Cumartesi günü Ak Parti İl Başkanlığı tarafından düzenlenen ve referandum sonuçlarının değerlendirildiği toplantıda Başbakan Yardımcımız Veysi Kaynak Beyefendi “Ali Hocam, sizi yakından takip ediyorum, Evet mi Hayır mı yazınızı okudum” dedi. Ve şöyle devam etti… “Ancak Evet mi Hayır mı dediğinizi anlamadım…”

Veysi Kaynak, Cumhuriyet döneminde Kahramanmaraş’ı en üst seviyede temsil eden bir siyaset adamımız. Başbakan Yardımcılığı döneminde şehrimize yaptığı katkıları yakından ve ilgiyle takip ediyoruz. Yıllardır hak ettiği hizmeti almayan şehrimizin bu dönemde daha fazla hizmet aldığını gözlemliyoruz. Ancak Kahraman şehrimizin bunun da fazlasını hak ettiğine inanıyorum. Gelecek dönemde de şehrimize gelen hizmetlerin artarak devam edeceğine olan inancım tamdır.

Bu dönemde iş adamlarımızın, siyasetçilerimizin, bürokratlarımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın daha çok hizmet almak için projeler geliştirmesi gerekmektedir. Başbakan Yardımcılığı gibi büyük bir gücü elinde bulunduran Veysi Kaynak’ın elini güçlendirmek için şehrin destek vermesi şart.

Gelelim siyaset dünyasında büyük yankı uyandıran “Evet mi hayır mı” başlıklı yazımıza ve bu konudaki düşüncelerimize…

Çocukluğu sağcı-solcu diye bölünen gençliğin heba olduğu bir döneme rast gelen, 12 Eylül ihtilalinin bu ülkeye kaybettirdiklerini çok yakından gözlemleyen ve gençliğinin ilk yıllarından itibaren ülkemizin tanıştığı terör belasının yüreğini paramparça ettiği bir TÜRK Genci olarak “evet” ya da “hayır” diyeceğim şeyleri çok iyi öğrendim…

Mesela Alparslan Türkeş, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit’in siyasi yasaklarının kalkması için 6 Eylül 1987 tarihinde yapılan referanduma “EVET” diyen yüzde 50,16 nın içinde bende vardım… Yaşım tutmadığı için EVET oyu elbette kullanamadım ama merhum Süleyman Demirel ve Aydın Menderes’le birlikte neredeyse 40 gün il il gezip Evet bayrağı salladım.

Aynı referandumda 12 Eylül Anayasasına da HAYIR demiş oldum bir bakıma…

Öncelikle inatla ve ısrarla “kamplaşmalara HAYIR” diyorum… Bu ülkenin sağcı-solcu, alevi-sünni, Türk-Kürt kutuplaşmalarından neler kaybettiğini çok iyi biliyorum… Ülkemiz insanının her sorunu konuşarak çözecek olgunluğa erişmesi gerektiğine yürekten inanıyorum.

12 Eylül’den önce pırıl pırıl binlerce gencini sağ sol çatışmasına, neredeyse son 40 yıldır on binlerce gencini terör belasına kurban eden güzel ülkemiz, şimdi de FETÖ Terör Örgütünün çaldığı on binlerce insanımızı kaybetti.

Terör Örgütü FETÖ ile bir şekilde irtibatlı olan on binlerce insanımız şu anda sistemin dışına itilmiş durumda. Onlara verilen bunca emek, aldıkları bunca eğitim, harcanan bunca para, zaman heba oldu. Örgütün ihanet grubunda olmayanlarının yeniden sisteme dahil edilmesi ve devlete hizmet etmeye başlamaları ya hiç mümkün olmayacak ya da çok uzun ve yorucu bir sürecin ardından, üzerlerine yapıştırılan “şüphe” uyarısıyla mümkün edilmeye çalışılacak.

Demem o ki,

Bu ülke kurulduğundan bu yana çok insanını kaybetti.

Adnan Menderes gibi bir Başbakanını, bakanlarını kaybetti mesela…

Turgut Özal’ı, Adnan Kahveci’yi, Muhsin Yazıcıoğlu’nu kaybetti…

Eğer başarılsaydı Recep Tayyip Erdoğan’ı da kaybedecekti…

Adnan Menderes’in idamına sessiz kalan bir halktan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla tankların önüne yatan, kurşunlara siper olan kahraman bir halka dönüşen bu milletin her bir ferdini kıymetli ve vazgeçilmez görmek ekmeğini yediğimiz bu vatana karşı boynumuzun borcudur.

Bu yüzden benim “evet”lerim ve “hayır”larım herkesten farklıdır…

Referandum sonucunda “EVET” çıktığı için bu ülkenin bölünmenin eşiğine geldiği iddialarını reddediyorum. Ancak, “HAYIR” çıksaydı da dünyanın sonu olmayacaktı. Neticede bu ülkeyi Evetçilerle Hayrıcılar birlikte yükseltecek. Bu ülkenin yükünü Evet ve Hayır diyenler birlikte omuzlayacak.

Dün Cumhurbaşkanımızın dediği gibi yeni sistemin “Tartışmalar üzerine değil, barış üzerine inşa edilmesi” gerekmektedir.

Ve barışın yolu yeni sistemi, bu sisteme inanmayanlarla birlikte kurmaktan geçmektedir…

Herkesin, hepimizin…

Bizim gibi düşünmeyen herkesin, her tür düşüncesine karşı en azından tahammül,

Bir tek insanımızı bile kaybetmemize sebep olacak her tür ayrıştırıcı hareketlere karşı ise son derece tahammülsüz olması gerekmektedir…

İktidarları kaybedebiliriz… Makamımızı mevkimizi , malımızı mülkümüzü de kaybederiz. Olsun..

Yeter ki bir tek insanımızı kaybetmeyelim…

Bu yüzden yeni sistemin,

Daha fazla demokrasi

Daha fazla adalet,

Farklı fikirlere daha fazla temsil yetkisi,

Daha fazla anlayış,

Oyunlara, tuzaklara karşı daha fazla uyanıklık,

Daha fazla birlik beraberlik içeren mesajlar ve elbette uygulamalar

İçermesi gerekmektedir…

Benim görüşüm

Bu milletin “EVET”inin “HAYIRLI” olması yönündedir…

Temennim de, duam da budur…

Saygılarımla…