BBP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Yardımcıoğlu, Diriliş Haber kanalında yayınlanan “Erkan Kiraz’la Şehrin Gündemi” programının konuğu oldu. Programda Türk Lirası’nın değer kaybetmesi, ülke ekonomisinde yönetimsel sorunlar, gelir adaletsizliği, ideal asgari ücret ve BBP’nin ülke yönetimine bakış açısı üzerine değerlendirmelerde bulunan Yardımcıoğlu, açıklamalarıyla ekonomi ve siyasi çevrelerin takdirini topladı.

Programda, Türkiye İstatistik Kurumu’nun bağımsız ve tarafsız bir şekilde veri toplamaktan uzaklaştığına ve inandırıcılığını yitirdiğine vurgu yapan Yardımcıoğlu, hükümetin de bu suni rakamlarla, “Çok iyi ve uçan ekonomi” algısı yaptığını belirtti. Ekonomiyi idare edenlerin, kötü yönetimin faturasını her defasında küresel oyunlara ve ekonomik krizlere kestiğini ifade eden Yardımcıoğlu, ülke ekonomisindeki dalgalanmalarda küresel ekonomik krizin etkisinin olduğunu ancak aslan payının ve sorumluluğun da ekonomiyi idare edenlerde olduğunu söyledi. Kötü ekonomi idaresinin ve inatla alınan yanlış kararların, ekonomiye çok ciddi darbe vurduğunu aktaran Yardımcıoğlu, “Maaşlı çalışanlar için enflasyon can yakacak. Bu huzursuzluk da sandığa yansıyacak. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. TÜİK’in makyajlı rakamları ile zam yapmak çözüm değildir” dedi.

“ÜRETEN ÜLKELERİN PARASI DEĞER KAZANIR”

Ülkelerin paralarının değeriyle ülkedeki üretim arasında doğrudan ilişki olduğunu ifade eden Prof. Dr. Mahmut Yardımcıoğlu, Türk Lirasındaki değer kaybının da ülke ekonomisindeki üretimin yeriyle ilgili olduğunu kaydetti. Yardımcıoğlu şöyle konuştu: “Bir ülkenin parasının değer kazanabilmesi, o paranın dünyada kabul görmesi ile ilgili bir şey. Bir paranın dünyada kabul görebilmesi için o parayı basan devletin üreten bir devlet, üreten bir millet, üreten bir sanayi olması lazım. Üreten ülkelerin parası değer kazanır. O parayı basan, o paranın sahibi olan, devletin dış ticaret fazlası veren bir devlet olması, cari açık vermeyen bir devlet olması, borçla ilgili sıkıntısı olmayan bir devlet olması esastır. Dolayısıyla bizim böyle sıkıntılarımız dün de vardı, bugün de var. Bu gidişata baktığımızda yarınlarda da olacak. Dolayısıyla bizim paramız bazı paralar karşısında; Euro gibi, Japon Yeni gibi, İsviçre Frangı gibi, Amerikan Doları gibi, Pound gibi paraların karşısında evet değerini kaybedecek. Biz, içeride üreten bir ülke ekonomisi olmaya başladığımız gün paramızın değer kaybı durur. Biz maalesef ki üreten bir ekonomi değiliz ya da yeterince üretebilen bir ülke değiliz. Doğru şeyler üretebilen bir ülke değiliz. Bununla birlikte dünyada da bir kriz var. Dolayısıyla dünyadaki bu krizin de etkisi var. Bir ülkenin parasının değer kazanabilmesi, bu ülkenin ordusunun kuvvetli olmasından, devletin kuvvetli olmasından, ekonomisinin kuvvetli olmasından geçer. Ekonomin kuvvetli değilse, üreten bir ülke değilse, cari açık veriyorsa, dış ticaret açığı veriyorsa, bütçe açık veriyorsa dışarıdan habire faizle borçlanmaya devam edersiniz.”

“İNATLA FAİZ İNDİRİMİ YAPTILAR!”

