İstanbul Barosu Spor ve Spor Hukuku Komisyonu tarafından, Türkiye Basketbol Federasyonu’nun katılımıyla Atatürk Olimpiyat Evi’nde 'Sporda Şiddete Hukuki ve Sosyal Bakış' paneli düzenlendi.

Toplantıya TFF Tahkim Kurulu Başkanı Avukat Engin Tuzcuoğlu, Spor Hukuku Enstitüsü Onursal Başkanı Prof. Dr. Selçuk Öztek, SGM 1. Hukuk Müşaviri Vekili Avukat Cafer Geyik, Türkiye Basketbol Federasyonu Disiplin Kurulu Başkanı Avukat Feridun Öztop, İstanbul Barosu Spor ve Spor Hukuku Komisyonu Genel Sekreteri Avukat Savaş Ocakdan, İstanbul Barosu Spor ve Spor Hukuku Komisyonu Y.Başkan Yardımcısı Avukat Tutku Dinçer, TBF Baş Danışmanı ve Proje Direktörü Dr. Emir Turam, TBF Proje Koordinatörü Tuvana Tınaz, Basketbol Kadın Milli Takım Kaptanı Şaziye İvegin Üner, Basketbol Erkek Milli Takım Kaptanı Sinan Güler, Uluslararası Basketbol Hakemi Murat Biricik ve AIPS Asbaşkanı, TSYD eski Başkanı ve TBF Basın Danışmanı Esat Yılmaer katıldı.

'Sporda Şiddete Karşı Hukuksal Boyut' ve 'Sporda Şiddete Karşı Sportif Boyut' başlıklı iki oturum şeklinde gerçekleştirilen toplantının açılış konuşmasını TFF Tahkim Kurulu Başkanı Avukat Engin Tuzcuoğlu yaptı. Tuzcuoğlu, iki oturum şeklinde gerçekleştirilecek panelle ilgili bilgiler verdi.

Spor Hukuku Enstitüsü Onursal Başkanı Prof. Dr. Selçuk Öztek, "6222 sayılı kanunla uğraşmamız gerekiyor esasında... Bu kanun çok uzun görülmemekle birlikte son derece önemli hükümleri içeriyor. Kanunun ana hatları üzerinde fikirlerimi söyleyeceğim. Spor hukukundan son 15 senedir ciddi bir biçimde bahsediliyor ve bunu anabilim dalı yapmak için de girişimlerde bulunuldu. Spor hukuku kendi içerisinde bir çok şeyi içeriyor. Medeni hukuku, borçlar hukuku, ticaret hukuku ve ceza hukukunu ilgilendiriyor. Yani özel tekniği olan bir branşı değil bir çok konuyu içinde barındırıyor. Spor hukuku; ceza hukuku, medeni hukuku gibi alt ayrımlar yapmak gerekebilir. Spor hukuku enstitüsü ilk kurulduğunda 85 spor kulübüne taslak hakkında bir yazı gönderdik. Bunun çok ciddi ve ağır hükümler içerdiğini ve kulübün nasıl görüş vereceğini konuştuk. Bu 85 kulübün 84’ünden yanıt alamadık. Bir yanıt aldık ki o da yanlış hatırlamıyorsam Maltepe Spor Kulübü’ydü." dedi.

Spor Hukuku Enstitüsü Onursal Başkanı Prof. Dr. Selçuk Öztek, konuşmasını 6222 sayılı kanunun maddelerinin detaylarını anlatarak noktaladı.

SGM 1. Hukuk Müşaviri Vekili Avukat Cafer Geyik, gerçekleştirdiği sunumda, spor müsabakalarında yaşanan şiddet olayları üzerine dururken, bu olayların sona ermesi için neler yapılabileceğiyle ilgili fikirlerini paylaştı. Avukat Cafer Geyik, ayrıca, "Sadece yasayla sporda şiddetin önüne geçmek mümkün değil. Spor kanununun yapımında ve uygulamasının en başında olan biri olarak bu kanunu faydalı görüyorum." dedi.

