  getirme projesinin olduğunu anlatan Erdoğan, "Senin o deniz tankerinin getirdiği  su, sadece Beşiktaş ilçesine ancak yetişir." dedi.

Tohumlama yaparak yağmur bulutlarından su almanın da o yıllarda  gündeme getirildiğini ama bunların hiç birinin netice vermediğini ifade eden  Erdoğan, "Ama biz netice aldık. Bir müddet daha geçince İstanbul su ile kendine  gelmeye başladı. İstanbul'un asli zenginlikleri meydana çıkmaya başladı. Çünkü  İstanbul'un, bir var olan zenginliği var. Ama bu zenginliğin farkında olmayan CHP  zihniyeti bunu götüremedi. Şu anda olduğu gibi. Şimdi durmadan kuru sıkı  atıyorlar. Bir defa konuyu hazmedeceksin. Aynen bir insanın tedavisi gibi önce  teşhis, sonra tedavi." diye konuştu.

"Sayın Kılıçdaroğlu bu maddeleri okumamış"

Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 3. dönem ve OHAL  iddialarına ilişkin, şu değerlendirmede bulundu:

"Her şeyden önce Sayın Kılıçdaroğlu bu maddeleri okumamış. Bir defa 18  maddeden haberi yok. Cumhurbaşkanı, 5+5 iki dönem seçilir. İkinci dönemde  Cumhurbaşkanı, meclisi fesh eder dedi dikkat ederseniz. Bir defa Cumhurbaşkanının  meclisi fesh yetkisi yok. Dürüst ol, yalan söyleme. Dinleyenler de zannediyorlar  ki hakikaten Cumhurbaşkanının fesh yetkisi var. Böyle bir yetki yok. Fesh edecek,  fesh ettikten sonra da meclis tekrar üçüncü defa için bir seçim kararı alacak. Bu  seçimle beraber de meclise bu seçime götürmesiyle, kendisi için yeniden üçüncü  kez seçilme yolunu açacak. Üçüncü kez seçilme yolu, onun tekrar burada  Cumhurbaşkanlığına gelmesine yönelik bir yol değildir. Böyle bir şeyi niye  söylüyorsun?

Şunu bir defa düzeltmemiz lazım. Cumhurbaşkanının meclisi fesh yetkisi  yoktur. Meclisin erken seçim yapma yetkisi var mıdır? Böyle bir karar alabilir  mi? Meclisin böyle bir karar alma yetkisi var. Ama bunu meclis alır,  Cumhurbaşkanının talebiyle değil. Bunu alması için de oranlar var. Bu oranları da  meclisin yakalaması lazım. Meclis o oranı yakalayamadığı taktirde, böyle bir  yetkisi de yok."

Erdoğan, OHAL ile ilgili de şunları söyledi:

"Cumhurbaşkanı, OHAL kararı için adım atar ama bu adımı attığı zaman  nereye götürecek bunu? Bu da meclise gider. Meclis bu OHAL kararını ne yapar?  Onar veya onaylamaz. Onadığı takdirde, OHAL devreye girer. Cumhurbaşkanı  onaylamazsa, OHAL zaten devreye girmez. 'Ben bunu uygulamaya koydum' diyemez.

Kararnameyi, kanunların üzerine çıkarıyor. Bu tür açıklamaları var.  Bir defa Cumhurbaşkanı kararnamelerinin, ne anayasa ne yasa, bunların hiçbirinin  üzerinde hükmü yoktur. Kaldı ki hakkında anayasal veya yasal bir madde varsa,  kararname çıkaramaz Cumhurbaşkanı. Velev ki Cumhurbaşkanı bir kararname çıkardı.  Cumhurbaşkanı olmayan bir konuda kararname çıkardıysa, parlamento bu kararnameyi  de gerekirse münfesih hale getirir çıkaracağı bir yasayla. Güçlü, denetim  mekanizması ağır olan bir parlamento var ama bundan, bu zatın hiç haberi yok.  Böyle bir şey yok aldatıyor. "

BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmayı Kılıçdaroğlu'nun "Cumhurbaşkanı  muhtarlara konuşur gibi konuştu." şeklinde değerlendirdiğini dile getiren  Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"BM Genel Kurulu'na kimler katılıyor, inanın bu zatın bundan bile  haberi yok. BM Genel Kurulu'na sadece liderler gelmiyor. Oraya liderlerden çok  atanmışlar geliyor. Liderler birinci gün, yarım gün filan dururlar, ondan sonra  pek de takip etmezler. Sadece kendi konuşmaları geldikçe gelirler genel kurulda  bulunurlar. Sonra onlar adına dışişleri bakanları veya onların yardımcıları,  onlar takip ederler. Çünkü hepsinin BM çatısı altında, otellerde birçok  görüşmeleri vardır. Bizim Türkevi hemen yanında olduğu için BM'nin, bugüne kadar  hep öyle yaptık. Şimdi biz orada yeni yerler falan da aldık, birleştirdik.  Türkevi'ni yıkıyoruz, onun yerine Türkiye'ye yakışır dev bir Türkevi kuracağız.  Birçok etkinliği de yapabileceğimiz bir yer olarak 1-2 ay içerisinde ihalesi  yapılıyor ve proje hazır. İnşallah 3 sene içerisinde orası biter ve ondan sonra  da orada Türkiye, şanına yakışır bir Türkevi'nde onları yürütecektir."