Türkiye’de üretim yapıldığını ancak paraya değer katacak emtiaların üretiminin yetersiz kaldığına dikkat çeken Yardımcıoğlu, şu açıklamalarda bulundu: “Bizim ülkemiz üretmiyor mu? Üretiyor ama demek ki gerçek anlamda paraya değer katacak olan şeyleri ürettiğini söyleyemiyoruz ki bugün paramız değer kaybediyor. Elbette dünyanın içerisinde bulunduğu bir enerji krizi var. Dünyanın içerisinde bulunduğu bir pandemi krizi var. Dünyanın içerisinde bulunduğu yeni paradigma doğrultusunda birtakım girişimler ve değişimler söz konusu. Elbette ki bu durumu doğru okuyabilmek lazım. İyi yönetilemeyen birtakım krizler de söz konusu… Hepsi bir araya gelince ne oluyor? Paramız değer kaybediyor. Örneğin bundan takriben bir ay kadar önce 100 baz puan faizin indirilmesi bir hataydı, inatla yaptılar, yanlış yaptılar. Şimdi bugünlerde Para Politikası Kurulu (PPK) dediğimiz yapı toplanıyor ve tekrardan faiz indirimi gibi bir eyleme yöneliyor. Bunu yapmayın! Bunu yapmaları doğru değildir. Bu yapıldığı an dolar 10 liranın üzerine çıkacaktır. Euro 11 liranın 12 liranın üzerine çıkacaktır. Dolayısıyla içeride alınan birtakım kararların da yansıması olarak paramız değer kaybediyor.

“ATLAR TEPİŞİYOR, FİLLER DÖVÜŞÜYOR, ALTTAKİLER ZARAR GÖRÜYOR!”

Yeni dünya düzeni amacıyla bazı devletlerin çekişmesi ve hesaplaşmasının da Türkiye ekonomisine zarar verdiğini vurgulayan Prof. Dr. Mahmut Yardımcıoğlu, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Yeni dünya düzeninde söz sahibi olmak isteyen devletlerin de kavgasından biz zararlı çıkıyoruz. Bizim ekonomik göstergelerimizin sağlıklı olmamasından dolayı bize bunun etkisi çok daha yüksek oluyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, bu devletin şemsiyesi altında yaşayan insan topluluğu olarak, vatandaş olarak, millet olarak biz biraz daha ağır hissediyoruz. Ben esasında atlar tepişiyor, filler dövüşüyor, alttakiler zarar görüyor diye düşünüyorum. Örneğin Amerika'nın Çin'i terbiye etmeye yönelik birtakım hamlelerinin olduğunu düşünüyorum. Ben bunun arkasında enerjiyle ilgili Çin'in kapanmasını sağlamak, geriye gitmesini sağlamak var. İşte Pekin'den başlayıp Londra'da devam eden bir İpek Yolu projesi. Dünyanın yeni paradigması ve Amerika bunu çok iyi okuyor. Dünkü öncelikleri bugün artık yeni öncelikleri değil artık. Yeni yeni öncelikler belirlemişler. Arka planda bunların olduğunu düşünüyorum. Bu süreçten biz de zarar görüyoruz ve görmeye devam edeceğiz. Çünkü biz enerji ithali ile malul olan bir ülkeyiz. Enerjimizi kendimiz üreten yakıtlardan kaynaklı, petrolden kaynaklı birtakım sıkıntılar yaşıyoruz. Bizim bütçe açığımız için dışarıdan aldıklarımıza baktığımızda aslan pay enerji, petrol, yakıt gibi emtialara ait. Dolayısıyla bizim için bu zarar yarınlarda daha fazla olacak. Bu depresyon yarınlarda kendisini çok daha ağır hissettirecek.”

“Ak Parti İçin De Mhp İçin De Sonuç Eskisi Gibi Olmayacak”

