Galatasaray'ın başarılı kaptanı Selçuk İnan, Burak Yılmaz'ın sarı kırmızılı takıma son anda nasıl geldiği anlatırken, Burak Yılmaz'ın Rusya'da bir takıma imza atmak üzereyken telefonla caydırdığını ve Galatasaray'a transferini sağladığını söyledi.

Kaptan Selçuk İnan, Galatasaray Dergisi'nin 147. sayısına açıklamalarda bulundu. Burak Yılmaz'ın Galatasaray'a transferi hakkında bilgiler veren Selçuk İnan, "Fatih hoca, milli takım kampından geldiğimde 'Burak ne yaptı' dedi. Ben de, "hocam şu anda imza atıyor, Rusya’da" dedim. Fatih Hoca da, 'O zaman ara, atmasın' dedi. Ben de koşa koşa odaya gittim ve Burak’ı aradım, "Önemli bir şey yoksa kapat, imza atıyorum" dedi. Çok önemli dedim, 'Ne imzası, çabuk çık odadan. Fatih Hoca kesinlikle imza atmasın, onu almamız lazım, ona ihtiyacımız var dedi.' diyerek transferin nasıl gerçekleştiğini anlattı.

Sarı kırmızılı takıma 4 yıl önce transfer olduğunda şimdiye kadar gerçekleşen başarıları hayal edemediğini kaydeden Selçuk İnan, "İlk olarak şunu söyleyeyim. Ben ne kadar doğru bir tercih yaptığımı her gün yeniden anlıyorum. Açıkçası bu kadar fazla kupa kazanmayı düşünmemiştim ama en azından iki şampiyonluk kazanabileceğimi umuyordum. Hatta bunun bana yeteceğini düşünüyordum ama Allah bana üç tane şampiyonluk yaşattı ve toplamda yedi tane kupayı kazanmayı nasip etti. Bu yapılması zor bir iş. Dört yılda, yedi kupa kazanmak büyük başarı. Kendimi ve Galatasaray taraftarını mahcup etmediğim için çok mutluyum." ifadelerini kullandı.

Röportajın bundan sonrası ise soru-cevap olarak şu şekilde ilerledi:

-Fatih Hoca senin için, 'Selçuk, Galatasaray’ı tercih etti' demişti. Dışarıdan baktığında nasıl gözüküyor Selçuk İnan’ın tercihi?
Evet, bu benim tercihimdi. Çünkü ben transfer olduğumda iyi durumdaydım. Tercih edilen değil, tercih eden konumundaydım. Bu da benim için önemli bir şeydi. Ama ben çocukluğumdan beri Galatasaraylıyım. Galatasaray, benim içimde bir sevda. Galatasaray’ı o kadar çok seviyorum ki, bu zamana kadar kazandığım parayı başka takımlarda ilk senemde de kazanabilirdim. Ama Galatasaray’a bir söz vermiştim ve Galatasaray’da oynamak istiyordum. Ne kadar doğru bir tercih yaptığımın şimdi daha çok farkına varıyorum. Sen de bir başlık atmıştın 'Rekabetin kaderini değiştiren adam' diye. Bunun böyle yazılması bile ayrıca gururlandırıyor ve heyecanlandırıyor. Bunu Galatasaray’a yaşattığım için ayrıca gururluyum.

-2011’den önce Galatasaray kazanma karakterinden uzaklaşmıştı. Galatasaray’ın teklifi bu açıdan çok da ilgi çekici gözükmeyebilirdi.
O sene Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde de yoktu. Hedeflerimin başında Şampiyonlar Ligi’nde oynamak vardı ama dediğim gibi Galatasaray’a uzun yıllar oynamak için ile gelmiştim. Gelecek yıllarda Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde olacağını biliyordum. Belki kötü durumdaydı ama yeniden yapılanan bir takım vardı. Mahcup olmadığım için çok mutluyum.

-O röportajda, 1996-2000 öngörüsünde bulunmuştuk. O dört yıllık sürecin en önemli zamanı ilk yıldı. Çok doğru bir kadro yapılanması vardı.
Galatasaray yeniden kurulan bir takımdı. Ve bu işi en iyi yapan Fatih Hoca ile yola çıktı. Gerçekten çok iyi bir omurga oluşturuldu. Dört yıldır beraber oynuyoruz. Bu dört senede üç şampiyonluk kazandık. Şampiyonluk kazanamadığımız sezonu ikinci olarak bitirdik ve Şampiyonlar Ligi’ne direkt katıldık. Ve o senede Türkiye Kupası’nı kazanmıştık. Bu da bir başarıdır bence. Bu takımın oluşumunda Fatih Hoca’nın büyük bir payı vardır.