"Parlamento görevini askerlikten daha düşük bir görev olarak  görmüyorum"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, anayasa değişikliğiyle seçilme  yaşının 18'e inmesine yönelik eleştirileri, 18 yaşındaki gençlere hakaret olarak  gördüğünü belirtti.

Parlamentoda 25-30 yaş arası 5 milletvekili olduğunu kaydeden Erdoğan,  şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bu yaş grubunda AB ortalaması yüzde 73. AB'nin yüzde 73'ünde şu anda  bu yaş grubunda gençlik var, o ülkelerde. Biz bu işte çok geç kaldık. Geçmişe,  tarihimize bir bakalım. Fatih'e bakıyorsun 21 yaşında bir çağ kapatıyor, bir çağ  açıyor. Niye biz gençliğimize güvenmiyoruz? Seçme hakkı olarak 18'i veriyorsun,  seçilme hakkı olarak vermiyorsun. Seçme, seçilme hepsi de 18 olacak. AB'de 22, 25  yaşında bakanlar tanıyorum. Niye biz gençlerimize güvenmiyoruz? Güvenelim.  'Beylerin çocukları parlamentoya girecek.' diyor. Bu kendi kanaati, kendine ait  düşüncesi. Böyle bir şey yok. Şu anda genç yaşta parlamentoda olan  arkadaşlarımızın babalarının birçoğu esnaf. Parlamentoya parti teşkilatımızın  gençlik kollarından girmiş, seçilmiş ve gelmiş. İnşallah bu yeni dönemde de  birçok Anadolu çocukları buraya gelecek. 'Milletvekili olduktan 2 sene sonra  emeklilik hakkını kazanacak. Bey bey, ayda yaklaşık 10 bin lira maaş alacak ve  emekliliğini de böyle sürdürecek.' Yok böyle bir şey. Bir defa 23 yıl, diyelim ki  ikinci dönem olamadı, primleri ödeyecek ve emeklilik yaşı erkeklerde 65. 65 yaşa  gelmeden emekli olamaz. Bayanlarda 63, o da 63 yaşa gelince ancak emekli olacak  ve emekli maaşını almaya başlayacak. Parlamento görevini doğrusu askerlikten daha  düşük bir görev olarak görmüyorum. Bizim Milli Savunma Bakanlığımızla, Silahlı  Kuvvetlerimizle, hepsiyle ilişkili kararların alındığı yer burası. Kaç kişi  burada muaf olacak? Belki 3, belki 5, belki 10 kişi. Şu anda bile bedelli  askerlikle, vesairelerle askerlikten muaf tuttuğumuz gençlerimiz olmadı mı?  Yüzlerce binlerce gencimiz oldu. Zaman olmuştur öğretmenler falan bu işten muaf  tutulmuştur. Milletvekiline böyle bir hakkın tanınmasını, vatani görev, askeri  görev olarak telakki ediyorum. Bu benim kanaatimdir, arkadaşlarımın ciddi bir  kısmı da buna aynen katılıyor."

 "Şimdi aslında henüz işin tam heyecan dolu günleri yaşanıyor. Bizler  tabii şu anda sahadayız. Başbakan, bakanlar hepsi arazide. İşte ben dün  İstanbul'un üç ilçesindeydim. Bugün iki ilçesindeydim, dün ve bugün aynı zamanda  kapalı salon toplantıları büyük ölçekli, onları yaptım. Yağmura rağmen, soğuğa  rağmen hakikaten meydanların heyecanını çok iyi gördüm. Bugün pazartesi, bugün  bile meydanlar çok iyi. Dün pazar, çok çok iyi. Muhteşem. Aynı haberleri Sayın  Başbakan'dan da dinliyorum, alıyorum. Şu anda ibre yükselişte. Böyle bir durum  söz konusu. Ben bunun daha iyi olacağı inancındayım. Çünkü, hayır diyenler niye  hayır dediklerinin bir defa izahını yapamıyorlar. Ellerinde buna yönelik bir veri  yok. Yani şunun için mi 'hayır' diyecekler, Kandil'deki teröristler 'hayır'  çağrısında bulunuyor diye mi 'hayır' diyecekler veya İmralı'daki terörist başı  hayır diyor diye mi hayır diyecekler veya Pensilvanya'daki FETÖ'nün başı 'hayır'  deyin diye çağrıda bulunuyor diye mi 'hayır' diyecekler? Niye hayır diyecekler?  Bu önemli. 'Evet' demenin gerekçeleri var ama 'hayır' demenin gerekçesi yok.  Ülkemizi bölmeye çalışan, milletimizi parçalamaya çalışan, 15 Temmuz'un  faillerinin içinde olduğu bütün bu 'hayır' diyenlerle beraber hareket etmek,  herhalde bu noktada 'hayır' ifadesini kavrama anlamına gelmez. Şu anda  Almanya'da, Belçika'da, Hollanda'da, İsviçre'de bütün yapılanlar ortada. Ya seçim  Türkiye'de oluyor."

