Galatasaraylı Olcan Adın, doğuştan Galatasaraylı olduğunu ve küçükken odasında sarı-kırmızılı takımın efsane isimlerinden Georghe Hagi’nin resimlerinin bulunduğunu açıkladı.

Sarı kırmızılı kulübün yayın organı Galatasaray Dergisi’nin Nisan ayına röportaj veren Olcan Adın, her futbolcunun bir keşfediliş öyküsü olduğunu belirtirken kendi keşfediliş hikayesini, "Balıkesir’de babamın çalıştığı lojmanlarda kalıyorduk. Oranın da bir futbol takımı vardı, o takımda 8 yaş grubu ile idmanlara çıkıyordum. Hocalar bendeki yeteneği keşfettiler. Kalabalık bir gruptuk ama sadece beni çağırdılar ve 'Seni Balıkesirspor altyapısına vereceğiz.' dediler. Geniş imkanları vardı Balıkesirspor’un. Futbolu çok seviyordum, herhalde yeteneğim de vardı, beğendiler. Balıkesirspor’da herhangi bir seçmeye katılmadım. Zaten orada da kendi yaş grubumda değil, daha üst gruptaki takımda oynamaya başladım." diyerek anlattı.

Olcan Adın'ın Galatasaray Dergisi'ne verdiği röportajın detayları ise şöyle:

-Kartalspor kamp yapmaya geliyor Altınoluk’a ve o kamp da sana İstanbul yolunu açıyor.
Üçüncü lige çıkma maçları vardı. O maçlardan dönmüştük. Hatta çıkamamıştık, son dakika bir gol kaçırmıştık. Maçların ardından Altınoluk’a yazlığa gittim. O arada da Kartalspor’un Altınoluk kampı varmış. Kartal’da Ersin Hoca (Şolpan) vardı. Bir tanıdığımız vasıtasıyla beni kampa davet etti. 'Gelsin antrenmanlara çıksın' demiş. İlk antrenmana çıktım, çift kalenin ardından, babamı yanına çağırıp, 'Artık bize emanet, sizden ayıracağım, kendinize iyi bakın' dedi. 16 yaşındaydım ve Kartal’a transfer oldum.

-Çocukken bir oyun olarak oynuyorsun, daha sonra ise iş ciddileşiyor. Ne zaman futbolcu olabileceğine inandın?
Kartalspor’a gittim ama o zamana kadar profesyonel anlamda hiçbir şey bilmiyordum. Çünkü Balıkesir’de antrenmanı yapardım ve antrenman sonrası futbol biterdi, arkadaşlarımla gezerdim. Çocuğuz en nihayetinde. O yaz Kartalspor’la antrenmanlara başladım, otelde kalıyoruz. Ailem yan tarafta yazlıkta, onlar denize giriyor, ben ise giremiyorum. Çünkü takımla kamptayım. Akşam tüm aile toplanmış amcamlar, amca çocukları hep beraber yemek yiyorlar, ben oteldeyim. İlk başta bunalıma girdim ve 'ben futbol oynamayacağım' dedim. Amcamlar ve babamlar, benim futbolu ne kadar sevdiğimi biliyorlar, 'yapma, bu şekilde olmaz' dediler. Futbolda şartların ne kadar zor olduğunu o zaman öğrendim. Ben 16 yaşına kadar oyun olarak gördüm. Ama o saatten sonra değilmiş.

-Futbol bu anlamda çok büyük bir fedakarlık istiyor.
Evet, eğitim dahi yarıda kalıyor. Liseyi dışarıdan bitirdim. Ben o dönemde, 'artık futbol oynamak istemiyorum' dedim. Hoca geldi, konuştu. Çocuğuz tabi, kamptan kaçmamam için her şeyi yaptılar. Hatta ben bırakmayayım diye, amcam ve babam da otelde kalıyordu. O dönem hocam bana bir söz söylemişti, 'senin bırakman bizim takımımız ve senin geride kalan hayatın için kayıp olabilir ama asıl Türk futbolu için büyük kayıp olacaktır. Bunu hissedebiliyorum.' Bu sözü hiçbir zaman unutmadım. O akşam eve gittim, evde de konuştuk. Ertesi gün de çift kale vardı. O zamanlar içinde bulunduğum ruh halinden dolayı antrenmanlarda da kötü oynamaya başlamıştım. Az koşuyorum, topa vurmuyorum… Gitmek istiyordum çünkü. Ama o akşamın ardından, 'tamam ben oynayacağım' dedim ve işte o gün bugündür oynuyorum.

