Yabancı oyuncu kuralında yapılan değişiklikle birlikte spor kulüpleri için yeni ve daha çekişmeli bir dönem yaklaşıyor. Bütçesini ve mevcut kadrosunu gözden geçiren takımlar ithal oyuncu arayışını sürdürüyor. Türk futbolunda yeni bir çığır açması beklenen sezon yaklaşırken birbirinden ilginç transfer dedikoduları kulaktan kulağa dolaşıyor. Yeni sezona hazırlık yapan hocaların bazıları hafta sonlarını yurtdışında yetenek aramakla geçiriyor. Birçok kulübün ve teknik kadroların yabancı oyuncu arayışına bizzat eşlik eden BD Sports yöneticisi ve futbol menajeri Bayram Dağdeviren, yeni sezon öncesi takımların tranfser politikaları hakkına açıklamalar bulundu. Dağdeviren'ni kendisine sorulan soralara verdiği cevaplar şöyle:

+Yabancı oyuncu kuralındaki değişimin ardından takımlar transfer sezonuna nasıl hazırlanıyorlar? Yeni dönemde bizi ne gibi sürprizler bekliyor?

Öncelikle bu yeni senaryo bizim gibi uluslararası transferlere aracılık eden şirketler için çok olumlu bir gelişme oldu. Menajerler açısından takımlara alternatifler sunmayı ve yeni açılımlar yapmayı kolaylaştırıyor. Bizde bu anlamda bazı çalışmalar yürütüyoruz. Özellikle Fenerbahçe’nin oyuncu tarama ekibiyle (Scout) birlikte bütün Güney Amerika’yı baştan sona taradık. Beşiktaş’ın ekibiyle de Dünya Kupası sürecinde benzer bir çalışma yaptık. Galatasaray içinse uzun süredir takip ettiğimiz bazı oyuncular var. Dolayısıyla bir yıla yakın süredir yoğun bir şekilde yürütülen bu çalışmaların bir neticeye ulaşacağına inanıyoruz.

+Anadolu ve ikinci lig takımlarında da bu anlamda bir hareketlenme var mı?

Tabii ki onlar da bu yeni durumdan istifade etmek için daha geniş kapsamlı araştırma yapıyorlar. Hepsi olmasa bile organizasyon kabiliyeti gelişmiş ikinci lig takımları da bu işe mesai ayırıyorlar. Ancak bütçeleri sınırlı olduğu için kontrat süresi biten daha ekonomik oyuncular bakıyorlar. Bir de bir iki yıl içinde diğer takımlara satabilecekleri genç ve kaliteli oyuncularla ilgileniyorlar. Aslında her bütçeye uygun kaliteli oyuncu bulmak mümkün. Anadolu ve ikinci lig takımları da biraz bunun üzerinde duruyorlar.

+Futbol açısından bu kuralın değişmesi iyi mi oldu sizce?

Türkiye’de takım yöneticilerinin çoğu olumlu bakıyor bu duruma. Yabancı futbolcu almak istediklerinde kurala takılıyorlardı. Dolayısıyla yönünü Türk futbolcuya çeviriyor ancak vasat bir oyuncuyu yüksek maliyetlerle almak zorunda kalıyorlardı. Belki de bu kural, Türk oyuncuların fiyatlarının daha makul bir seviyeye inmesine sebep olacak. Benim şahsi görüşüm ise rekabet ve Türk futbolunun geleceği açısından bu kuralın tamamen kaldırılması yönünde. Genel anlamda Türk futbolcusu, karşısında iyi bir rakip olursa oynamayı seviyor. Mesela bunun en belirgin örneğini Arda Turan’da görüyoruz. Arda, Türkiye’de oynarken farklı bir futbol oynuyordu. Ancak Atletico Madrid’e gidince farklı bir Arda oldu. Kısacası, bu kuralla birlikte bizim futbolcularımızın da benzer bir gelişim sürecine gireceğini düşünüyorum.

+Spor dünyasının içinden gelen bir isim değilken transferler konusunda bugün spor medyasının önemli haber kaynaklarından biri haline geldiniz. Bu nasıl oldu?

Futbol dünyasına herkesin amatör seviyede olduğu gibi benim de çocukluktan gelen bir ilgim vardı. Ancak bu işi profesyonel alana taşımam, 2006 yılında Brezilya’ya gelişimle başladı. Bu ülkede 5 yıl yaşadım. Futbol, Brezilya ve Türkiye arasında önemli bir iletişim kaynağıydı. Dolayısıyla oradaki futbol camiasıyla çeşitli vesilelerle tanıştık. İlk olarak Brezilya milli takım teknik direktörü Dunga ile dostluğumuz gelişti. Yıllar ilerledikçe profesyonel anlamda bazı çalışmalar yaptık. Mesela Cristian Baroni ve Andre Santos’un Corinthians takımından Fenerbahçe’ye gitmesine yardımcı olduk. Böylelikle profesyonel hayatımız başlamış oldu.

+Bu meslekle ilgili ‘sonradan menajer olunmaz’ gibi bir mit yok o zaman. Peki, sizin menajerlik algınız nasıl?

İlk olarak menajerlikle alakalı genel anlamda yanlış bir algı var. Menajerlik futbol camiasının bir parçası. Dolayısıyla menajerliği futbol dünyasının dışında kalmış gibi algılamak doğru değil. İkincisi ise dünyada önemli işler yapan büyük menajerlik şirketleri, futbolculardan tam verim alınabilmesi ve iyi yönlendirilebilmesi için çalışıyor. Yani sadece bir oyuncuyu alıp diğer takıma satmak değil, bir futbolcunun 13-14 yaşından itibaren kariyerin planlanması, yetiştirilmesi, uygun takımın seçilmesi, uygun hocanın seçilmesi, gittiği zamanda takıma adapte olması, oyuncudan gerekli verimin alınabilmesi için çalışıyor.

