Şehrin en gözde lisesinde, mezun olan iki yüz öğrenci içinde toplam yirmi öğrenci başarılı olmuştu. Yani başarı oranı yüzde onu geçmiyordu. Sınav sonuçları açıklandıktan sonra semih, Derya ve Tarık'ın etrafında sevinç halkaları oluşturuldu. Başarılı öğrencilerin sevinçlerine herkes ortak oldu. Sınavda başarılı olamayan öğrencilerin; ne kendilerini ne de isimlerini kimse hatırlamadı. Yirmi öğrenciyi herkes kutlarken yüz seksen öğrenciyi hatırlayan bile olmamıştı. Okul Müdürü Ziya Bey, Matematik Öğretmeni Necati Bey, Edebiyat Öğretmeni Zarife Hanım, Fen Bilimleri Öğretmeni Suat Bey ve Sosyal Bilimler Öğretmeni Necla Hanım; başarılı öğrencilerin sevinçlerine ortak oldular, onlarla gurur duydular. Başarılı öğrencilerden söz açıldığında hemen hepsi aynı şeyleri söylediler: -Semih çok çalışkandı, başarısı tesadüf değil. -Derya'nın üzerinde çok emeğim var, ama bütün emeklerim helal olsun. -Ya Tarık? Kimse ondan başarılı olacağını beklemiyordu. Ama ben O'na çok inanmıştım. Efendi çocuk olduğu için göze pek batmazdı. Sonunda ümitlerimi boşa çıkarmadı yavrum. Öğretmenlik bölümünü ve iki yıllık programları kazanan öğrencilerin başarılarını bile sahiplendiler. Başarısız olan çok büyük çoğunlu ise kimse sahiplenmek istemedi. Başarısız öğrenciler ile ilgili özeleştiri yapma gereği bile hissetmediler: -Bu başarısız öğrenciler var ya! Bunların hepsi tembel çocuklar. -Çok haklısınız hocam. Ayrıca bunların çoğu zekâ engelli. -Zaten bu çocukların ailelerinde iş yok ki çocuklarında iş olsun. -Bu aptallar topluluğundan bir numara olmayacağı başından belliydi zaten. Emeklerimize yazık oldu. -Bunlardan olsa olsa hababam sınıfı olur. Okula haytalık yapmaya geliyorlardı zaten. -Çok haklısınız hocam... Sizlerle paylaştığım bu kurgulamamı abartılı bulanlar varsa sınav sonuçları açıklandığında başarı listelerini lütfen dikkatle incelesinler. Herkesin ismini söylediği, yere göğe sığdırılamayan öğrencilere, dershaneler dahil bütün öğretmenler sahip çıkarlar. Oysa ismi anılmayan, hatta hiç hatırlanmayan öğrencilere ise kimse sahip çıkmaz. Ve başarılı öğrenciler ile başarısız öğrencilerin oranına iyi bakınız. Benim yukarıda sizlerle paylaştığım öykünün bir kurgu değil yaşanan bir olay olduğuna tanık olacaksınız. Amacım meslektaşlarımı incitmek değil. Sadece mesleki açıdan bir özeleştiri yapılması için farkındalık oluşturmak. Sorunları halının altına saklayarak yok saymak yerine, başarısız çoğunluğun, sessiz çığlığına kulak verilmesini sağlamak. Her fırsatta hatayı sisteme yükleyerek kenara sıyrılmak yerine taşın altına elimizi koymanın gerekliliğini vurgulamak. Gerçeklerle yüzleşme yerine kaçışı bir çare olarak görmeye son vermek. İnek emse de bir tas sütüm var emmese de bir tas sütüm var mantığı ile artık bir yerlere varılamayacağını anlamamız gerekiyor. Başarılı çocuklar ne kadar bizim öğrencimiz ise başarısız olanlar da o kadar bizim öğrencimiz. Öncelikle buna kendimizi inandırmamız gerekiyor. Yani bu gençlerin hepsi de bizim öğrencimiz. Aralarında ayrım yapmak gibi bir lükse sahip değiliz. Başarmalarında emeğimiz olan sevgili öğrencilerimizin başarılarında ne kadar katkımız varsa başaramayan öğrencilerimizin başarısızlıklarında da o derecede sorumluluğumuz vardır. Yetiştirdiğimiz doktorların, mühendislerin, avukatların ve meslektaşlarımızın yanına varırken nasıl gururlanıyorsak; yetiştiremediğimiz, kahve köşelerine gönderdiğimiz ve sahiplenmediğimiz insanların yanına varmazken de sorumluluğumuzun farkında olmalıyız. Sosyal yaşamda çok farklı meslekler var. Ve bu çok farklı meslekleri icra eden çok farklı insanlar var. İşin en ilginç yanı ise bütün meslekleri icra eden insanlar, yaşamlarının bir dönemlerinde öğretmenleri olmamız nedeniyle mutlaka bizim otoritemizi tanımışlardır. Eskilerin ifadesiyle, rahle-i tedrisimizden geçmişlerdir. Bizler öğretmen olarak; nitelikli meslekleri icra eden değerli öğrencilerimizi ne kadar sahipleniyorsak diğer meslekleri icra edenleri de aynı duyarlılıkla sahiplenmeliyiz. Elbette bir toplumda yaşayan herkes doktor olmayacak, herkes mühendis, avukat olmayacak. Herkes öğretmen olamaz da zaten. Her mesleği icra eden farklı insanlar olacak. Olmalı da ayrıca. Ama toplumda niteliksiz insan olmamalı. Yetiştiremediğimiz, diğer bir ifadeyle nitelik kazandıramadığımız insanlar topluluğu, serseri mayın gibi toplumun içinde dolaşarak hem kendisine hem de diğer insanlara zarar vermektedir. Üstün nitelik kazanan ve topluma faydalı hizmetler gerçekleştiren insanların başarısı öğretmenler olarak sadece bizim başarımız değildir. Başta ailesinin özverisi, devletin ve milletin sunduğu olanaklar ile öğretmenlerin çabasının ortak ürünüdür. Nitelik kazanamayan ve belki de topluma zararı olan insanların vebali de sadece öğretmenlere ait değildir. Bu vebal, tıpkı başarıda olduğu gibi başta ferdin ailesi olmak üzere herkese aittir. Ama bu özellikle bu gençlerin emanet edildiği sevgili öğretmenlerimizi rahatlatıcı sebep sayılmamalıdır. Özellikle gençlerimizi tehdit eden sigara, alkol, kumar ve madde bağımlılığı gibi unsurları göz önünde bulundurabilirsek mesajımızı daha net ifade edebilmiş oluruz. Bu durumda sevgili gençlerimizi birer denizyıldızı gibi algılayıp sadece birkaç tanesine değil tamamına sahiplenme mecburiyetine inanabiliriz. Gençlerimizin tamamına elimiz ulaşabilir mi bilmiyorum ama elimizin, kolumuzun ve gönlümüzün ulaşabildiği son noktaya kadar uzanabilirsek o zaman hem bireysel anlamda hem de toplumsal boyutta vicdani rahatlığı temin etmiş oluruz.