Türkiye'nin yükselişinin Batı ülkeleri tarafından kabul edilmesinin  mümkün olmadığını dile getiren Erdoğan, "Şimdi Türkiye çok ciddi bir sıçramanın  içinde. Türkiye'nin büyüme oranlarına bakıyorsun şu anda Avrupa ülkelerinden daha  iyi bir konumdayız. Yatırımlara bakıyorsun, Türkiye yatırımlarını durdurmuyor,  hızla devam ediyor. Tabii bu, bunların işine gelmiyor. Ekonomik olarak bunların  sipariş üzere kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar var  biliyorsunuz, bu notların hiçbirisi tutmadı. Hiçbirisi Türkiye'ye yatırımı  durdurmadı." diye konuştu.

"Çift başlılık olmadığı zaman netice alırsınız"

 Geçmişte de yatırımlara hayır diyen bir kesimin olduğunu aktaran  Erdoğan, şöyle devam etti:

"15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ne biliyorsunuz, yapıldığı zaman ne  dediler, hayır. İfade aynen buydu. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne hayır dediler.  Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne başladık, hayır dediler. Şurada 3 sene içinde  içinde 200 milyon insanın geçtiği Marmaray'a bunlar hayır dediler. Avrasya  Tüneli'ni yaptık hayır dediler. Osman Gazi Köprüsü'nü yaptık, hayır dediler.  Bütün güzel işlere bunlar hep hayır diyerek karşı çıktılar. Biz dinlemedik,  yaptık geçtik. Şimdi 18 Mart Çanakkale Köprüsü'nü yapıyoruz, temelini attık.  Bakın bu yüzde 50, yüzde 50, Kore-Türk işbirliği. Hani Türkiye'ye para, ekonomi  şu bu filan... Yaklaşık 11 milyar Türk lirasına mal olacak olan bir köprü.  Dünyanın bir numarası. İki kule arası 2 bin 23 metre. En uzun köprü olacak. Böyle  bir köprü yapılıyor. Yürüyor ve inşallah 2023'e varmadan bu köprü hizmete  girecek. Bu arada da inşallah Boğaz'ın altından 3 katlı, tüneli geçeceğiz. İki  katı otomobil, bir katı hızlı tren. Bu olacak. Bu arada inşallah Kanal İstanbul'a  başlayacağız. Biz ekonomi filan dinlemiyoruz, bunların hepsinin altyapısı hazır.  Bu adımları atacağız. Bu adımları atmak için tek adam anlayışı diyorlar ya o  değil, istişareye dayalı bir otoritenin oluşması önemli. Bu olduğu zaman çift  başlılık olmaz. Çift başlılık olmadığı zaman da netice alırsınız."

Avrupa'ya yönelik eleştirilerini sürdüren Erdoğan, "Avrupa bizim bu  gidişimizi bir defa kendisi için en büyük tehlike görüyor. Örnek; şu anda  biliyorsunuz biz dünyanın en büyük havalimanını yapıyoruz. Bu havalimanının,  önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde ilk etabı açılacak. Yıllık yolcu kapasitesi ne  biliyor musunuz? 90 milyon. 2023'te şu andaki planlama 150 ila 200 milyon  arasındaki bir yolcu kapasitesine ulaşacak. Şimdi dünyada havacılıkta bulunanlar  bundan memnun olur mu? Burası çok önemli." diye konuştu.

Kendilerinin üçüncü havalimanı konusunda hiçbir yeri dinlemediğini  aktaran Erdoğan, "Buradaki 5 firmanın 5'i de Türk. Krediyi şuradan buradan  bulmuşlar ama ilk etapta Türk bankalarının sendikasyonuyla bu iş başladı. Ondan  sonra yabancılar da bu işe girmeye tevessül ettiler. Türkiye'nin gücü var. Bu işi  başarıyor, başaracak. Çanakkale'de olduğu gibi böyle devam edecek. Ben, Boğaz'ın  altından geçecek olan 3 katlıda da aynı şeydeyim. Aynı durum Kanal İstanbul'da ve  bunlar hızla devam ediyor. Bu onları rahatsız ediyor."

