Seçim startını Adana'dan veren Deniz Baykal, Uğur Mumcu Meydanı'nda, Adana'nın yanı sıra çevre il ve ilçelerden gelen partililerine hitap etti. Baykal, konuşmasında, Doğan Yayın Holding'e kesilen 826 milyon TL'lik vergi cezasını eleştirerek, bu cezanın, yolsuzlukları dillendiren medya grubunu susturmak için kesildiğini savundu. Milletin derdiyle uğraşmayı, yolsuzlukla mücadele etmeyi bırakan Başbakan'ın, yolsuzlukları dile getirenleri susturmaya çalıştığını ileri süren Baykal, "Başbakan'ın şimdiki hedefi yolsuzlukların konuşulmasını önlemek. Konuşulmasını önlemek istiyorsan; yolsuzlukların kendisini önle. Sen de rahat et, millet de rahat etsin. Hayır, yolsuzlukları yapacağız, ama konuşulmayacak. Biz Deniz Feneri olayını ortaya koyduk. Gazetelerin bir kısmı, Başbakan'ın denetiminde olmayan kısmı bu konuya ilgi gösterdi. Onlar da bu konuyu yazmaya başladılar: Başbakan bunaldı. 'Siz misiniz Deniz Feneri'ni yazan, bu yolsuzluğu dile getiren? Ben de size ne yaparım görürsünüz' dedi ve şimdi hiçbir hukuk devletinde, hiçbir demokratik devlette olamayacak zulüm niteliğinde mali uygulamalar başladı. Esnaf ve işadamı arkadaşlarım bilirler. Arada sırada sesi yüksek çıksa Maliye'nin memuru gelir, 'şu defterlerini göster' der. Bunu ben değil, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu söylüyor. 826 milyon TL Türkiye'nin vergi rekortmenine vergi kaçakçılığı yapıyorsun diye ceza kesmişler. Bunun bir siyasi amaçlı baskı niteliğinde olduğunu bütün dünya gördü. Bunun ötesinde olay. Bir demokratik ülkede böyle birşey olabilir mi? Hukuk devletinde böyle birşey olabilir mi? Sen böyle yaparak demokrasiyi ve hukuk devletini işlemez hale dönüştürmüş olmuyor musun? Senin aleyhinde yazanın sen canına ot tıkayabilirsen, boğazını sıkabilirsen, demokrasiden, basın özgürlüğünden söz etme imkanı var mı?" diye konuştu. Türkiye'de medyanın 7 yıl öncesine göre bugün daha özgür olmadığını savunan Baykal, şöyle devam etti: "Türkiye'de yolsuzluklar 7 yıl öncesine göre azaldı mı, arttı mı? Türkiye'de vatandaşların kişisel özgürlükleri, telefonla serbestçe konuşma hakkı 7 yıl öncesine göre daha fazla mı, daha az mı? Telefonlarınız dinleniyor mu, dinlenmiyor mu? Demokrasi döneminde herkes telefonla konuşmaya korkuyor. İki kişi arkadaşıyla, komşusuyla konuşacak bırakın konuşsun. Herkes korku içerisinde değil mi? Türkiye bir korku topluluğunu dönüştürülüyor. Demokrasi bunun neresinde? Basın daha özgür mü, insanlar daha özgür mü, yolsuzluklar daha az mı, yargı daha bağımsız mı, daha tarafsız mı? Değil: Ne oldu, nereye gidiyor? Yargı, basın, insan hakları elden gidiyor, yoksuzluklar yaygınlaşıyor, bunun adı demokrasi mi. Seçim öncesi buzdolabı dağıtarak oy almak demokrasi mi, yolsuzlukla mücadele mi? Bu yozlaşma. Bu çürüme. Demokrasi yozlaşıyor, toplum yozlaşıyor. Bu gidişe 'dur' diyecek artık Türikye'de milletin dışında güç yoktur. Milletin dışında bu gidişe kimse 'dur' diyemez. O nedenle görev milletindir, sizindir. Bu seçimi fırsat olarak değerlendirip, bu gidişe 'dur' demeliyiz. Bu milli bir görevdir." Burada söz konusu olanın, Başbakan'ın bir basın grubuyla kavga etmesi olmadığını vurgulayan Baykal, "Burada önemli olan basının ötesinde, Başbakan'ın, milletin doğruları öğrenme hakkına karşı çıkıyor olmasıdır. Başbakan, milletin doğruları öğrenme hakkına karşı çıkyor. Vahim olan bu. Bu sizi ilgilendiriyor. Söz konusu olan senin, benim, milletin gerçekleri öğrenme hakkı. Bu gerçekleri birileri mutlaka söyleyebilmelidir. Ama bunun çok ötesinde daha neler var neler? Türkiye'yi karanlık bir toplum haline dönüştürüp, gerçeklerin ortaya çıkmasını önlemek istiyorlar. Başbakan meydanlarda ona saldırıyor, buna saldırıyor. Yok İsmet Paşa şöyleymiş, CHP böyleymiş. 