-İkinci sezona geldiğimizde takıma iki yerli oyuncu katıldı: Hamit Altıntop ve Burak Yılmaz. Onların katılımı da Galatasaray adına çok önemli bir hamle oldu.
İlk senemizde çok zor şampiyon olduk. Unutulmaz bir şampiyonluktu. Ezeli rakibimiz Fenerbahçe’nin sahasında kupayı kaldırmıştık. Ardından kadromuzu güçlendirmeliydik. Onlara da birçok teklif yapıldı. Türkiye’nin en yetenekli iki yerli oyuncusu. İyi bir takıma ve Şampiyonlar Ligi’nde oynayan bir takıma geldiler. Daha da güçlendik onların gelişi ile.

"FATİH HOCA BURAK İÇİN İMZA ATMASIN DEDİ BENDE ODAYA KOŞARAK BURAK'I ARADIM"

-Burak’ın transferini anlatmak ister misin? O dönem aranızda bir konuşma oldu mu?
Ben transferin başında Burak’la hiç konuşmadım. Kendi hayatıydı, ne isterse yapabilmeliydi ama bir şeyi hissetmiştim. Burak gerçekten Rusya’ya gitmek istemiyordu. Trabzonspor ile problemleri vardı. Buna benzer sıkıntılar vardı ama onu da etkilemek istememiştim. Ta ki, takımın sezon başı kampına katılana kadar. Fatih Hoca beni gördü. Milli takımdan dolayı geç gitmiştim. 'Burak ne yaptı' dedi. Ben de, 'hocam şu anda imza atıyor, Rusya’da' dedim. Fatih Hoca da, 'O zaman ara, atmasın' dedi. Ben de koşa koşa odaya gittim ve Burak’ı aradım, 'Önemli bir şey yoksa kapat, imza atıyorum' dedi. Dedim, 'Ne imzası, çabuk çık odadan. Fatih Hoca kesinlikle imza atmasın, onu almamız lazım, ona ihtiyacımız var dedi.' O bir-iki saati unutamam. Burak da benim sözüme o kadar güvenir. Fatih Hoca’dan o sözü aldım. Abdurrahim Abi de oradaydı. Burak ile böyle bir konuşmamız oldu. 'Nasıl olur ya, imza atıyorum' dedi. Atma dedim. O da imza atmadı. Geri kalanı Burak’tan dinlersiniz.

-Arkadaşına karşı mahcup da olmadın. Hem şampiyon oldu hem de Galatasaray tarihine geçti. Ve 30 gol üstüne çıktı. Bunu yapabilen beş oyuncu var ki, onlarda çok önemli isimler. Sezon sonunda iyi ki aramışım dedin mi?
Dedim tabi. Burak da 'İyi ki aramışsın' dedi. Çünkü Burak gerçekten önemli bir oyuncu ve bizim takımda neler yapabileceğini biliyordum. Çünkü Burak mutlu olursa, ona güvenildiğini hissederse gerçekten katkı sağlayabilecek bir oyuncu ve ben bunun farkındaydım. Ve bizim takımımızda öyle bir dostluk, sevgi ve saygı var ki, Burak’ın başarılı olması kaçınılmazdı. Beni de mahcup etmedi. İyi ki o gün aramışım diyorum.

-Bu sezonun da ayrı bir hikayesi var. Çifte kupa ile bitirdik sezonu. Ama son 6-7 haftaya girildiğinde Trabzonspor maçının ardından soyunma odasında kenetlendiniz. Neler konuşuldu o gün?
Birçok insan şampiyonluk yarışında bize şans vermiyordu ya da en az şans bize tanınıyordu. Ama biz şampiyon olacağımıza inanıyorduk. Eğer istersek her maçı kazanabileceğimizi biliyorduk. En önemli sorunumuz gol yemek üzerineydi. Önce onu konuşmaya başladık ve bu sorunu gidermeye çalıştık. Onu giderdikten sonra skoru bulabileceğimizi biliyorduk. Trabzonspor maçını kaybettik, her takım böyle sonuçlar alabilir. O zaman iyi sonuçlar alıyorduk ve çok üzücü bir olay yaşandı. O olayın ardından biz o maça çıktık. Ligler ertelenmişti, sıkıntılar vardı; oyuna konsantre olmak zordu. Oyununun başında iyi oynamıştık ama sonra geriye düştük. Bence galibiyeti kaçıran taraf bizdik. Bazen böyle mağlubiyetler takımı kamçılar. Bana sorarsanız iyi ki de o maçı kaybettik. Çünkü o maçtan sonra kenetlendik ve birbirimize “bu işi sonuna kadar götüreceğiz” diye söz verdik. Ve sonrasında altı maçı kazandık.