Türkiye Basketbol Federasyonu Disiplin Kurulu Başkanı Avukat Feridun Öztop, "Öncelikle burada olmaktan dolayı çok mutluyum. Ben olaya biraz daha basketbol açısından bakmaya çalışacağım. Dr. Emir Turam ve Tuvana Tınaz önderliğinde sporda şiddetin önlenmesinin esas temeli farklı taraftar gruplarını birleştirmek ve empatiyi arttırmak. Futbol, voleybol ya da X bir spor. Hepimiz aynı gemideyiz. İşin sosyal boyutunun önemli olduğunu söylendi. Aslında bir de işin kültürel boyutu var. Ciddi bir spor kültürü eksiğimiz var. 2003’ten bu yana Türkiye Basketbol Federasyonu’ndayım ve bu konuda ciddi anlamda kötümserim. Geçen yıl 26 Nisan’da Trabzonspor, Avrupa Kupası’nda final oynadı ve ben o maçı gözlerim dolarak izledim. 10.000 taraftarın 7.000’i kadın ve çocuktu. Son derece gururlandım. Kadın ve çocukları sahaya çektiğimiz sürece sorunun azalacağına inanıyorum. Bunun bir örneğini de Samsun’da yaşadık. Pınar Karşıyaka ile Anadolu Efes maçında da benzerini gördük. ‘Bu salonları doldurabilir miyiz?’ dedik ve en ufak bir şiddet görmedik. İşin mevzuat yönünü detaylı olarak aktaranlar oldu." diyerek, şöyle devam etti:

"Ben yaşadığımız tecrübeleri anlatmak istiyorum; belirli seyirciler domine ediyorlar ve işin içinden çıkılmaz oluyor. 9 Mayıs tarihinde Fenerbahçe – Beşiktaş maçı oynandı. 4 anons yapıldı ve iki maç saha kapatma cezası verdi. Futboldan farklı olarak bir değişiklik yaptık. Seyircisiz oynama maçı oynayan kulüpler ceza aldığı kulüple kendi evinde oynayacağı maçı da seyircisiz oynayacak. Matematik olarak 2+1, 3 maç ceza olacak. Severek isteyerek almıyoruz bu kararları. O nedenle seyircisiz maçları biz de istemiyoruz. Bu hemen her takım sporları için geçerli. Yüreğimiz yanarak bu kararları alıyoruz. Ama başka da yapacağımız bir şey yok. Her sezonun başında mücadele eden takımların yöneticilerine ve yetkililerine hem federasyonda hem de karşılaştığımız yerlerde söylüyoruz. Sonradan konuştuğumuzda kendileri de ‘Kendimizi kaybettik’ diyorlar ama hakikaten eğitim noktasında çok üst seviyeye gelmiş, akıllı kişiler, özellikle derbi maçlarda inanılmaz ölçüde, tarifi imkansız sahnelerle karşılaştırıyor. Disiplin yönergesi kapsamında bant kayıtlarına bakıyoruz. Diyoruz ki bu sahnenin açıklaması nedir, sonunda özür dileniyor.

Hepimizin tıkandığı nokta, spor kültürünün yerleşmemiş olması. Bizim maçlarda işi sosyal aktivite olarak görmüyoruz. Yurtdışında mutlaka daha farklı oluyor. Bu sosyal aktivite olarak görülüyor. Ama bizim ülkemizde bu şekilde değil. Çok üst seviye gerginlik oluyor. Bizim Disiplin Kurulu olarak verdiğimiz cezalar, yaptırım olarak uygulanıyor. Geçmiş yıllara baktığımızda TBF olarak daha iyi olduğumuz söylenebilir ama hiç ummadığımız maçlarda saha kapatma ve seyircisiz oynamaya kadar gidecek sorunlarla karşılaşıyoruz. Bir diğer husus da bizim ülkenin batıdan doğu ve güneydoğuya gittiğimizde İstanbul-İzmir takımı doğuda oynadığında, ortada ciddi bir anlamda gerginlik yokken maç tatiline kadar olaylarla karşılaşıyoruz. Bu da açıklayamayacağımız bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bilmiyorum futbolda da aynısı oluyor mu ama bu da çözüm bulması gereken konulardan bir tanesi. Bu maçın benzer bir sahnesi futbolda olsa, dolu tribünde son dakika golüyle maç bitseydi ortaya çıkacak görüntüleri tahmin edemiyorum. Gerek Türkiye Basketbol Federasyonu’nun Avrupa Birliği ile birlikte yürüttüğü projeler, gerek uygulamalarda yaşadıklarımız, sporda şiddetin azalması en büyük dileğimiz. Ama bunun altının doldurulması gerekiyor."