Türkiye’de yaşayan insanların artık hallerinden hiç memnun olmadığını kaydeden Yardımcıoğlu, bunda kötü ekonomi yönetimi ve adalete güvenin sarsılmasının önemli payı olduğunun altını çizdi. Bu durumun sandığa yansıması sonucunda da AK Parti ve MHP için sancılı bir sürecin başlayacağını söyleyen Yardımcıoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu: “Kısa bir zaman öncesine kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan insanların siyasi tercihlerinden dolayı sanayicilerin keyifleri gayet yerindeydi. 3 - 5 ay öncesinden bahsediyorum. İyi paralar kazanıyorlardı tam kapasiteyle çalışıyorlardı. Şimdi bakıyorum sanayici konumundaki insanlar da rahatsızlıklarını beyan ediyorlar. Evet, şimdi 20 yıllık Adalet Kalkınma Partisi'nin iktidar dönemine baktığımızda ilk on yılı harikulade idi, ilk on yılla kıyasladığımızda; maalesef ki bugün ülkenin iyi yönetilmediğini görüyoruz. İnsanlar da görüyorlar. Esnaf rahatsız, öğrenci rahatsız. Fakat bizim yaptığımız eleştirilerden dolayı, yapılan her şeyin yanlış olduğu algısı oluşmasın. Biz ittifakın bir parçasıyız. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyoruz. Sandık çok farklı bir şey. İnsanlar sokakta tepkilerini ortaya koyarlar. Fakat sandıkta iradelerini ortaya koyarken işler değişir. Elbette eski güçlü oy oranları beklemiyorum. AK Parti için de MHP için de sonuç eskisi gibi olmayacak. BBP Partisi için yüksek bir oy oranı bekliyorum. Bizden İYİ Parti'ye gidenler, baktılar ki o parçalı yapı, o karpuz gibi dışı yeşil içi kırmızı yapı onları rahatsız etti. Rahatsız olmaları sebebiyle de bunu açık bir şekilde ifade edemeseler de sandığın arkasına gittiklerinde iradelerini bizim lehimize kullanacaklarını duyuyoruz ve hissediyoruz. Tabi yoklamalar da bu şekilde çıkıyor. Elbette ki bu ekonominin kötü gidişatının sandığa yansıması Adalet ve Kalkınma Partisi için de MHP için de sıkıntılı olacaktır.”

“BAŞKANLIK SİSTEMİNDE REVİZEYE İHTİYAÇ VAR!”

Başkanlık sistemiyle parlamentonun yetkinin kısıtlandığına ve milletvekillerinin etkisiz hale getirildiğine vurgu yapan Yardımcıoğlu, yeni sistemde bu durumun gözden geçirilerek revize edilmesi gerektiğini belirterek; “Mecliste 600 tane milletvekili var. Bugün bakıyorum parlamento olsa ne olur olmasa ne olur! Nihayetinde parlamentonun almış olduğu kararları çıkartmış olduğu kanunları, Cumhurbaşkanımızın veto etme, iptal etme yetkisi var mı? Var. Meclis'in kendisini iptal etme yetkisi var mı? Bu da var. Peki, Cumhurbaşkanı'nın almış olduğu kararları yani Kararnameleri hemen kesin iptal etme yetkisi var mı? Yok. Dolayısıyla bugün parlamento etkisiz hale gelmiş. Başkanlık sisteminde terbiye edilmesi gereken şeylerden bir tanesi parlamentonun çarpmada bir toplamada sıfır haline gelmiş olmasıdır. Bu sistemin düzeltilmesi gereken, revize edilmesi gereken, gözden geçirilmesi gerekenlerden bir tanesi bu” şeklinde konuştu.

“KABİNEDE BİZE YER VERİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ!”