"Hangi hayat tarzınıza müdahale ettik"

"Hayır diye düşünenlere şunu söyleyeceğim" diyen Erdoğan, sözlerini  şöyle sürdürdü:

"Kardeşim, İsviçre'de senin Cumhurbaşkanının posterini, dev bir  posteri İsviçre Parlamentosu'nun önünde sergileyip, şakağına silah dayayan ve o  organizasyonu yapan dikkat edin onların Sosyalist Partisi ile Türkiye'deki PKK  yanlıları, DHKP-C, onların oradaki uzantıları, birlikte bunu yapıyorlar ve  onların polislerinin nezaretinde yapıyorlar. Utanmayacak mısınız? Bunu  yapıyorlar. Ben senin Cumhurbaşkanın olarak, beğenirsin beğenmezsin 12 yıl  başbakan, 2,5 yıl cumhurbaşkanı olarak, yüzde 52 oyla seçilmiş bir cumhurbaşkanı  olarak bir hizmet verdik, veriyoruz. Yaptığımız hizmetler, eğitimde, sağlıkta,  emniyette, ulaşımda, enerjide, gıda tarımda hepsi ortada. Şöyle bir başımızı iki  elimizin arasına alalım. Ne yaptık? Hangi hayat tarzınıza müdahale ettik. Tam  aksine bizim hayat tarzımıza müdahale edildi ama biz bunları hep sabırla  geçiştirdik. Birçok arkadaşımın kızları vesaire, bu ülkede, kendi ülkemde  üniversitelerde okuyamadı. İnancının gereği başını örtmek istedi örtemedi. Benim  kızlarım örtemedi. Mecburen ben yurt dışına gönderdim. İmkanım vardı gönderdim.  Yurt dışında okudular. Oraların en kalite üniversitelerinde okudular.  Başarılarıyla okudular. Benim ülkemde okuyamadı. Çünkü benim ülkemde, 'Öz  yurdunda garipsin, öz yurdunda parya' muamelesi yapıyorlardı. Şimdi bakın  bunların hiçbir kalmadı. Başı açık, başı örtülü bütün evlatlarımız istedikleri  üniversitelere, istedikleri gibi gidiyorlar. Demek ki oluyor. Aynı sırada  oturuyorlar. Kol kola işte caddelerde, parklarda her yerde görüyorum. Neydi  derdiniz? Ne istediniz bu milletin evlatlarından."

"Tutturmuşlar tek adam..."

Tek adam eleştirilerine değinen Erdoğan, "Tutturmuşlar tek adam... Tek  adam arıyorsan şöyle Cumhuriyet tarihine bir bak kimlerde tek adam vardı. Şimdi  Gazi Mustafa Kemal tek başına yönetmedi mi? Biz, öyle yönetelim derdinde değiliz  ama İnönü ile kavgalıydı." ifadelerini kullandı.

 Anadolu Ajansı'nın (AA) Atatürk döneminde geçtiği bir haberi gösteren  Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bakın şimdi buradan bir tane belge vereceğim: 'Çift başlılık  krizleri' diyor. Bunu bir okuyayım istiyorum: 'Atatürk, Başbakan İsmet İnönü ile  Hatay, Dersim ve Atatürk Orman Çiftliği'ne ilişkin tartışmalar yaşadı'. Altta  detaylar var. Bakın, Anadolu Ajansı'nda yayınlanan haberde, 'Başvekil Malatya  Mebusu İsmet İnönü'ne talep ve ricası üzerine Reisicumhur Atatürk tarafından bir  buçuk ay mezuniyet verilmiş ve Başvekaletine İktisat Vekili Celal Bayar tayin  edilmiştir.' Yani istifasını aldı 1,5 ay. Bu kadar açık ortada. Onlar dahi bakın  geçinemediler. Şu anda işte belge ortada. Şimdi, bu böyle yürümüyor. Gelelim,  İnönü'ye. İnönü de aynı durumu yaptı ve Başbakanı ile geçinemedi. Ne zamana kadar  bu iş böyle devam etti? Rahmetli Menderes'e kadar. Menderes'ten sonra olay 10 yıl  sağlıklı bir şekilde devam etti. Onun neticesinde ne oldu? Rahmetli Menderes'i 2  arkadaşıyla beraber ipe götürdüler. Peki o zamanki ana muhalefet bu yapılanlar  karşısında demokratik davranabildi mi? İnsan hak ve özgürlükleri diyebildi mi?  Diyemedi ve düşünün CHP'nin tek başına iktidar olduğu yıllar manidardır. CHP'nin  il başkanları, parti il başkanları, illerde aynı zamanda valiydi. Çok ilginçtir.  O dönemlerden geliyoruz. Şimdi bugünün CHP'sine soruyorum: Sizin cemaziyel  evvelinizde, geçmişinizde siz il başkanlarını, partinizin il başkanlarını illere  vali olarak tayin ettiniz. Demokrasi anlayışınız bu mu? Ama AK Parti'nin böyle  bir derdi yok, böyle bir sıkıntısı da yok."