40 yıl önce nüfus cüzdanına damga vururlarmış, ekmek karnesi dağıtırlarmış ne söyleyeceğini şaşırmış halde. Ziya Paşa'dan deyişler aktarmaya çalışıyor, yüzüne gözüne bulaştırıyor. Ona buna saldırıyor. Onu bunu bırak da işsizlik hakkında milleti rahatlatacak bir laf söyle. Türkiye sahipsiz değildir. Türkiye'yi bunlara teslim etmeyiz. Türkiye böyle çok iktidarları gördü, geçti. Onlar gider; millet kalır, milletin özü kalır, Türkiye'nin bağımsızlığı kalır. Mustafa Kemal Atatürk Türkiyesi kalır" dedi. "Türkiye'de bu kadar olay yaşanıyor. Bir hükümet var. Ekonomi yangın yeri. İşsizlik patlamış, fabrikalar kapanmış. Halk ızdırap içinde. Başbakan bunları konuşuyor mu?" diye soran Baykal, şunları söyledi: "Meydana çıktığında işsizlikten bahsettiğini görüyor musun? Kapanan fabrikalardan bahsettiğini görüyor musun? Neyle meşgul o? Bunları bırakmış, varsa yoksa CHP, varsa yoksa medya. Başbakanın büyük sıkıntısı var. Başbakan ne söyleyeceğini bilemez halde. Çok tehlikeli bir yola girdi. Bakınız bir süredir diyor ki; 'benim hakkımda yolsuzluk iddiaları yapıyorlar, bu iddiaları yapacağınıza savcılığa gidin' diyor. Biz savcılığa vereceğiz de senin dokunulmazlığın ne olacak? Senin dokunulmazlığını kaldıralım, benim dokunulmazlığımı da kaldıralım. Sen ne biliyorsan mahkemeye git. Ben de ne biliyorsam mahkemeye gideyim. Böyle dosya varsa mahkemeye gitsinle bu iş olmuyor. Normal bir vatandaş oluver. Ben hazırım, bunlar gibi olmaya. Dokunulmazlık istemiyorum ben, vatandaş olmak yetiyor bana. Dokunulmazlıktan korkan Başbakan Türkiye'ye yakışıyor mu? Ahlak, dürüstlük, hukuk, demokrasi diyorsan; demokrasi eşitlik değil mi? Halk gibi eşit olmayı kabul ediver de görelim. İmtiyaz isteme. Türkiye siyasetini bu konuda yeni bir anlayışa götüreceğiz. Şöyle bir anlayış vardı; bazı belediye başkanı hem çalıyor hem iş yapıyor derler. Bazılarına iş yapmıyor, çalıyor derler. Bazılarına da adam hem çalmıyor hem iş yapıyor derler: Hedefimiz hem çalmayacak hem de iş yapacak başkan." Başbakan'ın kendisini meydanlara çağırdığını anımsatan Baykal, "Başbakan bana 'meydanlara gel' diyor. Ben 30 yıldır bu meydanlardayım. Ben de ona diyorum ki gel şu tarafsız gazetecileri önümüze alalım, televizyonda milletin önünde tartışalım. Alanlarda esip savurmak kolay. Türkiye'de adet, biz de yapıyoruz. Demokrasilerde Başbakan'la anamuhafelet lideri karşı karşıya gelir, tartışır, soruları cevaplar. Ne kaçıyorsun. Demokrasi kaçağı bu Başbakan. Medyayı susturarak, medyayı ağır para cezalarıyla susturarak vatandaşın demokrasi anlayışına hizmet edilmez. Türkiye'de demokrasiye hizmet edilmez. Demokrasiden kaçmayacak, medyadan korkmayacaksın, muhaleteftten korkmayacaksın. Muhalefetin arkasından konuşmayacaksın. Kaçmayacaksın, çıkacaksın televizyona soruları cevaplayacaksın. Onun korktuğu sorular var, o sorular bende. Bu seçimde şöyle