-Galatasaray tarihine bakınca, final haftalarında üst üste kazanıp şampiyonluğa ulaştığını görürüz. Bunu formanın ağırlığını giyen herkes hemen hissediyor mu?
Tabi ki hissediyor. Çünkü ben bunu, bundan önceki hocalarımıza da söyledim. Prandelli ve Mancini ile çalıştık. Prandelli ile çok başarılı olduğumuz söylenemez. Aslında Galatasaray takımında öyle bir alışkanlık var ki, iyi oynayarak kazanmanız gerekiyor. Öyle bekleyerek, defans yaparak, rakibi izleyerek oynayamazsınız. Ben herkese bunu söylüyordum. Gelen her oyuncu da benim gibi düşünüyordur. Eğer biz istersek, tüm maçları kazanmanız gerekiyorsa, kazanırız. Çünkü Galatasaraylılık bunu gerektirir. Lig yarışında ligin kaderi bizim elimize geçtiğinde şampiyon olabileceğimize inandık ve bunu da başardık. Bunu ileri ki yıllarda da sürdüreceğimizi düşünüyorum.

-Peki, bu sene 'Şampiyon olduk, bu iş bitti' dediğiniz maç var mı?
Bu soruyu, bu sene bana çok sordular. Her röportajda farklı maçlar söylemişim. İnanın birini diğerinden ayıramam çok zor. Birçok maçı 1-0 kazandık. Bir-iki maçı geriden gelerek kazandık. Bir maçı ayırıp, söylemek çok doğru bir cevap olmuyor.

-Galatasaray’daki ilk sezonunda çok derin bir iz bıraktın. Geçtiğimiz sezon ise zaman zaman eleştirildin. Bu sezon da en iyi sezonlarından biriydi. Senin adına geri dönüş sezonu oldu diyebilir miyiz?
Geri dönüş değildi. Zaten böyle oynamaya çalışıyordum. Geçtiğimiz sezonki performans düşüklüğü oynadığım mevki ile alakalıydı. Düşüş demeyelim buna, takımın performansı ile oyuncu performansı paralel gider. Birbirinden ayıramazsınız. Takım kötü ise, oyuncuları da içine çeker. Ben böyle düşünüyorum. Burak ve ben o dönem eleştirildik ama hiç hak etmiyorduk. Gerçekten onların söylediği gibi kötü maçlar çıkarmadık. Duran toptan üç gol yiyip, kaybettiğimiz maçın sorumlusu olarak gösterildim. İnsanları etkilemek bu kadar kolay olmamalı… Maalesef bazı yorumcuların söyledikleri insanları etkileyebiliyor. Ben iki senede iki şampiyonluk kupası kaldırdım. Üçüncü senemde bu kadar çabuk kendi taraftarlarımdan tepki almam normal değildi. Ben daha önce de söyledim, o tepkileri gösterenler Galatasaray taraftarı değil. Onları sadece maç izlemeye gelen insanlar diye düşünüyorum. Çünkü Galatasaray taraftarı her zaman benim arkamda oldu. Hiçbir zaman desteklerini eksik etmediler, sağ olsunlar. Kötü oynadığım gün beni destekleyen insanlar, bugün neden desteklediklerini daha iyi anlamışlardır.

-Hamza Hoca ile beraber çalışacağınızı duyunca neler hissettin?
İlk Abdurrahim Abi söyledi. Ben Hamza Hoca’yı çok seviyordum, milli takımda da beraberdik. Onun futbola bakışını, hatta hayata ve insanlara bakışını çok iyi bildiğim için kendisi ile birçok şey üzerine konuşabiliyorduk. “Hamza Hoca gelecek” dediklerinde bugünleri görmüş gibiydim. Çünkü Hamza Hoca çok yetenekli bir isimdir. Tabi, yerli olması bizim için bir avantajdı. Çok mutlu oldum.