Almanya Federal Haberalma Servisi (BND) Başkanı Bruno Kahl'ın "darbe  girişiminin arkasında Gülen'in olduğuna dair kanıt bulunmadığı" yönündeki  açıklaması hatırlatılması üzerine Erdoğan, şunları söyledi:

"Şu anda tabii Almanya her şeyden önce bu son dönemdeki bizim  bakanlarımızın, milletvekillerimizin Almanya'ya girişlerinde, çıkışlarında filan  bence adeta işin koordinatörü konumunda. Tabii kendileri bunu izah edemiyorlar.  Biliyorsunuz ben Şansölye buraya geldiğinde kendisine bir şey söyledim: Ben size  dedim 4 bin 500 dosya verdim, PKK dosyası. Ne oldu bunun neticeleri? Cevap yok. O  benden sadece bir tane çifte vatandaş olan bir terörist, ajan gazetecinin serbest  bırakılmasını istedi. Dedim 'Şu anda siz onu denize nazır rezidansınızda  ağırlıyorsunuz, Tarabya'da. Bir ay Tarabya'da Alman rezidansında kaldı ve siz  dedim söyleyin ona çıksın mahkemeye, bizde mahkeme sizinkiler gibi de değildir  daha bağımsızdır ve kararını verir ve biz de o karara göre hareket ederiz. Şimdi  bizim yeni düzenlememizde bağımsızlığın yanına tarafsızlığı da koyuyoruz yargıda.  Daha sonra çıktı, mahkeme tutukladı. Şu anda tutuklanmış vaziyette. Fakat, tabii  Almanların yaklaşım tarzları, bakın binlerce teröristi kendi ülkesinde  barındırıyor, bunlara mali kaynaklar da temin ediyorlar ve her türlü gösteri  yapılıyor, daha ileri gidiyorum polis araçlarının içinde terör örgütünün  mensupları oturuyor ve terör örgütünün mensupları oradan terörist başının  posterlerini sallıyorlar. Araç, polis aracı. Elimizde belgeleri var. Kalkıp da  BND'nin, 'biz onun arkasında onu görmüyoruz' demesi onu haklı çıkarmaz. Şimdi  bunların belgeleri bizde var. Artık 15 Temmuz darbesini sağlıklı bir şekilde  görmeyenin biz, sağlığından önce şüphe ederiz. Bütün belgeleri, her şey içeride.  Şu anda bütün failler cezaevinde. Hala daha birçok kurumdan bu tür failler  çıkmaya devam ediyor. Sen kalkıyorsun, 'Arkasında onun olduğunu zannetmiyorum'  diyorsun, bu olacak iş değil."

"Atatürk olsa 'evet' derdi"

Alman Bild gazetesinin "Atatürk olsa hayır derdi" manşetinin  hatırlatılması üzerine Erdoğan , "Şu anda ebedi alemde olan Atatürk'ün hafıza  kayıtlarını okuyacak kadar bunların böyle geniş kabiliyeti mi var, bunu neye göre  söylüyorlar? Bunların Atatürk'le ne alası var." diye soran Erdoğan, "Bunun,  bunlarla alakalı yanı çok manidar şimdi Atatürk'le bu görüşmeyi bu konuşmayı  nasıl yaptılar, Şimdi tam aksi, ben desem ki Atatürk şu anda kalksa o da bizim  hazırladığımız bu düzenlemeye kendisi de böyle yaşadığı için 'evet' derdi. Çünkü  Atatürk, şu anda bizim yapmak istediğimizi yaptı. Niye? İnönü ile bile  geçinemedi. En önemli mesai arkadaşıydı." diye konuştu.

Sunucu Veyis Ateş'in "sizin deyiminizle o da damdan düşenlerden"  demesi üzerine Erdoğan, "O da damdan düşenlerden." cevabını verdi.

Galatasaray açıklaması

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Galatasaray kulübünün aidat ödenmediği için 2  FETÖ zanlısının uzaklaştırılmasının sorulması üzerine, bunu değerlendirmeyi  gereksiz bulduğunu söyledi.

Buradaki olayın sadece aidata bağlı dayalı bir olay olarak  değerlendirilmesinin kendisine çok hafif geldiğini dile getiren Erdoğan, şunları  kaydetti:

 "Niye çok hafif gelir? Çünkü bu kişiler şu anda Türkiye'den kaçmış  mıdır? Kaçmıştır. Niye kaçmıştır? demek ki FETÖ ile iltisaklı ilişkili oldukları  belgeler var ve bu belgelerin olduğunu bildikleri için de bunlar hemen  Türkiye'den kaçma yolunu uygun bulmuşlar. Bundan daha güzel delil olur mu? Eğer  suçlu değilsen kaçma. Böyle bir zan varsa dur, yargılan. Nitekim burada olanlar  var şu anda. Yargılanırsın, mahkeme kararını verir eğer hüküm verirse girersin,  yatarsın, aslanlar gibi ondan sonra da çıkarsın burası senin vatanın. Ama bunlar  Türkiyeyi vatan olarak telaki etmeyenler ki birçok bunların haklarında  konuşulanlar var. Bunları benim konuşmam doğru olmaz. Dolayısıyla bunlar var ki  bunlar kaçıp gitmişler. Doğrusu Galatasaray yönetiminin aldığı kararın, aidata  bağlı olarak alınmasını ben hafif buluyorum.  Bunların aidat, artı FETÖ  bağlantısıdır. En kötü ihtimalle bunlar nerede yargılanıyor, yargılandığı yerden  Galatasaray yönetimi bunlarla ilgili bilgi ister ve o bilgi üzerinden kararını  verir ve bu çok daha asil bir duruş olurdu. Şu andaki bana göre süreci geçiştirme  anlamında olmuştur. Tabii orada salonda olan şeyler filan onlar da ayrıca çirkin  yaklaşımlardır. Temenni ederim ki Galatasaray yönetimi, bu eksik kalan kısmını da  bu işin geçiştirmiş olur. Çünkü bunların duruşları maalesef bu iki kişinin  duruşları yeni değil. bunların daha da farklı şeyleri var. Nitekim o atılan 5  kişinin 5'i de şu anda içeride."