İstanbul Barosu Spor ve Spor Hukuku Komisyonu Genel Sekreteri Avukat Savaş Ocakdan ise yapmış olduğu konuşmada, "Spor ne yazık ki artık şiddetin kaynağı hakine gelmiştir. Devletler artık bu konuda çeşitli kanunlar çıkartmaya başlamıştır. 1985 yılında Heysel Faciası yaşandı. Sporda şiddet ve bunun hukuki sonuçları açısından bu bir milattır." diyerek sporda şiddetin sona ermesi için olayın sosyal yönlerinin de incelenmesi gerektiğini belirtti.

1. Oturumun kapanış konuşmasını gerçekleştiren TFF Tahkim Kurulu Başkanı Avukat Engin Tuzcuoğlu, "Enteresan bir yasa alışkanlığımız var. Yasa ile yürütme anlayışımız var. Eğer toprak uygun değilse bu filiz vermeyebiliyor. Bunun değerlendirilmesi ve çözüme ulaştırılması önemli. Birden netice alamayabileceğiz ama ileriye doğru gittiğimizi düşünüyoruz. Bu çalışma da bir işe yaramaz diye bakmaktansa bu olumlu gelişmelere sahip çıkmak gerekiyor." dedi.

2. Oturumun açılış konuşmasını yapan TBF Baş Danışmanı ve Proje Direktörü Dr. Emir Turam, "Bu oturumda işin sahadaki aktörleri yer alıyor. Önemli konunun üzerine kurdukları paneli, Türkiye Basketbol Federasyonu’nun projesi çerçevesinde oluşturdular. Bu nedenle kendilerine teşekkür ediyorum. ‘Fans Against Violence…’ Bu projenin merkezinde taraftarların kendileri var. Türkiye Basketbol Federasyonu’nun ana görev ekseni dışında bir konu. Türkiye Basketbol Federasyonu kaynakları aslında kısıtlı. Bu sadece para olarak düşünülmemeli. İlk defa bu konuda bir insiyatif aldık. Erasmus + programı altında bir bütçe ayrıldı. Biz de bir şansımız olur mu diye düşündük ve kendi alanımızda çok ciddi bir know-how oluşturmuş durumundayız. Ama proje kurgulamak çok da tecrübeli olduğumuz bir konu değildi. Taraftarların hiçbir grubu proje için bir diğerinden daha önemli değil. Hepsinin değeri bizim için aynı. Tek kriter, mümkün olduğu sürece bu enerjinin şiddete dönüşmesini engelleyelim. Şiddeti bitirmek için samimi bir çaba göstermeyi hedefliyoruz." diyerek şöyle devam etti:

"1.5 yıl önce Avrupa Birliği bakanlığının yaptığı toplantıda 700 kişi vardı ve böyle bir opsiyon olduğunu söyledi ve çalışın, uygun görüyorsanız başvurun dedi. Merkezi olarak değil, Brüksel’den başvuruldu. Proje desteklendikten sonra resmi bir ortaklık da kuruldu. Biz bu Avrupa Birliği bayrağını kullanma hakkına sahibiz. Bir çok kurumun yapamadığı bir şey. Beklediğimizin üzerinde bir katılım gördük. Üniversite akademisyenleri, sivil toplum örgütleri ve projeciler bulunuyordu. ‘Yardımcı olalım ve sonunda da destek sağlanırsa % alırız’ şeklindeydi. Bir çok kişiyle konuştuk. ‘Proje hazırlamak ciddi bir iştir ve bir yerden başlamak da iyidir.’ Sonuçlar açıklandığında 500’e yakın ülkemizden başvuru oldu. Tek kabul edilen Türkiye Basketbol Federasyonu oldu. Sonrasında geçen yaz yapılan çağrıda aynı ekibin arasında ön plana çıkan şuydu, ‘Türkiye Basketbol Federasyonu bile yaptı biz bile yaparız’ denildi ama onun sonuçlarından desteklenen proje olmadı. Ortakları İstanbul’a toplayarak işe başladık. Kazanan projeleri toplayıp anlatmak gerekiyordu. Üst yöneticilerle mart ayında konuştuk. Brüksel’e gittiğimizde hiç de beklemediğimiz bir ortamda karşılaştık. Türkiye’nin adı bile geçmeyen bir ortam… 26 proje kazandı ve biz de onlardan biriydik.