-İstanbul bir çocuğun gözünü korkutabilir. Kolay uyum sağlayabildin mi?
2001 yılıydı İstanbul’a geldiğimde. Tesislerde bütün imkanlar vardı, orada kalıyordum. Kartal çok gelişmiş bir yer de değildi. Sokağa çıkmıyordum. Benim en büyük avantajım Ersin Hoca oldu. Bir de Kartalspor’da Balıkesir’den ağabeylerimiz vardı. Onlar da çok yardımcı oldu. İlk bir ayın ardından hiç zorluk yaşamadım.

-2002’de U17’ye seçildin ve milli takımlarda oynamaya başladın. Yine o zamanlarda Selçuk İnan’la kesişti yolun ve bir daha da ayrılmadı. O yıllarda Selçuk’la kader ortaklığı yapacağınızı düşünmüş müydün?
Ben Selçuk’la daha önceden tanışıyorum aslında. 14-15 yaş grubunda o Çanakkale’de oynarken, ben de Balıkesirspor’da oynuyordum. Bölgesel maçlarda karşılaşıyorduk. Tabi, biz bu maçlara çıkarken rakibi tanıma şansımız yok. Çanakkale maçı öncesinde, bize dediler ki, 'Onlarda Selçuk diye bir çocuk var', onlara da demişler ki, 'Balıkesir’de Olcan diye bir çocuk var.' Daha sonra çok karşılaştık Çanakkale ile ama bizi hep yenmişlerdi. Yine Burak da çok eskiden beri beraber olduğum arkadaşım. Antalya’da oda arkadaşıydık.

"AVRUPA ŞAMPİYONASI'NDA DÜNYA YILDIZLARINA KARŞI FİNAL OYNADIK, KENDİ TAKIMLARIMIZDAN AYRILDIK"

-O zamanlar birlikte büyük bir takımda oynama hayaliniz var mıydı?
U19 Avrupa Şampiyonası sırasında ben Fenerbahçe’deydim. Final oynadığımız şampiyona. O şampiyona öncesi eleme maçları vardı. Takımlarımızda oynayamıyorduk ama milli takımla farklı ülkelere deplasmana gidiyorduk. O zamanlar kendi aramızda konuşurduk, 'Avrupa Şampiyonası’nda oynarsak, beni Fenerbahçe’de kim oynatmayacak' derdim. Burak, Antalya’da oynardı ve o da aynı şeyi söylerdi. Selçuk da Çanakkale’deydi, daha büyük bir takıma gitmek istiyordu. Final oynadık o şampiyonada, ben final maçına çıkamamıştım. Final maçını kaybettikten sonra takımlarımızdan ayrıldık. Dünya yıldızları ile karşılıklı oynadığımız şampiyona bittikten sonra bizim için kabus olmuştu.

-Bu aslında bizim ülke futbolunun önemli bir sorunu. Çünkü bütün genç futbolcular 18-19 yaşına kadar büyük başarılar kazanıyor ve ardından profesyonel sözleşmeye imza atmak istiyor. A takım hedefi varken, bir anda 3. Lig'e düşüyor futbolcu.
Evet, genç futbolcular yeteri kadar fırsat bulamıyor. O turnuvanın ardından dünya kupasında oynadık. İspanya’da David Silva, Lorente, Ramos, Fabregas gibi isimler vardı. Onlar şans buldu ve dünya yıldızı oldu. Almanya’da kalede Neuer oynuyordu. O turnuvada oynayanlar şimdi A takımda da oynuyor. Dünya Şampiyonası’nda Messi vardı. O zaten farkını belli ediyordu ve Arjantin’i şampiyon yaptı. İspanya ile farklı yaş gruplarında birçok kez karşı karşıya geldik.

-Neden finalde yoktun?
İsviçre maçında uzatmalarda 3-2 öne geçmiştik. Gol yememek için direniyorduk. Karşıdan geliyor rakip, önünde Selçuk vardı, onu çalımladı. Kontra çıkmıştı İsviçre, Selçuk arkadan bağırdı 'Olcan gidiyor' diye. Ben de arkasından çektim ve sarı kart gördüm. Biraz da Selçuk yüzünden gördüm o kartı ve finalde oynayamadım.