Başkanlık sistemiyle artık ülke yönetiminin, yetkileri genişletilmiş bir yürütme erki aracılığıyla yapıldığını hatırlatan Yardımcıoğlu, Gazeteci Erkan Kiraz’ın “Büyük Birlik Partisi ülkeyi yönetmeye hazır mı?” sorusuna şu cevabı verdi: “Kabine, Cumhurbaşkanının inisiyatifi doğrultusunda; Büyük Birlik Partisi'nden, Adalet ve Kalkınma Partisi'nden, Milliyetçi Hareket Partisi'nden ya da diğer partilerden seçiliyor. Bu bakanlıklar, parlamentonun içerisinden olabileceği gibi dışından da olabiliyor. Büyük Birlik Partisi'nin ya da diğer partilerin bugün artık ülkeyi yönetebilmesi diye bir durum söz konusu değil. Ülkeyi kim yönetiyor? Yürütme yani Bakanlar Kurulu ve Bakanlar Kurulu başında Cumhurbaşkanı… Şimdi dolayısıyla biz Büyük Birlik Partisi olarak yarın kabinede yer alacağımızı düşünüyoruz. Kabinede bize yer verileceğini düşünüyoruz. Büyük Birlik Partisi’nin ya da diğer partilerin tamamen A'dan Z'ye bütün kabineyi oluşturabilmeleri gibi bir durum artık söz konusu değil. Ancak ne olabilir? Biz bazı konularda hükümete destek verebiliriz. Nedir? İçişleri Bakanlığı olabilir. Benim branşım itibariyle söylüyorum. Hazine ve Maliye Bakanlığı olabilir, Milli Eğitim Bakanlığı olabilir. Bu üç tane bakanlık nezdinde Büyük Birlik Partisi'nin aktif rol alabilmesi söz konusu mudur? Evet, söz konusudur. Büyük Birlik Partisi bunları başarabilir mi? Evet başarabilir. Milletin menfaati lehine, devletin lehine bu ülkede yaşayan insanların selameti açısından iyi hamleler yapabilir mi? Evet yapabilir. Bunun dışında örnek veriyorum. Milliyetçi Hareket Partili bir arkadaşımız kabinede bunun dışındaki ya da bunlardan herhangi bir bakanlığı yürütebilir mi? Elbette ki yürütebilir. Hatta partili olmayan dışarıdan bir kişi başkanlık sisteminde ve kabinede hiç AK Parti üyesi olmayan AK Parti ile bağı olmayan insanlar bir şekilde cumhurbaşkanına bağlı olduğundan dolayı kabinede görev almıyorlar mı? Alabiliyorlar. Dolayısıyla bu anlattıklarımdan neyi anlamalıyız? Şunu anlamalıyız: Büyük Birlik Partili birtakım arkadaşlarımız, bizler, Genel Başkanımız başta olmak üzere Büyük Birlik Partisi Başkanlık Divanı ve Merkez Karar Yürütme Kurulunda yer alan birtakım arkadaşlarımız yarınlarda kabinede bir göreve getirilebilir mi? Elbette ki getirilebilir. Peki, getirildiği görevi itibariyle mevcut bakanlık yapan arkadaşlardan daha iyi yapabilir mi? Asla daha aşağı yapmaz. Fazlası olur, eksiği olmaz.”

“İHRACATIN ARTTIĞINI SÖYLEYEN BAKAN’A, İTHALATIN DURUMUNU SORMAK GEREKİYOR!”

Ekonomiyi idare edenlerin; “Türkiye ekonomisi ihracat rekorları kırıyor, ekonomimiz büyüyor” açıklamalarına da değinen Yardımcıoğlu, şunları söyledi: “Ekonomide Gini Katsayısı diye bir şey söz konusu. Gini Katsayısı, ülkedeki gelirin insanlara adil olarak dağılıp dağılmadığını ölçer. Akademik çalışmalara son zamanlarda baktığımda; ülkedeki Gini Katsayısı oranının artmış olduğunu görüyoruz. Artmış olması ne demek? Ülkedeki gelir dağılımı adaletsizliğinin gittikçe artması demek. Hâlbuki bir ülkede gelir dağılımı ne kadar adilse o ülkede yaşayan insanlar da o kadar mutlu olurlar. İhracatın arttığını söyleyen Bakan’a, ithalatın durumunu sormak gerekiyor. Bunlar söylenmeyince olaya tek taraflı bakılıyor. Peki, bu millet aptal mı? Hayır değil. Cari açığın arttığını herkes görüyor. Bir ülkenin fakiri olur. Zengini de olur. Olması gerekir. Fakat asıl olan orta tabakadır. Kişi başına düşen milli gelirin hemen herkese yakın rakamlarda paylaştırılması esastır. Kişi başına düşen milli gelir yüksek; fakat dağılımda uçurumlar varsa sosyal sorunlar ortaya çıkar.”

“BUGÜNÜN GENÇLERİNİN AKLIYLA DALGA GEÇENLER YARIN SANDIKTA GÖRECEKLER!”