Biz üyesi bile olmadığımız bir kurumun en iyilerinin arasında basketbolumuzu sokmuş olduk. Ankara’da bir çok spor dışı platformda ülkemiz prestij sağladı. İyi bitirmek elbette daha zor. Taraftarların görüşleri bu projenin merkezinde. Kulüplerimizle istişare edip onların önerdiği gruplarla birliktelik oluşturduk. Avrupa Birliği’nin önerisi, genç olmaları ve her iki cinsten olmasa da kabul edilebilir düzeyde olmaları… Ekibimizi oluşturduk ve arama konferansları yaptık. Basketbolun çeşitli platformlarından kişileri topladık. Taraftar araştırması yaptık, akademik ekibimizle birlikte... Akademik bir konu olduğundan bunu yapacak en iyi ekiple çalışıyoruz. Ülkemizde bu güne kadar yapılan en kapsamlı akademik çalışma… Ağustos’un 4’ünde yapılan Basketbol Süper Ligi toplantısında yöneticilere projeyi anlattık. Hepsi bu projenin iyi olduğunu ve desteklediklerini söyledi. Salı günü Abdi İpekçi Spor Salonu’nda taraftar platformumuzla ilk defa bir araya geldik. Genç yüzler ve sonuna kadar taraftarlar… Kızlar ve erkekler birlikteler… Biz kimseyi kısıtlamak istemiyoruz, kimseyi terbiye etmek de haddimiz değil. Doğal kimlikleriyle kişiler değerli. Türk basketbolunun ilk Avrupa birliği destekli projesi bu…"

TBF Proje Koordinatörü Tuvana Tınaz ise yapmış olduğu sunumda, "İlk oturumda hukuki boyut tartışıldı şimdi sportif yönünü anlatacağız. Türkiye Basketbol Federasyonu olarak daha farklı projelerimiz de bulunuyor. Panelle bire bir ilgili olan bu projeyi aktarmaya başlıyoruz. Avrupa Komisyonu’na başvurduk ve 2015 yılında çalışmaya başladık. 2016 sonunda tamamlanacak. Koordinatör ülke Türkiye Basketbol Federasyonu ve aynı zamanda güçlü partnerlerimiz var. İspanya Basketbol Federasyonu, diğer federasyonlardan ayrı. Orada da çekişmeli maçlar oluyor ve bir şekilde bunun üzerinden gelmeyi başardılar. 90.75 aldık 100 üzerinden proje olarak. Hem kulüplerin hem taraftarların hem de diğer paydaşların desteğini almalıyız. Üst düzey Türkiye Basketbol Federasyonu yetkilileri bu konuya dahil oldu. En iyi şekilde tamamlamak istiyoruz. Projenin temel amacı farklı grupları tek çatı altında birleştirmek. Taraftarların coşkusunu azaltmak istemiyoruz. Düşmanca görmek değil de centilmenlik duygularını hedefliyoruz. Hedef kitlemiz basketbol taraftarları. Hemen her maça olaylara karışan, mümkün olmayan kişileri eledik. Ayda 1-2 maça giden kişileri de dahil etmedik. Zaman zaman olaylara dahil olan kısmı hedef kitle olarak seçtik. Bu gruplara takımlar üzerinden ulaştık. Kulüplerimizin yönlendirdiği isimler de oldu. Toplanda 200 kişilik grup oluşturulacak." diye konuştu.