FENERBAHÇE'DE FORMA GİYEMEDİM AMA ALEX'TEN, HOOJDONK'TAN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM, FAKAT ANTRENMANDA KALDI

-Burak, Selçuk ve senin kariyer adımlarınıza baktığımızda farklı yönlere gidiyorsunuz. Selçuk Manisa’ya gidiyor, daha küçük bir takım. Burak, Antalya’da. Sen ise İstanbul’da büyük bir takıma transfer oluyorsun genç yaşta. Hangi kariyer adımı daha doğru?
Ben her zaman şunu söylerim. Bir futbolcu oynayarak gelişir. 19 yaşında yıldız olabilirsin ama oynamazsan yıldız olmanın hiçbir anlamı kalmaz. Çünkü futbolcu oynadıkça kendini geliştirebilir. Maç atmosferi antrenmandan çok farklı… 2009 yılından bu yana düzenli oynuyorum. Sadece Fenerbahçe’de forma giyemedim. Orada da çok değerli yıldızlar vardı. Alex’ten, Hoojdonk’tan çok şeyler öğrendim ama bunlar sadece antrenmanlarda kaldı.

-Fenerbahçe’deyken önemli kararlar da aldın. İki kez kiralık olarak başka takımlara gittin.
Antalya ve Karşıyaka’ya gitmiştim. O zaman milli takımla Japonya’da kamptaydım. Burak’a orada, 'Antalya beni istiyor' demiştim. O da, 'Umarım gelirsin, çok iyi vakit geçiririz' dedi. Döndükten sonra Daum'un yanına gittim ve direkt 'ben gidiyorum, transfer oldum' dedim. Daum da, 'Nereye gidiyorsun, yarın maç var' dedi. O şekilde ayrıldım. Karşıyaka’ya gidişimde Zico vardı. Zico’nun bende ayrı bir yeri var. Büyük bir efsane ve çok babacan bir adamdı. İlk yılında forma şansı buldum ama ikinci yılında takıma çok transfer yapıldı. Benim mevkiime de adam almışlardı. Transfer sezonunun açıldığı gün yanına gidip, gitmek istediğimi söyledim. Hocalığının yanında çok da iyi bir insandı. Bana, 'Sana hak veriyorum, seni oynatmak istiyorum ama burasının da durumunu biliyorsun, kiralık olarak git, geri gelirsin' dedi.

-Alex’in de senin için böyle bir sözü vardı, 'Olcan’ın en doğru kararıydı' demişti.
Alex ve Zico gerçekten bana çok destek verdiler ama o yıllarda genç olmamız forma şansı bulmamızı zorlaştırdı. Antalya’da 30 maç oynadım, sadece 4 maç kaçırmıştım. Sonra Fenerbahçe’ye dönmüştüm. Tuncay Abi, 'Sana ne oldu böyle, burada çok zayıftın, şimdi çok iyisin. İnanılmaz bir fark var performansında' demişti.

-Sonra Gaziantep’e gittin. O transfer nasıl gerçekleşti?
Karşıyaka’dan döndüm. Zico’nun istifa ettiği dönemdi ve kiralıklar takıma dönecekti. Menajerimden mesaj geldi, 'Zico istifa etti, sizi de bonservislerinizi verip yolluyorlar' şeklinde… İlk başta umutsuzluğa kapıldım. Gaziantep’e gittim. Nurullah Sağlam vardı takımın başında. Forma şansı bulamadım ilk dönem.

-Birçok teknik adamla çalıştın ama Portekizli teknik adam Jose Coucheiro’nun senin için yeri farklı olmalı. Çünkü Süper Lig’de ilk kez tam anlamıyla seni 11’de düşünen isim o oldu.
Nurullah Sağlam takımdan ayrıldı ve Coucheiro geldi takımın başına. Bütün hayatım değişti diyebilirim. Çok güvendi bana, ilk olarak sol bek oynattı. Ondan sonra açığa koydu. Her zaman 11’de şans verdi, oyundan bile çıkarmadı. Benim gelişimimde, futbola bu kadar bağlanmamda çok büyük yeri vardır. Ben 23 yaşında futbolcu olmaya başladım.

-Gaziantep’te çok iyi bir çıkış yakaladın ve tekrar büyük takımların transfer listesine girdin. Daha önceden büyük takım tecrüben var ama başarılı geçmemişti. Yeniden büyük takıma transfer olma şansı nasıl bir psikoloji yarattı sende?
Hedefler bir anda değişiyor, çünkü farklı bir konuma geliyorsun. Kendime tekrar hedefler belirledim. Evet, Gaziantep’te büyük bir camia ama şampiyonluğa oynaması çok kolay değil. Kendime yeni bir hedef koydum ve gerçekleştirdim. Çünkü ileriye bakıyor futbolcu her zaman.