bir silkinelim, toparlanalım. Çok fazla meydanı boş bıraktınız. Çok fazla bunlara fırsat verdiniz. Olmaz, işe sahip çıkacaksın. Oydu buydu diye ayrılmak, bölünmek parçalanmak, bunları bırakın artık" dedi. İŞSİZLİK 1 YILDA 945 BİN ARTTI CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, son 1 yılda 945 bin kişinin işini kaybettiğini ifade ederek, "Bu resmi rakamlar, gerçeğine bakarsan daha fazla. Resmi rakam bile söylüyor ki 945 bin kişi 1 yılda işsiz kalmış. TSK ne kadar 700 bin kişi. 700 bin kişilik ordumuz var. 945 bin 1 yılda işsiz kalan insanımız var. İşsiz ordusu silahlı kuvvetleri geçmeye başlamış yılda gelen işsiz sayısı. Bu vahim bir tablo. İşsiz deyip geçmeyeceksin. İşsiz insanın aile saadeti yoktur, o insan için özgürlük de demokrasi de bir değer taşımaz. En temel özgürlük iş bulma özgürlüğüdür, çoluğuna çocuğuna bakabilme özgürlüğüdür. Bunlar iş başına geldiğinde Türkiye'nin 220 milyar dolar borcu vardı. Aradan 7 yıl geçti, borç azalmadı. Ekonomi iyiye gidiyorsa önce borcunu ödeyeceksin. Türkiye'nin ekonomisi iyi gidiyormuş, 220 milyar dolar borcu ödeyip azalttın mı? Ne oldu? 220 milyar dolar 500 milyar dolar oldu. İki katından daha fazla arttı bu dönemde. Çiftçinin ekonomisi nasıl gidiyor, çiftçi biliyor. Narenciye dalında kaldı, alan yok" diye konuştu. Fabrikaların kapanmaya başladığını, ekonominin allak bullak olduğunu, işsizliğin patladığını kaydeden Baykal, "Türkiye çok ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıya. Zaten kötü yönetiliyordu, bir de ekonomik kriz bindi üzerine. Bir önlem de almıyorlar. Dünyada 38 ülkenin içerisinde tedbir almamış tek ülke Türkiye. Türkiye küçülmeye başladı. Harcamayı sanki Türkiye büyüyormuş gibi yapıyorlar: Nereye yapıyorlar o harcamayı? Çiftçiye, sanayiciye, esnafa, emekliye mi yapıyorlar? Seçim kazanmak için yapıyorlar. Seçim rüşveti dağıtıyorlar. Türkiye kalkınan Türkiye'ymiş gibi seçim rüşveti dağıtmak için harcama yapıyorlar. Türkiye'de işsizlik var, yoksulluk var, buna karşı devletin alması gereken tedbirler var. Bu tedbirlerle sakın Tunceli'de buzdolabı dağıtmayı karıştırmayın. Tunceli'de buzdolabı dağıtmak, çamaşır makinesi dağıtmak, bulaşık makinesi dağıtmak yoksullukla mücadele değildir, milletin gözünü boyama, oy mücadelesidir. Seçim hovardalığıdır. İktidar yoksullukla mücadele etmek istiyorsa yapması gereken açıktır. Ne yapacak? Her aileden bir kişiye iş bulacak. Yoksullakla mücadelenin en kolay yolu her aileden bir kişinin iş sahibi olmasını sağlamaktır. Bunu sağladın mı vatandaş yoksullukla nasıl mücadele edeceğini bilir. Sen ona buzdolabı alma, o yoksullukla nasıl mücadele edeceğini kendisi bilir. O neye ihtiyacı varsa senden iyi bilir" şeklinde konuştu. DENİZ FENERİ DAVASI Deniz Feneri Davası'na da değinen Baykal, dünyada hiçbir ülkede Türkiye'deki kadar büyük, yaygın yolsuzluk manzarası olmadığını belirterek, şunları söyledi: "Türkiye'de yolsuzluk artık kişisel olmaktan çıktı, teşkilatlı yolsuzluk oldu, örgütlü, organize. Birisi tek başına yolsuzluk yapmıyor. Şirket kuruyor, dernek kuruyor. Dernekli yolsuzluk dönemi. Ne için kuruyorsun, hayır için mi? Hayır, yolsuzluk için dernek kuruyorsun. Adam derneği kurmuş Almanya'da, gitmiş orada vatan hasretiyle yüreği yanan, Ramazan'da iyice vatan millet diyen, işsiz kalmış