Basketbol Kadın Milli Takım Kaptanı Şaziye İvegin Üner ise yaptığı açıklamada, "Federasyonumuzun oluşturmuş olduğu bu projede olabilmek çok güzel. Bir kadın olarak ve milli formayı giyen bir kadın oyuncu olarak bu proje çok güzel… Özenle çalışılan bir proje olduğunu gördük. Umarım sonunda hedefe ve amacı görmeyi özlediğimiz anlarla başarılı olacaktır. Oyuncu olarak ulaşabildiğimiz taraftarlar olarak elimizden geleni yapacağımızı söyleyebilirim. Geçen hafta Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda tüm kulüp takımları bir aradaydık. Türkiye Kupası elemesi anlamında da takımlar vardı. Çok kötü bir ortamdı ve iki takım taraftarı ayrılmıştı. Yaşanılan olaylar sonrasında bir çocuğun kafasına ses bombası geldi. Diğer tüm sporcular, özellikle yabancı sporcular endişeli bir biçimde kalktı. Yerimden kalkıp sahaya girdim. Böyle maçların oynanabileceğini düşünmüyorum. Keza yabancı oyuncular da tepkilerini ve korkularını gösterdiler. Ben izlerken keyif almadım. İlk defa Fenerbahçe-Galatasaray maçı izlemdim -ki güzel olmayan bir maçtı. Kendi güvenliğimiz açısından takım olarak maçtan erken ayrıldık. Yabancı oyuncuların aileleri de bizleri takip ediyor. Bu olaylar sonrasında arkadaşlarımızın aileleri arandı ve ülkelerine dönmeleri konusunda ikna edilmeye çalışıldı. Bu bizim ülkemiz açısından, spor kültürü açısından çok kötü." diyerek, şunları söyledi:

"20 yıla aşkındır basketbol oynuyorum ve şiddet sürekli artıyor. Anadolu kulüplerinde de keyifli maçlar oynadık. Bırakın yan yana oturmayı, salona gelmeseler bile dışarıda kavgalar oluyor. İnşallah bunları bir daha yaşamayacağız. Sporun bir amacı var... Biz saha içerisinde mücadele veriyoruz. Vücut vücuda kavga ediyoruz. Bizim hedefimiz, bilet alan insanlara iyi zaman geçirmek. Eşimin yiyeni 5 yaşında maça geldi. Fenerbahçe-Galatasaray maçında bizi izlemeye geldi ve bir daha baba beni maça götürme dedi. Biz spor kültürünü aşılamaya çalışırken böyle şeylerle karşılaşıyoruz. Umarım bir daha bunları yaşamayız. Keyifli eğlenceli maçlar yaşarız. Hangi taraftar olursa olsun dolu tribüne oynamaktan keyif alıyorum. Bilinçli taraftar olmak çok farklı... Hem kendi takımlarına destek vermek hem de rakibin performansını düşürmek açısından önemliler. Artık bu bilinçli taraftarların olmasını diliyorum. Yan yana maçların izlendiği keyifli ortamlarda maçları oynamak istiyoruz."

Basketbol Erkek Milli Takım Kaptanı Sinan Güler ise yaptığı açıklamada, "Spor Sergi’de maç oynamış, izlemiş abiler vardır. O zamanla bu zamana arasında seyirci etkisi açısından çok etki var. Spor Sergi şehir merkezinde ve herkesin yürüyerek ulaşabileceği bir ortamdı. Sportif anlamda çok keyifli bir yer olduğu, her zaman aynı ortamın sağlandığını hatırlıyorum. Çocukluğumdan yola çıkarak Zisis ile çarpışmamıza bir şey bahsetmek isterim; annem olayı izleyememiş ve sonuna yetişmiş. Benim daha önce de bir çok yerimi yardığımdan farkındaydı… Ben Zisis ile el sıkıştığımda bana ilk tepkisi ‘Kulağından tutup özür dilettiğimden bu normal’ demişti. Biz sporu severek, profesyonel iş olmanın yanında isteyerek yapıyoruz. Sporun dışarıya doğru yansımasında insanların olaya bakış açsısı sahaya izlemeye geldiğinden çok farklı boyutlara çekildi. Temel sorun ve çözüm hukuki değil. Ama hepimize sporcusundan hakeme, güvenlik görevlisine çok büyük işler düşüyor... 24 aylık bu projede alınacak sonuçlar çok öneli. Ama daha sonrasında bize düşen olay daha da fazla." diyerek, şunları söyledi:

