Çocukluğum Kahramanmaraş' ın Harmancık köyünde geçti oralara has ama Avrupa'nın örnek alması gereken değerlerle doluydu sizlerle bunları paylaşmak istedim ve öz değerlerimizin canlanması, yayılması için elimizden gelenin yapılması gerektiğine inanıyorum. Harmancık köyü şehrimizin batı köylerinden olup merkeze 37 kilometre uzaklıkta,yemyeşil dağlar arasında bozulmaya kapalı Allah' açık, şirin bir köy. Köyün batı tarafı Sır barajına bakar, doğu tarafında ise Karadere köyü vardır, gerçi şimdi üç obanın birleşimiyle Karadare Kasabası olarak geçmektedir. Harmancık Köyü demek bana daha samimi geldiğinden daha sıcak bulduğumdan bu ifadeyi kullanmak istiyorum.80 li yıllarda ben de oranın hareketli çocuklarından biriydim, bazen Çatala ekine gittik, bazen Bacıoğlundan su içmeye, bazen Dede efsanesini dinlemeye, görmeye bazen de Tekir' balığa”¦hepsinin bende anıları saklıdır. Benim sizlere anlatmak istediğim köyün adetlerinden, geleneklerinden bir parça. Her Anadolu köyü gibi inancına,dinine bağlı onun gölgesinde sulanmış ve terbiyesiyle yeşermiş bir köy. Cuma namazları çıkışında namazını kılanın dış kapını , çeşmenin önünde kuyruğa geçip camiden çıkanların arasında yabancı bir misafir bulma telaşı gözümün önünden hiç gitmez. O insanlar kapının önünde bekler yemeğe evine birilerini götürmek için birbirileriyle yarışırlardı, annelerimiz kesinlikle yabancı biriyle namazdan dönüleceğini bilir, ona göre yemek hazırlarlardı. Rahmetli babam, bizi yolun kenarına diker oğlum evin önünde birileri durursa hemen sürahi ile ayranı yetiştirin derdi, bizler de elimizde sürahi ve yayık ayranlarıyla av bekler gibi birilerini beklerdik. O zamanlar zoruma giderdi ama yeni yeni anlıyoruz, olayın sırrını ve ehemmiyetini. Yaz mevsimindeki telaşı koşuşturmayı seyretmek, her şeye değerdi. Köyün tüm hareketli zamanı sanki bizim için yaza ayrılmıştı. Hasat zamanı, pekmez bastık, sucuk,tarhana salça incir,vs”¦nerde tara konulmuş tarhana aşı görsek çınar yapraklarını yıkar sıraya geçerdik, birer topak bırakırlar yalaya yalaya nasıl da yerdik, çınarın reyhası hala ruhumda saklı”¦Pekmez köpüğü alabilmek için yarışır, buğdayları ezmek için sabanlara binmek için can atardık, altına küçük taşlar çakılmış tahta sallara da ağırlık lazımdı zaten”¦ Çobanlar misafiri görür görmez telemeyi çalarlardı, bastıkla ucunu çukur yapıp yemesini ne çok severdim”¦buğusu hala ruhumda saklı”¦ Nerde bir ev inşaatına başlansa tüm köylü ordaydık, kum taşır harç verir briket verirdik ve sonunda tek olan bakkalımızdan fasülye, leblebi şekerleri kapardık, tıkır tıkırdı ama elvan gazozla ne güzel olurdu”¦ Birinde Döndü teyzenin oğlu Osman abi askerden gelmişti de koşa koşa ben müjdelemiştim, müjdeliğime kocaman bir tavuk göstermişti yakala senin olsun demişti de yakalayana kadar tavuk kadar eritmiştim”¦ Kurban bayramını hiç unutamıyorum babamdan ısrarla Kurban Bayramını köyde geçirmek isterdik, gerçekten dünyaya örnek olacak bir adet vardı orda. Bayramın bilinen işleyişinin yanında kurbanını kesen hemen bir yemek yapar evde yenilmeden o mahallenin en büyük damına koştururduk,herkes çıkınını serer, açık ekmeklerini düzer ve istediği sofranın başına otururdu, sesi gür biri :yörün haaa ! diye bir bağırırdı ki tüm köy bunu duyar herkes o damda toplanır bayramlaşılır ve yemeğe oturulurdu. Köyün üç mahallesinde bu olay üç öğün tekrar edilir hepsini de gezerdik eğlence bizim, hayır hasenat onlarındı”¦ Girmek için çırpındığımız Avrupa birliği gelsin de bize başvursun, bizi de aranıza katın da insanlığın güzelliklerinden bizleri de nasiplendirin, unuttuğumuz kardeşlik, yardımlaşma, imece değerlerini öğretin bize, desin de düşünelim, aramıza alsak mı diye”¦