+Yaptığınız iş çerçevesinde uluslararası spor camiasıyla ilişkiler geliştirdiniz. Futbol kalitesi açısından Türkiye algısı nasıl?

Kısaca milli takımımız bu ülkenin vizyonunu gösteriyor ve maalesef olması gerektiği yerde değil. Ligimiz çok bilinmiyor ve dolayısıyla takip edilmiyor. Bu sebeple marka değeri oluşmuyor ve yerli futbolcularımız yeteri ölçüde tanınmıyor. İngiltere, Almanya ya da Brezilya gibi belirgin bir futbol felsefemizin olmadığı da bir gerçek. Belki de en büyük problemimiz bu. Sürekli farklı şeyler deneyip yeni kararlar alıyoruz. Bu değişimler neticesinde belli bir Türk ekolü oluşmadığı gibi futbolumuz da değer kaybediyor.

+Futbola bu sporun en çok ilgi gördüğü ülkeden giriş yaptığınıza göre Brezilya futbolunun perde arkasına da vakıf olmalısınız. Bu başarının sırrı ne sizce?

Doğrusu hiçbir şey tesadüfen olmuyor. ‘Oradaki futbolcular doğuştan yetenekli. Çocuklar akşama kadar sokakta top sektirip büyüyünce futbolcu oluyorlar.’ gibi yanlış bir algı var. Oysa Brezilya bunları eğitim ve bilimsel metotlarla yapıyor. Mesela Sao Paulo takımının altyapı tesislerini bazı ünlü hocalarımızla ziyaret ettik. Hocalarımız oraları gezdikten sonra ‘biz daha yolun başındayız’ diye sitem ettiler. Türkiye’den futbolun içindeki herkesin gidip görmesi gereken bir yer. Oradaki kulüplerin büyük altyapı tesisleri var. Bu işe çok ciddi yatırım yapıyorlar. Çok ciddi hocalarla çalışıyorlar. Yetenekleri genç yaşta yetiştirip bununla başarılı oluyorlar. Bizdeki genç yetenekler, kabiliyetleri geliştirilmediği için ilerde halı saha oyuncusuna dönüşüyor.

+Spora profesyonel açıdan yaklaşan dünya kulüpleri karşısında biz daha mı duygusal davranıyoruz yani?

Açıkçası sporumuz da bize benziyor. İşin özeti bu. Futbolda kötüyüz de sanki başka bir alanda daha mı iyiyiz! Hayır, onlarda da aynı sonuçları alıyoruz. Burada futbolda duygu olmaması gerektiğini savunmuyorum. Evet, bizim Türk futbolunda duygular çok önemli. Fakat işin özünde şu var ki ne kadar çalışıyorsan o kadar kazanıyorsun. Futbol 100 metre koşusu değil, aksine bir maraton. Futbolcular altyapıda yetişmeden ‘hadi oğlum sen yaparsın’ dersen bu takımla ancak bir maç kazanılır; arkası gelmez…

+Peki, futbol piyasası açısından nasıl bir fark var?

Brezilya’daki bir takım sadece forma reklamlarından yılda 50 milyon Real alıyor. Bu da yaklaşık 42 milyon Türk lirası yapıyor. Bizde ise Süper Lig’de oynayan takımlar bile forma reklamı bulmakta zorlanıyor. Zaten rakamlar 1-2 milyon lira arasında oynuyor. Brezilya’da televizyon gelirleri de çok önemli. Mesela Flamengo, Corinthians gibi takımlar yıllık 170 milyon Real televizyon geliri elde ediyor. Neden rakamlar oldukça yüksek? Çünkü Brezilya liginin maçları tüm dünyada izleniyor. Böylelikle kulüplerin gelirleri artıyor ve bu sayede büyük yatırımlar yapabiliyorlar.

+Peki, dünyada ilgi uyandıran hocalarımız var mı?

Maalesef Türkiye’de çok kariyerli olduğunu bildiğimiz hocaların yurtdışında adı duyulmuyor. Bu güne kadar hangi hocamızla ilgili bir girişimde bulunduysak, başta hocalarımızın yurtdışında tanımaması gibi bir problemle karşılaştık. Bunun sebebi ise ligimizin izlenmemesi. Bir örnek verecek olursak geçenlerde Ertuğrul Sağlam ile birlikte Brezilya’daydık. O sıralar Pele’nin takımı olan Santos kulübü hocasını değiştirmişti. Santos başkanına ‘böyle bir hocamız var, ne düşünürsünüz’ diye sorduk. Tabii ki tereddüt ettiler. Profesyoneller Ertuğrul hocayı tanısa da, camia tanımıyor sonuçta. Dolayısıyla böyle bir yaklaşıma cesaret edemediler.

+Son olarak ülkemize gelen/gelecek yabancı oyuncular hakkında bilmemiz gereken ne var?

Özellikle genç yaşta farklı bir kültürle tanışan futbolcular başlangıçta belirli zorluklar çekiyor. Yabancı futbolcuya bu yüzden bir boşluk verilmeli. Gelir gelmez yüksek bir performans gösteremeyebilir. Avrupa takımları bu adapte sürecini 3-5 ay olarak belirliyor. Bizde ise oyuncu 3 maç düzgün oynamazsa tepki alıyor. Gelecekte oynayacağı oyunu da oynayamıyor. Takımın oyuncuya bu olanakları sağlaması gerekiyor. Büyük takımlarda belki bu problemi çok görmeyebiliriz. Fakat küçük takımlarda büyük sıkıntılar yaşanabiliyor.