"Geçtiğimiz iki yılda tecrübeli bir oyuncu olarak, en önemlisi geçen sene Kızılyıldız ile yaşadığımız bir süreç, dış politik anlamda bir sorun yaşayacağımız olay geçirdik. İstanbul’daki olaylar sonrasında Belgrad’a deplasmana gittiğimizde yaşadığımız heyecan, bizi güvenli şekilde otele ve maça götürülmemiz, herkesin eğer bulup izleyebiliyorsanız izlemeniz gereken bir ortam. 22.000 kişinin izlediği bir maçta, ben o kadar rakip takımı korkutabilecek ama şiddet uygulamayacak bir topluluk görmedim. Galatasaray ve Anadolu Efes formasıyla Partizan, Fenerbahçe ve Karşıyaka maçlarında ufak tefek şiddetsel şeyler gördüm ama 20.000 kişinin aynı anda olaya tepkileri, şiddete başvurmamaları ve maça etki etmemeleri önemli bir duruştu. Zaman zaman bizde bu duruşları sergiliyoruz. Ama ülke olarak şuanda çeşitli sebeplerden dolayı ayrıma müsaitiz. Taraftar şeklinde hayata baktığımızda bunu yaşamaya da devam edeceğiz. Sporun birleştirici gücü olduğunu düşünüyorum. Basketboldan başlayacak etkinin ülkenin genel yapısına yansıyacağını düşünüyorum. Türkiye Basketbol Federasyonu ve diğer ülkelerin etkisi olacaktır ama sporcunun kimseyi kışkırtmadan başlayacağı hareketle olabildiğinde büyüyeceğini umuyorum."

Uluslararası Basketbol Hakemi Murat Biricik ise yaptığı konuşmada, "Aslında bu projenin başından beri içinde olan biri olarak aşamaları gayet iyi takip ediyorum. İlk arama konferansında da aynı grupta yer aldık. Derinlemesine mülakatlarda bulunduk ve şimdi de birlikteliği devam ettiriyoruz. Şiddet boyutunda, hakem genelde ön planda yer alıyor. Bunun idari ve teknik nedenleri olabiliyor. Spor Sergi Sarayı’ndaki günlerden bahsedersek; bu yıl hakemlikle 25.yılım. Spor Sergide maç yönetmiş biriyim. Ve hepimiz o günlere dönmeye hayal ediyoruz. Sadece kendi maçlarında rakip takıma karşı tezahüratlarda bulunmaları çok değişik. Günümüze geldiğimizde her ülkenin sahada oynanan maçlara farklı tepkileri oluyor. Litvanya seyircisi takımlarını da destekleyen ve renkli bir taraftar kitlesi…. İspanya’da diğer bölgelere göre yakalarından beyaz mendil çıkartma tepkileri var. Bu iş kültürel bir boyutta... Bizde spor kültürünü yetiştirmek adına bir çaba harcamazsak sadece günü kurtarabiliriz. 7 sene Almanya’da yaşadım ve Bundesliga’da görev yaptım. O sürede sadece bir maçta polis memuruna rastladım. Bu tamamen sosyal çevreye katılım olarak eşini ve ailesini alanlar bu ortamı paylaşıyordu. Sahada kazanma boyutu her takım açısından önemli. Üç büyüklerde rakip takım seyircisi maçı izleyemiyor. O salonda hala olay çıkıyorsa bunu sorgulamamız gerekiyor." diyerek, şöyle devam etti:

