Hindistan'da hangisine konulan vergi sebebiyle Gandhi'nin başlattığı protesto hareketi sonrası 60 bin kişi hapse atılmıştır?

Cevap: Tuz

Mahatma Gandhi'nin Sivil Mücadele Yöntemi ve tuz Yürüyüşü




Mahatma Gandhi (asıl adı Mohandas Karamçand’dı) ilk şiddetsiz direnişini Hindistan’da değil, bir Hint şirketinde avukat olarak çalışmak üzere 1893’te gittiği Güney Afrika Cumhuriyeti’nde başlatmıştı. Güney Afrika’da sadece Afrikalılara değil Hintlilere de ayrımcılık yapılıyordu. Gandhi, ilk olarak elinde birinci mevki bileti olmasına rağmen üçüncü mevkie geçmediği için trenden atıldı. Daha sonra yoluna at arabası ile devam ederken, Avrupalı bir yolcuya yer açmak için arabanın dışında basamak üzerinde yolculuk etmeyi reddettiği için sürücü tarafından dövüldü. Yolculuğu esnasında bazı otellere alınmamak gibi çeşitli zorluklarla karşı karşıya kaldı. Bir mahkemede hâkim Hindu türbanını çıkarmasını emrettiğinde buna karşı çıktı. Bütün bunlar şiddet içermeyen direniş fikri üzerine düşünmesine neden oldu. 

Gandhi, 1906’da, Güney Afrika Hükümeti, Hint kökenlilerin özel bir kimlik taşımalarını öngören bir kararnameyi kabul edince, 11 Ağustos’ta Johannesburg’da düzenlenen büyük bir protesto gösterisinde ilk kez Satyagraha ilkesine atıfta bulundu ve taraftarlarını şiddet içermeyen eylemlere davet etti. 

Yönetemez hale getirme 

Satyagraha’nın yol haritası şöyleydi: Önce bir haksızlık tespit ediliyor ve onun yasakladığı şey bulunuyordu. Sonra bir grup bu yasağı deliyor ve tutuklanıyordu. Tutuklamalardan sonra Gandhi kitleleri eyleme çağırıyor, çağrıya uyan kitleler yasayı çiğniyor ve tutuklanarak hapse atılıyorlardı. Hapiste de boş durmuyorlar ve açlık grevi yaparak seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Bir süre sonra tutuklu sayısının artması yüzünden hapishaneleri kontrol etmekte zorlanan hükümete yasayı kaldırma çağrısında bulunuluyordu. Hükümet durumun sürdürülemez hale geldiğini görüyor ve yasayı kaldırıyordu. 

Bir hukukçu olan Gandhi bunları yaparken yasalara saygısızlığı hedeflemiyordu. Aksine, her yasağı delişinde, cezalandırılmayı adil buluyor ve hapse girmeyi göze alıyordu. Öte yandan Satyagraha düşüncesinin izleyicileri sadece karşı çıkmayı da hedeflemiyordu. Amaçları karşı çıkarken karşılarındakini de ikna etmekti. 

‘Mahatma’ ve ‘Bapu’ 

Henüz yeterince olgunlaşmamış da olsa, Satyagraha yöntemi işe yaradı ve 1915’te Güney Afrika Hükümeti, Britanya ve Hindistan’ın da baskısıyla, Gandhi ile uzlaşma için masaya oturmak zorunda kaldı. Bu kısmi başarıdan sonra Hindistan’a dönen Gandhi 1918 yılında Bihar Eyaleti’nde aynı yöntemleri izleyerek on binlerce fakir çiftçi, köylü ve serfi örgütleyerek sivil direnişin içine soktu. İngilizler kendisini tutukladı ancak yüz binlerce kişi bu saldırıyı protesto ederek cezaevini sarınca serbest bırakılan Gandhi’ye ‘Bapu’ (Baba) ve ‘Mahatma’ (Yüce Ruhlu) diye seslenilmeye başlanması bundan sonra oldu. 

Gandhi, 1920’de Hindistan Ulusal Kongresi’nin (INC) başkanı oldu ve Britanya’yı Hindistan’ı terk etmeye zorlamak amacıyla ‘İngilizlerle çalışmama’ kampanyası başlattı. Ancak, Amritsar’da düzenlenen bir toplantı sırasında İngiliz polisi silahsız halkın üzerine ateş açarak 400 kişinin ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına neden olunca, fazla kan dökülmesini önlemek için direnişi durdurdu. Ertesi yılki kampanya, İngiliz ürünlerinin boykot edilmesi, hükümet görevlerinde çalışmama, mahkemelerin yetkisini reddetme, çocukları okullara göndermeme şeklinde oldu. Bozgunculukla suçlanan Gandhi, altı yıl hapse mahkûm edildi ancak halkın baskısıyla iki yıl sonra serbest bırakıldı. 