hemşehrilerim diyen, yüreği yanan vatandaşımız diyor ki Ramazan'da yapacağın hayrı, fitreyi, zekatı benim derneğime ver, ben senin için en iyi şekilde yerine götürürüm diyor. Vatandaşlar da bunlara bu kaynakları emanet ediyorlar. Topluyorlar, sonra ne oluyor? Türkiye'ye kuryeyle taşıyorlar. Teşkilatlı iş. Kurye alıp getiriyor parayı. İstanbul'da, Ankara'da şirket kuruluyor. Kişilerin üzerine şirketler kuruluyor, paralar kazanılıyor. Başka ne kuruluyor, televizyon kuruluyor. O televizyon ne yapıyor? İktidara destek oluyor. Kimin televizyonu oluyor o? Ergenekon'un televizyonu mu? AKP'nin telvizyonu oluyor. Ergenekon'un kasasını arıyorlardı. Araya araya bulamadılar. Birisini buldular kasa bu dediler, adam vefat etti, cenazesini belediye karşıladı. Şimdi bir sendikacı bulmuşlar. Metal-İş Sendikası'nın genel başkanı Mustafa Özbek'in üzerine gidiyorlar 'o kasadır' diye. Sen kasa arıyorsan etrafına bak. Etrafında çok kasa var. İşte o kasalardan birisi de Deniz Feneri kasası." Deniz Feneri dosyasını eline alıp kalabalığa gösteren Baykal, "Aradan 5.5 ay geçti, hala Almanya'daki dosya gelmedi. 'Ne oldu bu iş' diyoruz. 'Almanya'dan dosyayı istedik' diyorlar. Almanya'da dosya olmasa, yargılanıp mahkum olmasalar biz birşey yapmayacak mıydık? Bizim birşey yapmamız gerekmiyor muydu? Biz Almanya'ya bağımlımıyız? Orada yolsuzluğu yapanlar, parayı kaptıranlar, kuryeler Türkiye'nin vatandaşları. Üstelik de önemli devlet noktalarında RTÜK'ün başında. Yolsuzluğu yapan vatandaş, parası çalınan vatandaş, aracılık yapanlar vatandaş. Burada kurulan şirketler Türk şirketleri, kurulan televizyon Türk televizyonu. Adalet Bakanı diyor ki; 'Almanya'dan dosya bekliyoruz. Almanya'dan dosya gelsin bakacağız.' Almanya'dan dosya gelmese bu yolsuzluk karşısında senin harekete geçmen gerekmiyor mu? Senin kanunun, emniyetin, savcın, yargın, adaletin yok mu? Almanya'dan dosya bekliyormuş, 'kaplumbağanın üzerine koysalar gelirdi' dedim. Yılın yarısı geçti, halen dosya yok. Geçenlerde Meclis'te gcrkösterdim, al sana dosya, işte dosya. Dosya bu. Senin getiremediğin dosyayı CHP getirdi, haydi yap gereğini de görelim. Sevgili Adanalılar yok olan dosya değil, niyet. Niyet yok. Peki niye niyet yok? Bu yolsuzluk yapanları vatandaş tanıyor mu ,tanımıyor mu? Akraba. Bu yolsuzluk yapanların faaliyetlerine himaye getirmiş mi Başbakan, teşvik getirmiş mi? Bunlara bir kanun çıkarmış, 'siz devlete millete yararlı derneksiniz' demiş. Önce bunlara bu rütbeyi vermiş. Sonra demiş ki sizi vergiden muaf tutuyorum. 'Siz vergi vermeyeceksiniz' demiş. Bu milletin, vatanın huzuru ve barışı için sınırda canını veren mehmetçiğe yardım için kurulmuş Mehmetçik Vakfı vergi veriyor, bu sahtekarlar vergi vermiyor AKP sayesinde. Türkiye'de resmi himaye altında yolsuzluk var işte örneği" dedi. Bu seçimin sadece yerel seçim olmadığını ifade eden Baykal, "Bu seçimde oy kullanırken dürüst, namuslu belediye başkanlarını arayıp bulacaksınız. Denenmemiş yeni bir belediyecilik kuşağını iş başına getireceksiniz. Ama aynı zamanda oy kullanırken Deniz Feneri'nin hesabını da soracaksınız. Sakın ha unutmayın. Bu seçim Deniz Feneri seçimi. Bu sahkekarlığa hak ettiği şamarı vuracak mısınız. Bunu göreceğiz" diye konuştu. Baykal, mitingin ardından geldiği özel uçakla Adana'dan ayrıldı.