"Biz sahada hakem olarak sadece o oyunla ilgilenilmesini istiyoruz. İşin idari kısmıyla ilgilenmeyi hiç istemiyoruz. Sahadaki oynanan oyuna bir tepkili müdahale olduğunda anons sistemi oluyor. Anonsta tepkiler daha artıyor… Ben idari konunun içinde hakem olarak olmak istemiyorum. Bunun başka çözümleri de mutlaka olabilir. Bireysel olarak maruz kaldığımız küfürleri bildiriyoruz güvenlik görevlilerine. Münferit olarak herkesi rahatsız eden bir boyuttaysa biz buna müdahale edilmesini istiyoruz. Bu özel güvenlikle değil, resmi görevlilerin de işin içine dahil olmasının taraftarıyız. Bir maçtan sonra polis memurları geldiler ve ‘Şikayetçi misiniz’ diyorlar. Kanunun 14.maddesinde ‘Şikayet şartı aranmaksızın’ denir. Resmi güvenlik bunu yapmakla yükümlü. Ben tamamen hukuki boyutunu işin içine sokalım demiyorum. Türkiye Basketbol Federasyonu’nun davranışla ilgili yayımladığı bir kitapçık var. Güzel bir çalışma, ‘Davranış kuralları’ adı altında. Salonlara bunlar dağıtılabilir. Bu projenin ayrıntıları belirtilebilir. Sonuçta taraftar, fanatik vs diye ayrılabiliyor. Sadece basketbolu izleyecek seyirciler sahaya gelsin, akıtılan teri alkışla desteklensinler ve göstersinler. Bu fanatiklik düzeyi devam ettiği sürece esas salonlara gelmek isteyenler geride kalıyorlar. Altyapılarda da bu böyle... Yıldız kategorisinde bile bu görüntüler başlamışsa asıl davranış eğitimi o yaşlarda olmalı... Her zaman gönülden istediğim, hangi salona gidersem gideyim ben de eşimi ve çocuklarımı götürmek istiyorum."

Toplantının son konuşmasını yapan AIPS Asbaşkanı, TSYD eski Başkanı ve TBF Basın Danışmanı Esat Yılmaer ise "Şiddet ve şiddeti nasıl önleriz… Bu sadece hukuksal ve ceza ile çözülecek bir olay değil. Sosyal yönü ortaya çıkartacağımız çalışmalarla olabilir bu durum. Sporda şiddetin önlenmesinin temel nedeni spor kültürüne sahip kişileri yetiştirmekten geçer. Biz sporcu arkadaşlarımız da vurguladığı, yaklaşık 40 yılı aşan gazetecilik hayatımda çok şey yaşadım. 10-15 sene önce bugün kanlı bıçaklı olan taraftarların birlikte maça gittiklerini ve yemek yediklerini gördüm. O zaman da bu taraftarlık vardı ama kültür ve saygı içinde maçlar izleniyordu. Sonra ne değişti; spor şimdi eski anlamını taşımıyor. Bu bir sanayi ve ciddi paralar içine girdi. Çıkar grupları oluştu ve yöneticilerle birlikte çalışan kişiler oluştu. Şimdi çok kızılan taraftar gruplarını yöneticiler besleyerek bu ortam doğdu. Bu ayrışma işin içine başka faktörler de girince şiddete dönüştü." diyerek, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bir rakip takım taraftarının maç izleme özgürlüğü bırakılıyor. Biz kavgayı seviyor ve çabuk tahrik oluyoruz. Gazete başlıklarımızı atarken yumuşak dil kullanılmalı ve taraftarı tahrik edici yöneticinin verdiği demecin hesabı sorulmalı... Hakemlerimiz, sporcularımız, gazeteciler bir eğitimden geçiyor. Taraftarlar ve yöneticiler ise eğitimden geçmiyorlar.

2004 Atina Olimpiyatları öncesinde Yunanistan’da durum bizden farklı değildi. Ama olimpiyatlar öncesinde akademi vasıtasıyla eğitmenler eğitilmeye başlandı. Onlar, bunları okullarda anlatmaya başladılar. Maç nasıl izlenir, davranış biçimlerine kadar yansıdı. 2004 Olimpiyatları’nda hiçbir sorun yaşanmadı. Her şeyin başı dönüp dolaşıp eğitime geliyor. Tribünde devam etmekte olan rant gruplarını temizleyemezsek yasaklar getirmeye çalışıyoruz. Bu yüzden Türkiye Basketbol Federasyonu’nun projesi gerçekten ilk ve önemli adımlardan bir tanesi. Tüm paydaşların hepimizin şikayet ettiği bu konuda ciddi ciddi düşünülmüştür."