"Hepimiz de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıyla övüneceğiz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ateş'in  "Bu hafta sonu Diyarbakır ve  Van'dasınız, 16 Nisan'dan sona 'evet' çıkarsa, adı 'çözüm süreci' olmayan başka  bir şey olur mu, olacak mı? Başka bir süreç başka bir hava... " demesi üzerine,  şöyle cevap verdi:

"Biz şu anda Güneydoğu'da terörle çok ciddi mücadele yapıyoruz. Bu  çözüm süreci filan falan onların hepsi geçmişte kaldı. Şimdi bizim artık bu  noktada oturup konuşacağımız kişi ortada yoktur. Bitti o iş. Şimdi biz bütün  evlerini terk eden o garipler ki evlerinden tehditle boşaltılarak evden eve  tüneller açmak suretiyle tehdit altında olan o insanlarla artık, başta İçişleri  Bakanım, Çevre ve Şehircilik Bakanım olmak üzere, bütün bakanlarımız direkt  görüşmeler yapıyorlar. Alt yapı, üst yapı, inşaatlar devam ediyor ve en kısa  zamanda da derdimiz, oradan çıkan vatandaşlarımızı tekrar oralara taşımak."

"Ben Kürdüm" diyeni bağırlarına bastıklarını ama Kürtçülüğü dayatması  halinde bunun ırkçılığı getirdiğini dile getiren Erdoğan, bunun karşısında   olduklarını söyledi.

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Onun için ne Türkçülük, ne Kürtçülük, ne Lazcılık, ne şuculuk buculuk  yok. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ortak paydasında bütünleşmişiz ve biz  bunlarda ayrım yapmıyoruz. Yaratılanı Yaradan'dan ötürü seviyoruz. 80 milyon  kardeştir diyoruz. Biz bunu başaracağız. Ve hepimiz de Türkiye Cumhuriyeti  vatandaşlığıyla övüneceğiz. Sonra 'ben Türk milletinin bir ferdiyim' demek, Kürt  kardeşimi niye rahatsız etsin. Rahatsız olma ya.  Her ülkede, o ülkenin millet  olarak bir ferdi olmaktan iftihar eder. Bunlar niye rahatsız oluyorlar, ben onu  anlamıyorum. Kaldı ki çok ciddi anlamda da özellikle bölgede halk, 'siz yeter ki  bizi bırakmayın ama siz bizi bırakıp gittiğiniz zaman bunlar tehditle üzerimize  geliyor' diyor. Nitekim şu anda İçişleri Bakanlığımız, silahlı kuvvetler, polis  ve korucular, bölgede hakimiyet tesis ettiği için vatandaşa bir rahatlık geldi.  Artık gece gündüz rahatlıkla çıkıyor, dolaşıyor vesaire. İnşallah bundan sonraki  süreç, devletin milletiyle bütünleşmesinin gerçekleştiği Güneydoğu'da 16 Nisan,  zaten adeta bir röntgen olacak. O röntgende kendini gösterecek ve çok daha hızlı,  farklı bir süreç devreye girecektir ve yatırımcı oraya girecektir. Yatırımcı  oraya girdiği zaman, durum çok daha farklı bir hal alacaktır. İnşallah Cumartesi  günü önce Van'dayız, Van'dan sonra Diyarbakır'a ineceğiz ve Başbakan'la beraber  bu iki ilde inşallah çok büyük iki miting yapmayı planladık. Bunları  gerçekleştirerek oralara yeni bir havayı vereceğiz."

"Reform yapmadığımız alan yok"

Sunucu Veyis Ateş'in, "16 Nisan'dan sonra şaşıracağımız reformlar,  değişiklikler bekleyelim mi?" yönündeki sorusu üzerine Erdoğan, zaten reformların  partisi olduklarını söyledi.

Erdoğan, reform yapmadıkları alanın olmadığını, eğitimde, sağlıkta,  adalette, eğitimde, ulaşımda, enerjide, gıda-tarımda ve akla gelen her şeyde  devamlı reform üstüne reform yaptıklarını anlatarak, daha büyük reformların  yapılabilmesi için, önlerinin tıkanmaması ve çok daha rahat adımlar atılabilmesi  için, 16 Nisan'ın en büyük yerli, milli reformu olacağını kaydetti.

