KSÜ tarafından son günlerin en çok tartışılan konularından biri olan "Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar" hakkında konferans düzenlendi. Biyoloji Kulübü öğrencilerinin katıldığı konferansta GDO'ların insan sağlığı, çevre ve ekosistem açısından riskleri ele alındı. Prof. Dr. Nafi Baytorun Salonu'ndaki konferansta konuşan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cafer Mart, genetiği değiştirilmiş organizmalar ve bitkiler hakkında teknik bilgi verdi. Yaptığı sunum eşliğinde 26 Ekim'de yayınlanan yönetmeliğin yanlışlarını ve doğrularını sıralayan Mart, öğrencilerden gelen soruları cevaplandırdı. Teknolojiye karşı çıkanların GDO'ları kayıtsız şartsız reddettiğini ifade eden Mart, teknolojiyi destekleyenlerin ise dünya nüfusunun doyurulması açısından bu ürünleri son derece iyi bir teknoloji olarak nitelediklerini kaydetti. Mart, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, "Her teknolojide olduğu gibi bunun da tartışılması doğal. Önemli artıları var. Bunu zaten hiç kimse yadsımıyor. Örneğin verim artışı, üretim maliyetinin düşürülmesi, kalitenin artırılması gibi önemli artıları var. Ama basında daha çok insan sağlığına yönelik olası riskleri tartışılıyor. Biz ise daha çok bununla birlikte çevreye ve ekosisteme olası zararlarını tartışacağız. O konuda bazı tedbirler alınmazsa riskleri gerçekten söz konusu. Artılarıyla eksileriyle biz öğrencilerimizin takdirine bırakacağız" dedi. Türkiye'nin 8-9 yıl öncesine kadar kendi kendine yeten birkaç ülkeden biri olduğunu işaret eden Mart, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama ben olaya biraz da şu açıdan bakıyorum. Bizim ülkemiz için bir gereklilik miydi? Yani bir zorunluluk muydu? Çünkü biz 8-9 yıl öncesine kadar üretimi kendi kendine yeten birkaç ülkeden biriydik. Özellikle pamukta, mısırda bizim iyi bir üretim planlamasıyla dış alıma ihtiyacımız olmayabilir, bunu aşabiliriz. Yine böyle bir yönetmelik çıkartılıyorsa Tarım Bakanlığı olarak özellikle ben yağlı tohumların başta soya olmak üzere üretim planlamasının yapılmasını da beklerdim. Yani bizim soya tüketimimiz 2 milyon tonun üzerinde ama üretimimiz 100 bin tonlar civarında. Dolayısıyla bizim yağlı tohumların başta soya olmak üzere üretim planlamalarını hızla yapmamız ve bunların üretimini artırmamız gerekiyor. Biz ülke olarak sanki bunda biraz acele ettik gibi geliyor." Türkiye'ye bu zamana giren soyaların yüzde 90'ının GDO'lu olduğunu vurgulayan Mart, dış alım yapılırken tercihin riskli ürünlerden yana yapılmasının anlamsız olduğunu söyledi. ABD, Brezilya, Arjantin gibi ülkelerden gelen birçok ürünün GDO'lu olduğunun altını çizen Mart, konunun artı ve eksilerini değerlendirerek sözlerini şöyle tamamladı: "Eğer siz dış alım yapıyorsanız, niye riskli olan ürünü alasınız ki? Yani bu açıdan ben bir artısını görmüyorum. Yani bu üreten ülkeler için bir artıdır, bir ülke üretip dışarıda satabiliyorsa bu bir artıdır. Siz dışarıdan alıyorsanız yani bir tüketici olarak bir marketten ürün alıyorsanız niye gidip genetiği değiştirilmiş ürün alasınız konvansiyonel ürün varken? Bu açıdan ülke olarak tabii bilmiyorum dışarıdan ihtiyacımız olan soyayı, mısırı veya kanolayı alabileceğimiz başka bir ülke var mı? Çünkü biz şu aşamada ABD, Brezilya, Arjantin gibi ülkelerden daha çok alım yapıyoruz. Bunların da üretimlerinin çok büyük bir kısmı GDO'lu. Yani Türkiye'ye giriyor, çok yoğun bir şekilde giriyor. Ha bu yönetmeliğin artısı yok mu? Evet var. Bu yönetmelikle bu ithalatlar kontrol altına alınacak. Eğer bunu Tarım Bakanlığı uygulayabilirse son derece önemli. Türkiye'ye bugüne kadar giren soyaların yüzde 90'ı GDO'luydu. Ama Tarım Bakanlığı bunun kontrolünü yapmıyordu. Giren ürünün ne olduğu belli değildi. Yönetmeliğin katkısı bu olacak tartışmasız."