-Gaziantep’ten sonra Trabzonspor’u tercih ettin. Bu kararı nasıl verdin?
Tolga Seyhan, biliyorsunuz Trabzon’dan Gaziantep’e gelmişti. Trabzon’u çok sevdiğimi ve orada oynamak istediğimi söylemiştim Tolga abiye. Stadın atmosferini çok seviyordum. Daha transferim ortada yoktu. Devre arası geldi ve transfer sezonu açıldı. Trabzonspor ile aynı otelde kamp yapıyorduk. Şenol Hoca ile konuşmuştuk, beni istediklerini söylemişti. Beşiktaş da ilgileniyordu. Burak Yılmaz vardı Trabzonspor’da, yine Serkan Balcı çok yakın arkadaşımdı. Transferim gerçekleşince aynı otel içinde oda değiştirdim.

-Trabzonspor’da ise futbolun çok değişti. Sol bek ve sol açık derken, gol atan bir oyuncu oldun. Bu dönüşüm nasıl gerçekleşti?
Aslında Trabzonspor’da da sol bek olarak başladım. İlk 10 hafta hep sol bektim. Mustafa Hoca, rakibin hangi kanadı güçlüyse beni orada oynatıyordu. Lazio’da Candreva sağda oynuyordu, beni onun karşısına koymuştu. Apollon maçında ise atağa çıkan sol açığın karşısında sağda oynadım. Daha sonra ise sağ önde oynattı hoca beni.

-Peki 29 numaranın hikayesi nedir?
1 ile 30 arası numaralar veriliyordu Fenerbahçe’de. Serkan Balcı 30’u alınca ben de 29’u aldım. Serkan Abi, benim hayatımdaki önemli insanlardan birisi. Bir ara Trabzon’da 92’yi aldım, çünkü 29’u Tolga abi giyiyordu.

-Ve Trabzon’da bir adım daha ileri gitmek için bir karar daha verdin. Galatasaray’a geldin.
Benim hayalimdi. Herkes söyler, 'doğuştan Galatasaraylıydım' der. Biz ailece koyu Galatasaraylıydık. Odamda Hagi posteri vardı. Onun attığı gollerin fotoğraflarını biriktirirdim. Trabzonspor’dan ayrılmaya karar verdim ve onlara da bunu ilettim. Orada önemli işler başardım. Trabzonspor tarihinde bir yerim var, Avrupa kupalarında ilk hat-trick yapan oyuncu oldum. Orada görevimi tamamladığımı hissettim. Avrupa’dan da teklifler vardı ama Avrupa’da oynamak istemediğimi menajerime de söylemiştim. Nereye gideceğim konusunda pek tereddüdüm olmadı. Galatasaray’ın teklifi vardı. Hayalini kurduğum bir takımdı ve gerçekleşti. Burada hep beraberiz.

-Başta forma şansı bulamadın farklı durumlardan dolayı. İlk dönemin tahlilini yapıyor musun?
Beklemiyordum açıkçası. Prandelli ile sezon başında konuşuyorduk, iyi performans gösterdiğimi söylüyordu. Bursa maçında sonradan oyuna girdim, gol attım ama ardından birçok kez kadronun dışında kaldım. Şampiyonlar Ligi’nde forma şansı bulamadım. Hoca ile aramızda sorun yoktu ama onun kafasındaki takımda yer almadım. Hamza Hoca geldikten sonra oynamaya başlamadım.

-Hamza Hoca’nın gelmesi ne değiştirdi?
Biz yaptığımız işi sevmeye başladık. Oynadığımız futbola yansıdı. Daha iyi oynadığımızı düşünüyorum.

-Şu anda farklı mevkilerde oynuyorsun. Bu performansını etkiliyor mu?
Sahaya çıkınca elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Sol bek, sol ya da sağ açık fark etmiyor.

-Avrupa’da 90’larda oyuncular hangi ayağını kullanıyorsa o kanatta oynardı. Şimdi durum farklı. Ters ayaklı oyuncular oynuyor kanatlarda. Sence bir futbolcu için avantaj mı?
Bence avantaj. Çok fark etmiyor ama sağda oynadığım zaman direkt içeri girince kaleyi karşıma alıyorum. Trabzonspor’da oynadığım dönemde çok gol atmıştım o şekilde. Ama bazı futbolcular var onlar açığa çalım atar, pek sevmezler ters kanatta oynamayı.