-İstatistik olarak da Galatasaray kariyerinde inanılmaz bir çıkışla başladın. Bunu bekliyor muydun?
İlk senemde 13 gol, 16 asist yaptım. Aslında bu ön liberonun yakalayacağı bir istatistik değil. Dünya liglerine de baktığınızda çok zor bir istatistik. Her futbolcu skor anlamında böyle bir sezon yaşayabilir. Kendi menajerlerimle bunun esprisini bile yapıyorduk. “Böyle olur mu?” diyorlardı. Çünkü ilk sezonunda bunu gösterdiğin zaman, insanlar bu performansı hep bekleyecek. Aslında böyle bir şey yok. Kısacası o sene ekstra bir sezon yaşadım. Duran toplardan çok gol attım. Hoca devamlı ileri gitmem gerektiğini söylüyordu. Fatih Hoca’nın takımında zaten bir mevki yoktur. Elmander ve Necati’nin forvet özellikleri dışında orta sahaya katkıları ve fedakarlıkları bize pozisyon imkanı sağlıyordu. 13 gol atmak gerçekten benim de beklediğim bir şey değildi. Ama bunu yaşamak çok güzel bir duygu. Dediğim gibi insanların beklentisi bu yönde gelişti, bu da beni zorladı. İkinci sezonda 7-8 gol atmak bile önemli ama insanları memnun etmedi. Trabzon’da daha çok defansif ön libero şeklinde oynuyordum. Ülkemizde genelde insanların yorumları skora dayalı olduğu için insanlar rakamları göz önünde bulunduruyor. Ama ben her zaman görevimi yaptığıma inanıyorum.

-Üç tane şampiyonluğun var. Hepsini kısaca anlatman gerekirse neler söylersin?
İlk şampiyonlukta zor bir dönemden geldik ve şampiyon olduk. Tabiri caizse toplama bir takımla şampiyon olduk. Bütün takım yeniydi. Böyle bir takımla şampiyon olmak ve süper final oynamak çok zordu. Hepsinin ötesinde de öyle bir şey nasip oldu ki, şampiyonluk maçı Fenerbahçe Stadı’ndaydı. Bir Galatasaraylı olarak, o şampiyonluğu unutmam söz konusu olamaz. İkinci şampiyonluğumuz da çok önemliydi ama bunlarla kıyaslandığında sıradandı… Bir serinin devamıydı aslında. İyi bir takım kurmuştuk. Saydığınız oyuncuların gelmesi güç katmıştı zaten… Açıkçası o sene şampiyon olmak kaçınılmazdı. Bu şampiyonluğu ise tarihte hepsinin önüne koyabilirim. Dördüncü Yıldızı takmak çok önemli bir şey ve bunun bize nasip olması inanılmaz mutluluk verici. Sonrasında Türkiye Kupası ile bitirmek, 15 yıl aradan sonra iki kupayı birden almak tarifi imkansız bir mutluluk. Onun dışında bunları kaptan olarak yaşadım. En özel yılım oldu. Devamında ise düğünüm var. 2015 yılı için hayatımın yılı oldu diyebilirim.

-Bu takımın kaptanısın ve takım tarihe geçti. Takım arkadaşlarınla gurur duyuyor olmalısın.
Her röportajımda söyledim. O kadar iyi insanlardan kurulu bir takımız ki. Birçok insan bizi yıpratmaya çalıştı, ben bunların bilerek yapıldığına inanıyorum. Sahanın içinde bazı tartışmalarımız oldu ve yine olacaktır. Antrenmanlarda takım arkadaşlarım birbirlerine o kadar çok saygı duyuyor ve seviyor ki, böyle başarılar geliyor. Arkadaşlarımla gurur duyuyorum. Birbirlerine çok saygılılar ve Galatasaraylılıklarının farkındalar.

