2000'li yılından önce öğrenim gören yani şuan ki öğrencilerin velilerinin öğrencilik dönemine  doğru kısa bir yolculuğa çıkalım. Bakalım siz mi, öğrenciniz mi?

2000'li yılından önce bizde öğrenciydik ve nasıldık biliyor musunuz? Bizim zamanımızda İmam Malik Hz.lerinin de dediği gibi ''İlim gitmez, İlme gelinir'' mantığı vardı. Saçlara jöle, tırnaklara oje, dudaklara ruj sürülemez, spor veya topuklu ayakkabıyla okula girilemezdi. Burnumuzda pirsing, bileğimizde bileklik, okulun önünden bile geçemezdi. En iyi bildiğimiz parfüm eşdeğeri kolonyaydı. Erkekler kravat, kızlar fiyonk takmadan, yaka ve tırnak kontrolü yapılmadan derse girilemezdi. Forma ile okula gidilir, eve gelene kadar forma çıkarılmazdı öyle manken ajansında gibi giyinmek mi hayal bile edilmezdi. Gömlekler pantolonların/eteklerin, içine bırakılır, okul renkleri dışında bir renk giymek mi asla düşünülmezdi. Küpe, kolye, yüzük, bilezik hafta sonları takılır, saçlar erkeklerde tıraşsız, kızların saçları 3 boğum örgüsüz ise disiplin yolu görünürdü. Sabahları bahçede sıra olunur, Pazartesi sabah Cuma öğleden sonra müdür konuşma yapar, özel günlerde saygı duruşu yapılır ve gerçekten saygıyla durulur, ip gibi sıralar olunur, İstiklal Marşı okunurken dik durulur, hareket edilmez, konuşulmazdı. Öğretmenlerle dalga geçer gibi şaka yapılmaz, ses yükseltilmez hatta boynu bükük konuşulur veli toplantıları aileye söylenmeden geçilmezdi. Ne akıllı cep telefonu, ne internet ne de facebook-watsapp-instagram-messenger vardı. Ama yine de öğrenciler birbirleri ile yürekten haberleşirdi. Öğretmenin verdiği ödevlerin konusu ve yazılı tarihleri defterin bir kenarına not alınır ödev yaparken öğretmenden yıldızlı aferin alabilir miyim hayali kurulurdu.  Biyoloji dersinde üreme konusu anlatılırken utanılır, aruz ölçüsü ezberlerken coşulurdu. Okul kitapları üzerinde sevilen sanatçı resimleri veya tuttuğu futbol takımı renklerinin olduğu klasörlerde taşınır, ders yılı başında mutlaka kap kâğıdıyla/ciltle kaplanır, etiketler yapıştırılır, etikete adı-soyadı- sınıfı- hangi dersin kitabı olduğu yazılır, o derse ait defterler de kolaylık olsun diye aynı desen kap kâğıdıyla/cildiyle kaplanır, ders sırasında yanında kitabı olmayanı öğretmen uyarırdı. Yoktu öyle tablet bilgisayarlar, okula yardımcı dershane kitapları. Okul ders kitaplarımız ya abiden abladan temiz bir şekilde devir alınır komşumuzun çocuğuna temiz bir şekilde devredilir, olur ya devir alacağımız kimse yok mu hemen eski kitap satan kitapçılara bakılırdı. Yoktu öyle fotoğraf çeken fiyakalı cep telefonları, fotokopi makineleri öğretmenin ders anlatırken tahtaya yazdığı ders içeriklerini harfiyen deftere geçilirdi. Sınıflar kalabalık olsa da çıt çıkmadan ders dinlenir, boş derslerde sınıftan çıkılmaz, sınıf başkanı tahtaya konuşanlar listesi yazardı, ders saatlerinde okul sınırlarını ihlal etmek isteyenler affedilmezdi. Ödevler mutlaka yapılır, dönem ödevleri için kütüphaneler, ansiklopediler taranır, ödevler elle ve mutlaka dolmakalemle yazılır temiz kağıtlar kullanılırdı. Yat denince yatılır, sabah okula servis yerine otobüsle gidilir, gerekirse uzun okul mesafeleri yürüyerek aşılır, bazen okul çanta yoklaması yapılır, okula yasak bir şey getirilemezdi. Okulun başka bir öğrencisinden rahatsızlık duyduysak öğretmenimize şikâyet eder, asla kendimiz sopayla, bıçakla girişmez, çeteleşmez, okul dışında bile kavga etmezdik. Bilirdik ki kavga edersek evde ya da okulda bir posta daha dayak bizi beklerdi. Kızlarla erkekler birbirine mesafeli durur, el şakası yapmaz, küfürlü konuşmaz, beyefendilik ve hanımefendilik bozulmazdı. Yerli malı haftası sınıf pikniğine döner, her tür yiyecek bulunur ve biz bu yemekleri paylaşırdık. Öyle ucuz romanlar pek yoktu, ama ders kitabı da olsa okunması gerekiyorsa okurduk, kitap alacak paramız yoksa kütüphaneden kimlik çıkartır kütüphanede ödünç kitap alarak kitap okurduk. 

Biz öğrenci gibi öğrenciydik. Saygılıydık, tertipliydik,düzenliydik, edepliydik... Biz çünkü  öğrenen öğrencilerdik. İmkanları kısıtlı dönemlerin öğrencileri olsakta hayatın bir anlamı bir değeri vardı ve biz bunu bilmesek bile hissederdik…

''İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir, Sen kendini bilmezsin, İlim ya nice okumaktır'' diyen Yunus Emre'nin dizelerini hatırlayıp ilmin ve teknolojinin çağ atladığını savunduğumuz günümüzden bizde mi  yoksa şuan ki öğrencilerimizde mi sorun var? Ne dersiniz?
Zafer Başa
Özel Necip Fazıl Temel Lisesi
Kurucu/Öğretmen