Tuz Yürüyüşü 

1928’de Hindistan’a bir yıl içinde dominyon statüsü verilmesi teklifine İngilizlerin olumlu cevap vermemesi üzerine önce INC, 26 Ocak 1930’da bağımsızlık ilan etti ve 12 Mart 1930’da Gandhi ve 78 yoldaşı (satyagrahis) ünlü Tuz Yürüyüşü’ne başladı. 

Yürüyüşün amacı, 1762 yılında Doğu Hindistan Kumpanyası’nın mirası olan ve yılda 25 milyon pound’luk vergiye kaynaklık eden Tuz Yasası’nı (Britanya’nın tuz tekelini) ihlal etmek için denizden tuz çıkarmaktı. Gandhi, yürüyüşe başlamadan önce Britanya Genel Valisi Lord Irwin’e bir mektup yazmış ve yasanın kaldırılmasını, aksi takdirde şiddet içermeyen bir direniş yapacağını bildirmişti. Ardından da halka “kendinizi yeterince güçlü hissediyorsanız hükümetin işlerini terk edip, bu yürüyüşe katılın” çağrısını yapmıştı. 

Gujarat Eyaleti’nin başkenti Ahmedabad yakınlarındaki Sabarmati Aşram’dan başlayan yürüyüşe yolda binlerce kişi katıldı. Hint Okyanusu kıyısındaki Dandi köyüne kadarki 388 kilometrelik mesafeyi çıplak ayakla 24 günde kat eden 61 yaşındaki Gandhi, 6 Nisan sabahı İngiliz polislerinin şaşkın bakışları arasında denize yürüdü ve çamura karışmış bir topak tuzu avuçlarına alarak tatlı suda yıkayarak ufaladı. Böylece bir Hindu’nun tuz çıkaramayacağına dair Tuz Yasası’nı ihlal etti. Ardından Gandhi’nin çağrısına uyan binlerce köylü deniz kıyılarına akın ederek tuz çıkarmaya başladılar. Gandhi ve 60 bin eylemci hapse atıldı ancak yasa da işlemez hale getirildi. 

Kargaşa yılları 

Bundan sonrası, başarı veya başarısızlık sayılmayacak denli karmaşık. Gandhi, 1934’te kendi yöntemlerini desteklemeyen INC’den ayrılıp Rajkot şehrine yakın bir köye yerleşti. Kendi kendine yeterli olan bir aşram (komün) kurarak basit bir yaşam geçirdi. Keçisinin yününden basit el çıkrığı ile eğirdiği yünlerle ördüğü dhoti adlı basit giysiler giydi. Sadece meyve ile beslenmeye başladı. Hem kişisel arınma hem de protesto amacıyla bazen bir ayı aşan oruçlar tuttu. 

Bu köyden yürüttüğü sayısız şiddetsiz direniş örgütleyen defalarca tutuklanan Gandhi’nin mücadelesi sonunda Britanya Başbakanı ülkeyi ikiye bölme planını resmen açıkladı. Dinsel birlikten yana olan Gandhi İngilizlerin kararını ‘akli trajedi’ olarak tanımlamıştı. Ancak, arka planda bu ayrılığı desteklediği iddia edilerek eleştirildi. 15 Ağustos 1947’de karar uygulamaya konarak, Hindistan ve Pakistan ulus-devletleri kuruldu. 

25 Ocak 1948’de dinî bir törende, bundan sonraki toplantıya, kardeşliğin simgesi olarak, herkesin bir Müslüman’la gelmesini önerince radikal Hindular Gandhi’yi katletmeye karar verdiler. Gandhi, 30 Ocak 1948’de 500 kişinin katıldığı dua etkinliği esnasında Hindu bir gazeteci tarafından üç kurşunla öldürüldü. 

Ondan bize “Cesurca çekilen gerçek acılar, bir taşın kalbini bile yumuşatabilir”, “Adalet, adaletsizlikle elde edilmeye çalışılırsa elde edilen sonucun içinde mutlaka adaletsizlik gömülü olur”, “Uğruna öleceğim çok dava var, ama uğruna öldüreceğim hiçbir dava yok” hepsi birbirinden bilgece sözler kaldı.