-80’den sonra atılan goller çok önemlidir. Senin bu sezon 80. dakikadan sonra iki golün var. Eskişehirspor ve Konyaspor maçlarında. Bu golleri attığında neler hissetin. O gollerin getirisinin olacağını düşündün mü?
Hissettim. Çünkü benim geldiğim yıldan beri Eskişehir’de gol bile atamamıştık. Eskişehir çok zor bir deplasman... Ama o maçı kazanabileceğimize inanıyordum. Son dakikalarda golün bana nasip olması anlatılmaz bir duyguydu. Bütün takım arkadaşlarım tarafından kahraman gibi karşılanmıştım ve çok önemliydi. Konya da önemliydi. Maçları 1-0 kazanmak, son dakikalarda kazanmak, sizin golünüzle kazanılması çok önemli bir şey ve mutluluğu hiçbir şeye değişilmez. Bu sene benim gollerimin dışında arkadaşlarımın da son dakika golleri vardı. Bu da bizim ne kadar inançlı ve mücadeleci bir takım olduğumuzu gösterdi.

-Beşiktaş’a karşı 2-0 kazanılan maçta, ikinci golde Wesley ile aranızda bir telepati oldu sanırım. Onun sol ayağına güvendin. O an ne düşündün?
O anda topu kontrol ettiğimde, Wesley’in geldiğini gördüm ve gol olacağını anladım. Öyle bir açısı vardı ki, ayağı da çok temiz olduğu için, vuruşunun gol olacağını biliyordum. Çok kısa bir anda bırak demesi ve benim bırakmam, ardından gol geldi. Uzun zamandır beraber oynamamızın etkisi diyelim.

-En çok sevindiğin gol?
Torku Konya maçında attığım gol.

-Unutamadığın maç?
İlk yarıda oynanan Beşiktaş maçı. Çünkü yarışta kalmamızı sağladı.

-En üzüldüğün maç?
İstanbul Başakşehir maçı. (İlk yarıda 4-0 kaybettikleri, ikinci yarıda da 2-0 öndeyken 2-2 biten maç)

-En sinirlendiğin olay?
Çok sinirlendiğim bir olay olmadı.

-En çok güldüğün an?
Şampiyon olduktan sonraki an.

-Şampiyonlar Ligi senin için ne ifade ediyor?
Şampiyonlar Ligi başka bir arena. Ne kadar anlatsam, insanlara istediğim şekilde ifade edemiyorum. Orası başka bir dünya… Bütün şampiyonların buluştuğu yer. Kendinizi rüya aleminde hissediyorsunuz. Daha önce de söylemiştim, biz kötü geçen günlerden sonra dört yıldır buradayız ve iki yıl gruptan çıkma başarısı gösterdik. Kendi sahamızda Real Madrid’i, Juventus’u, Manchester’ı yendik. Bu gurur verici bir olay. Bu galibiyetler gruptan çıkmadığınız anda dahi anlatabileceğiniz bir başarılardır. Ayrı bir heyecanı var. Kazanılan şampiyonluklardan sonra hedefi Şampiyonlar Ligi olarak belirliyorsunuz. Her zaman doğruları konuşan biri şunu söylemeliyim; bizim öncelikli hedefimiz gruptan çıkmak olmalı. Bu tür organizasyonlarda şampiyon olmak zaman ve tecrübe gerektiriyor. Önemli olan hep oralarda olmak. Oralarda olduktan sonra Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırmak içten bile değil.

-İkinci Real Madridmaçında 3-1 olduğunda neler hissettin. Başaracağız galiba dedin mi?
Hissettim bunu. Çünkü Real’li oyuncuların arasında geçen konuşmalara, hatta Mourinho ile futbolcular arasında geçen konuşmalara şahit oldum. O kadar tedirgin, o kadar ürkmüşlerdi ki, birbirlerine bağırıyorlardı. Real’a karşı birçok kez oynadım ama hiç görmemiştim bu kadar tedirgin olduklarını. Aralarında kavgalar, tartışmalar çıkmaya başlamıştı. Ofsayt olan bir gol vardı, o ofsayt olmasaydı… Belki de bir tarih daha yazacaktık.

-Gelecek sezon Şampiyonlar Ligi hedefin nedir?
İlk hedefimiz gruptan çıkabilmek. O çok önemli bir başarı olacak. Bunu da yapabileceğimizi düşünüyorum. Var olan eksiklerimizi giderdikten sonra, o arenada başarılı olabileceğimizi düşünüyorum.

-2011 jenerasyonun tek eksiği o kupa kalıyor.
O kupa olursa altın jenerasyon diye tarihe geçer ama insanları böyle bir beklentiye sokmak doğru değil. Öncelikli hedefimiz gruptan çıkmak.