Seçmen nüfusunda yaşanan değişimlerin sonucunda siyasette öne çıkan “Z Kuşağı” kavramı hakkında da açıklamalarda bulunan Yardımcıoğlu, siyasi partilerin gençlere yönelik “Bedava İnternet” söylemlerini de eleştirdi. Yardımcıoğlu, konuyla ilgili şunları aktardı: “Ben bu vaatleri Süleyman Demirel’in geçmişte; herkes ne veriyorsa ben bir fazlasını veriyorum, demesine benzetiyorum. Her eve iki anahtar, diyordu. Kimin malını kime veriyorsun! O dönem insanlar bu vaatlere ilgi göstermişti; fakat artık çok da ikna edici değil. İnsanların bu vaatlere alaka duyacağını düşünmüyorum. Gençler gayet akıllı. Bugünün gençlerinin aklıyla dalga geçenler yarın sandıkta görecekler. Biz bedava internet, bedava cep telefonu tarzı şeylerden söz etmiyoruz. Ülkenin tamamında yüksek hızlı internet çok önemlidir. ‘Bedeli karşılığı herkese yüksek hızlı 5G internet sunacağız’ tarzında yaklaşımları doğru buluyoruz. Seçmene bedava bir şeyler sunmak, sırtındaki kamburu daha da arttırmaktan başka işe yaramaz. Liderler bu milletin sırtına yeni kamburlar ekleyecek vaatlerde bulunmamalı. Bizim; ‘milletin derdini sıkıntısını çözecek yolları nasıl buluruz’ derdinde olmalıyız. Popülist söylemler bu millete dost olmaz.”

“TÜİK’İN MAKYAJLI RAKAMLARI İLE ZAM YAPMAK ÇÖZÜM DEĞİLDİR!”

Başta inşaat sektörü olmak üzere fahiş fiyat artışları ve hayat pahalılığı üzerine de değerlendirmelerde bulunan Yardımcıoğlu, hükümetin bu alandaki çözümsel adımlarını yetersiz bulduğunu bildirdi. Yardımcıoğlu, şunları kaydetti: “Ülkede sadece inşaat sektöründe artış söz konusu değil. Enerjide yaşanan maliyet artışı zincir etkisi ile tüm sektörleri etkiliyor. İnşaat sektörünün 200-300 kalem iş kolunu doğrudan ve dolaylı olarak etkilediğini söylüyorlar. Esasında kalkınmanın betona bağlanarak yapılmasını doğru bulmuyoruz. Elbette bugün bin liraya oturduğun evde, yarın 2 bin liraya oturamayacaksın. 1 milyona aldığın evi yarın 2 milyona alamayacaksın. Maliyet artışının bir sebebi olarak bu artışlara maruz kalıyoruz. Bu durum bizde biraz daha sert etki yapıyor. Sadece inşaatta değil tekstilde de demir-çelikte de bu iş böyle. Yarınlara baktığımızda bu maliyet artışları, fiyat artışlarını da beraberinde getirecek. Maaşlı çalışanlar için bu durum can yakacak. Bu huzursuzluk da sandığa yansıyacak. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. TÜİK’in makyajlı rakamları ile zam yapmak çözüm değildir. Hayatın gerçeklerinden hareketle insanlara çözüm sunmak gerekli.”

“ASGARİ ÜCRET AÇLIK SINIRININ ALTINDA OLMAMALI!”

BBP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Yardımcıoğlu, Gazeteci Erkan Kiraz’ın “Asgari ücret ne kadar olmalı?” sorusunu ise şöyle cevaplandırdı: “Ülkede çeşitli sendika kurum ve kuruluşlar tarafından bir açlık ve fakirlik sınırı belirlenir. Bugün asgari ücret dediğimiz rakamlara baktığımızda açlık sınırının altındaki bir rakama denk geliyor. 4-5 kişilik bir aile için açlık sınırının altındaki bir rakamla karşı karşıyayız. İnsani yaşamın devam ettirilmesi noktasında açlık sınırının altındaki rakamları doğru bulmuyoruz. İnsani şartlarda devam edilebilecek bir standart istiyoruz. Zaten insanlar mutlu olmazlarsa yaptıkları işte de verimli çalışamazlar. Mutlu olmazlarsa işlerinde de başarılı olamazlar. Ne veriyorsun ki ne kadar çalışayım diye düşünürler. Çalışanlar da afaki rakamlar talep etmemeli gerçekçi olmalılar.”