Bunun ithal olmadığını, bunun için hep "Türk tipi başkanlık sistemi"  ifadesini kullandığına vurgu yapan Erdoğan, bunun yerli ve milli olacağını  vurguladı.

Bunu şimdi kanunlarla güçlendireceğini dile getiren Erdoğan, "İkide  bir bunlar ağızlarına kararnameyi alıyor, mesele kararname değil. Kanunlarla bunu  inşallah parlamentoyla Cumhurbaşkanlığının müşterek çalışmasıyla burada inşallah  çok daha farklı bir gücü ülkemize kazandıracağız." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, halk oylamasına sunulan değişiklikle  milletvekili sayısının 550'den 600'e çıkaracaklarını anlatarak, "Niye 550 bize  yetmedi mi de 600 oluyor. 400 de bize yeterdi 450 de bize yeterdi." gibi  ifadelerin olduğunu  hatırlattı.

Bazı örnekleri vermesi gerektiğine dikkati çeken Erdoğan, konuşmasına  şöyle devam etti:

  "Şu anda Avrupa Birliği üyesi ülkelerden Almanya'nın 82 milyon nüfus,  milletvekili sayısının 667. Demek ki milletvekili başına kaç kişi düşüyor 123  bin. Fransa, 66 milyon nüfus, milletvekili sayısı senatörle beraber 925. Burada  da 75 bin kişiye bir milletvekili veya senatör düşüyor. İspanya'da nüfus 44  milyon. İspanya'da milletvekili senatör, bakın çok enteresan 616. Yani 64 bin  kişiye bir milletvekili düşüyor. İtalya'ya geliyorum, nüfus 60 milyon,  milletvekili senatör sayısı 952 ve 63 bin kişiye düşüyor. Geliyorum İngiltere'ye  burası zaten çok enteresan 65 milyon nüfusu var, orası çok karışık zaten avam  kamarası falan... 1449 milletvekili, senatör vesaire var. 45 bin kişiye düşüyor  bir tane. Bizde şu anda 80 milyon nüfus 550 milletvekilimiz var. 143 bin kişiye  düşüyor bir milletvekili. Burada temsili adaletten bahsedebilir miyiz,  bahsedemeyiz. Temsilde adaletin olabilmesi için bu sayının daha da çoğaltılması  lazım ama biz şimdilik 600'ü bu iş için uygun bulduk. "

"Güçlü bir mutabakat oluşuyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18-25 yaş grupları arasında parlamentoya  girecek gençlerle daha genç, dinamik bir parlamentoyu hedeflediklerini  belirterek, gençlere güveneceklerini söyledi.

Gençlerin alacakları paralarla ilgili ifadelerin hepsinin yalan  olduğuna vurgu yapan Erdoğan, "Ankara'dakilerin çocukları girecek, Bakkal  Mehmed'in çocukları girmeyecek" ifadesinin de çok yalan olduğunu ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milletvekili ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin 5  yılda bir yapılacağı düzenlemesini getirdiklerini vurgulayarak, burada insicam  olacağını, iki seçimin de aynı anda beraber yapılacağını kaydetti.

Düzenlemeyle Cumhurbaşkanının iki kere seçileceğine dikkati çeken  Erdoğan, "Bunları söylüyoruz, söylüyoruz adam anlamıyor. Bir seçildi, tekrar  olursa iki.  Bütün bunlar ne için, bütün bunların tek sebebi var, istikrar ve  güven için. İstikrarın olmadığı bir yerde başarıyı yakalayamayız." dedi.

Erdoğan, anayasa değişikliğindeki bir diğer maddenin de meclisin  bakanlar kuruluna, Kanun Hükmünde Kararname yetkisi verebilmesinin iptal  edildiğini belirterek, güvenoyu ve gensoru uygulamasının kalktığını söyledi.

Meclis araştırması,  genel görüşme, meclis soruşturması ve yazılı soru  yollarıyla  bilgi edinme ve denetleme yetkisinin güçlendirildiğini anlatan  Erdoğan, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yetkilerinin birleştirildiğini anlattı.

Erdoğan, Cumhurbaşkanının hiçbir zaman yüzde 50'nin altında oyla  seçilemeyeceğine dikkati çekerek, "50 artı bir, bununla seçilir. Birinci turda  seçilemezse ikinci turda iki kişi kalıyor. O iki kişiden de ancak en fazla oyu  alan kimse o seçiliyor. Güçlü bir mutabakat oluşuyor. Hala vatana ihanetten biz  yüce divana gidiyoruz ama şimdi vatana ihanet olayının ötesinde, işlenen her  suçtan dolayı belirlenen oranlar yakalanırsa Cumhurbaşkanı Yüce Divan'a gider."  diye konuştu.

