Sosyal yaşamın en önemli konularından birinin karakter, yani şahsiyet olduğu bir gerçektir.

Toplumu oluşturan bireylerdir, bu sebeple kişilik yönünden gelişmiş sağlam karakterli insanlar toplumun mihenk taşlarıdır. Bu vasfa haiz olmayan insanlar doğar, büyür, çoğalır ve ölürler, tıpkı diğer canlılar gibi. Bu süreç sosyal mânâda kişilik için yeterli nitelikler değildir.

Karakterli insan, içinde yaşadığı ve rol aldığı toplumda olan sosyal ve yapıcı ilişkilerin yarattığı faydalı bir varlıktır. Kişilik sahibi insanın hayata karşı duruşunda bir denge ve yüce bir mânâ vardır. Karakteri besleyen en önemli faktör ahlaki değerlerdir.

Karakterin oluşumunda genetik etkenlerin önemi kadar çevreyle birlikte aile ve eğitimin fonksiyonu büyüktür.

Victor Hugo’nun Sefiller romanında geçen şu cümleler de konuyu özetliyor: “Bir okulun açıldığı yerde bir hapishane kapanır.” Eğitimciler yazarlar ve psikologlar bu konuyu hep işlemişlerdir. Bunun içindir ki, karakter kişinin bütün davranış şekillerini içerir. Karakter kavramını iyi irdelemek gerekiyor. Kişiliği tek yönüyle ele almak yanlış olur. Örneğin maçta başarılı olmuş bir futbolcuyu veya politika oyunlarıyla başarılı gibi görünen bir siyasetçiyi yahut da çok zeki fakat kurnaz bir iş adamını üstün bir kişilik olarak görmek yanlıştır.

Çeşitli entrikalarla makama gelen insanları da, de kişilik olgusuyla karıştırmamak gerekiyor. Toplumda karakter tiplerinin farklı yüzlerini görürüz.

Gelin birlikte şu dalkavuk tiplere değinelim biraz: Dalkavukluk çok kez bir aşağılık duygusunun sonucu veya başkasının korunması altında yaşama ihtiyacından doğmuştur. Çünkü çocukken aileden aldığı kötü terbiye ile iradeye hâkim olma gücünü yitirmiştir. Günümüzde dalkavukluğu meslek haline getiren kişileri hemen hemen her kesimde görmeye başladık.

Onlar farklı kılıflarla karşımıza hep çıkarlar. Her ne hikmetse de birileri bu dalkavuklara hep ihtiyaç duyarlar. Doğru adamlara itibar etme yerine bunları yanlarından ayırmazlar, kim bilir nefislerinin okşanmaya ihtiyacı vardır belki de.

Yaşam şartları günümüz insanını öyle bir hale getirdi ki, hele bir de sağlam karakter oluşmamışsa, kişilik kelimesi onlar için pek mânâ ifade etmez. Bu yapıdaki insanlar genelde menfaat derecesine göre bir davranış şekli ortaya koyarlar.

Eskilerin şu sözleri de bunu doğruluyor; “Kişi alışverişte veya yolculukta tanınır.” Ben buna bir de: “Mahkemede tanımak lazımdır.” diye eklemek istiyorum. Özellikle yalancı şahitlik yapan ve bunları etki altına alan kişilerin karakter yapısı da ayrı bir toplumsal erezyon.

Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz gördüğümüz mahkemede (yeminle) yalan söylemenin çok büyük günah ve ahlaka uymadığı idi. Allah’tan hukukçularımızın hukuk kadar insan tanıma sanatına da sahip olmaları adalet adına beni rahatlatıyor.

Karakter konusundan aklıma Abdal Halil Ağa geldi. Abdal Halil Ağa Kahramanmaraş’ın kurtuluşunda rolü olan bir insan. Ben onun kahramanlığının ötesinde karakter yapısına değinmek istiyorum.

Bu kahramanımız davul çalarak geçimini sağlardı. Düşman kuvvetleri komutanının bir davul kasnağını altınla dolduracağını söylemesine rağmen vatanını satmadı. Bir göz kerpiç odada yaşamına razı oldu; “Gardaşlarının bağrına çomak vurmadı.” Fakirliğine rağmen işte sağlam bir karakter örneği. Ama biz onun bir heykelini bile dikemedik! Hayatın her kesiminde mutlaka sağlam karakterli insanlar vardır, insana da yakışan zaten budur.

Karakter konusuna girmemdeki amaç hayatı ve kendimizi doğru yönde yönlendirmekti yani “kendimiz olmak”tır. Kişiliğimizi korumak ve yüceltmek kendi elimizdedir. Sağlam bir karakter bu işin hamurudur. Oscar Wilde bunu yıllar önce fark etmiş, “Kendi kişiliğinin bilincine varmak herkesin önde gelen amacı olmalı” demiştir. Ya Mevlana’mızın şu mısralarına ne dersiniz hayatın özüne inercesine; “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.”