Disiplin mahkemeleri dışında, askeri mahkemelerin kaldırılacağını ve  sadece sivil mahkemelerin kalacağını dile getiren Erdoğan, bununla askerlerin da  sivil mahkemelerde yargılanacağını ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, en önemli konulardan birinin HSYK üye sayısının  22'den 13'e düşürülmesi olduğunu vurgulayarak, "Şimdi diyor ki (Kılıçdaroğlu)  Bunların hepsini Cumhurbaşkanı atıyor. Yalan konuşma, yok böyle bir şey. 4  tanesini ben atıyorum, 7 tanesini, o feshediliyor dediği parlamento atıyor, o da  bunu atarken yine 5'te 3'le atıyor. İki üye var onlar da kabineden birisi Adalet  Bakanı'dır, diğeri müsteşardır. Bir başka adım; Cumhurbaşkanının sadece bütçe ile  ilgili kanun teklifi vardır. Meclisten çıkmadı, iş uzamasın diye bu noktada bir  önceki yılın bütçe değerlerine uygun olarak TEFE, TÜFE ile ayarlaması yapılır ve  ona göre bütçe devreye girer. Yani bütçede herhangi bir kesinti olmamalı. Bu da  devletin istikrarı ile alakalı bir konudur." ifadesini kullandı.

Suriye'deki gelişmeler

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'deki gelişmeler ve ABD ile  Rusya'nın terör örgütü PYD ile ilişkilerinin sorulması üzerine,  Suriye'yle  alakalı olarak askeri noktada 3 Genelkurmay başkanının Antalya'da görüşmelerinin  olduğunu hatırlattı.

Görüşmeleri bunların kendi aralarında devam ettirdiklerini dile  getiren Erdoğan, şunları kaydetti:

"Sayın Putin'le benim görüşmem oldu. Sayın Trump'la henüz bu şeyler  vasıtasıyla görüşmeler yapmadık ama orada da askeri olarak Genelkurmay  başkanlarımız görüştüğü için gerekli bilgiler geliyor. Şimdi bizim Bab'tan sonra  Mümbiç'te oraya yaklaşmış durumdayız. Daha önce Sayın Obama'ya benim söylediğim  şeyler vardı. PYD, YPG, bunlar Münbiç'te kalmayacak. Çünkü burası Arap toprağıdır  ve burayı terk etmeleri lazım. Bu ikisi de terör örgütüdür. Bu terör örgütüyle de  sizin iş tutmanızı biz NATO içindeki ittifak veya stratejik ortaklığımıza uygun  görmüyoruz. Çünkü siz bir terör örgütüyle iş tuttuğunuz zaman, bu bir defa  uluslararası hukuk açısından da uygun değil. Maalesef şu ana kadar bu konuda  mesafe alabilmiş değiliz. Bu iki terör örgütüne de ciddi manada silah veriliyor,  hatta bunların bazılarının silahları da DEAŞ'a geçiyor. Bunların da resimlerle  tespitleri olmuştu."

"Burada gönlümüz şunu arz ediyor, insani yardım adı altında hala  Mühbiç'teki bayrak dalgalandırmalar doğru bir şey değil. Bunları da  arkadaşlarımızla değerlendirmeleri yapıyoruz. Üzerine üzerine  gitmeye devam  ediyoruz" diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"16 Nisan bu konuda da bizim için önem arz ediyor. Ana muhalefetin  başındaki zata sorarsanız 'orada ne işiniz var...'  Bir taraftan Hollanda  olayında filan yaklaşımına bakıyorsunuz çok daha farklı, buradaki yaklaşımı çok  daha farklı. Ülkemizde 3 milyon Suriyeli var, bu insanlara kapılarımızı  kapatamayız ki... Ne diyor şimdi çıkmış, 'Bunlara vatandaşlık verecekler' diyor.  Yani çadırlarda konteynerlarda ilanihaye beslemektense, açık net söylüyorum...  Bizim şu ana kadar STK'larla beraber yaptığımız destek 25 milyar dolardır. Şimdi  biz Avrupalılara bunları söylediğimizde '3 milyar avro Temmuz başında vereceğiz.  3 milyar avro da arkasından vereceğiz' verdiler mi? Yalan. 725 milyon avro UNESCO  tarafından Kızılay'ımıza peyderpey geliyor o kadar.  Birleşmiş Milletler  Mülteciler Konseyinden de yineden 550 milyon dolar geldi. Başka bir şey yok ama  biz buna rağmen veren el alan elden hayırlıdır deyip, dünyanın Gayri Safi Milli  Hasılasına oranla bir numarası Türkiye. Bunu götürüyoruz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 16 Nisan'ın başarılı bir şekilde  sonuçlanmasıyla bu süreci de çok başarılı bir şekilde atlatacaklarını anlatarak,  Suriye konusunu da Irak konusunu da çözeceklerine inandıklarını söyledi.

Ekranları başında kendilerini izleyen vatandaşlara teşekkür eden  Erdoğan, kalan 19 günde milletin çok hassas bir şekilde bu "evet" çalışmasına  gayret göstermesini istedi.