Ayhan Bey, yöneticiliğin de verdiği bir duruşla ağır ağabey tavırları sergiliyordu. İşyerinde yönetici olduğu için birçok pozisyonda geçiş üstünlüğüne sahipti. İş ortamındaki geçiş üstünlüğünden sosyal hayatta da yararlanmak istiyordu. Ayhan Bey, bir sabah eşini ve çocuklarını da yanına alarak aracına bindi. Çocuklarını okula bıraktı, eşi Ceyda Hanımı ise çalıştığı özel şirkete kadar götürecekti. Şehrin en işlek caddesinde araç kullanıyordu. Trafik kurallarına uymaya özen gösteriyordu. Trafik ışıklarına, hız limitlerine çok dikkat ederdi. Her şey yolunda giderken eşi Ceyda Hanım, Ayhan Bey'in sözünü bölerek uyardı: ””Ayhan dikkat et! Sağdan gelen araç, deli geliyor. Ceyda Hanım doğru söylüyordu. Sağ taraftan, ara yoldan gelen spor arabadaki genç sürücü, güneş gözlüklerini takmış, aracın camlarını indirmiş, müziği son sesine kadar açmış, ağzında sakız, başını bir aşağıya bir yukarıya sallayarak müziğe eşlik ediyordu. Tali yoldan gelmesine karşılık hızını hiç kesmeden ana caddeye çıkmak üzereydi. Ayhan Bey, deli fişek sürücüyü fark etmişti ama yol kendisinindi. Ana caddeden giderken, ara yoldan gelen araca yol verip, geçiş üstünlüğü sağlayacak değildi ya! Ceyda Hanım, tekrar uyardı. Ama bu defa çığlık attı: ””Ayhan, dur! Bu oğlan bizi öldürecek! ””Gördüm Ceyda. Ama yol bizim. Onun durması lazım. ””Ayhan, sen dur! ””Tamam! ””Ayhaaaaann! Olan olmuştu. Spor arabadaki deli fişek, frene basma gereği bile duymadan Ayhan Bey'in aracına sağ taraftan çok şiddetli bir darbe indirmişti. Darbenin şiddetiyle Ayhan Bey'in aracı orta refüjün üzerinden sekerek yolun diğer tarafına geçmişti. Araç durduğunda Ayhan Bey, şoka girmişti. Ceyda Hanım, araçta sıkışmıştı ve kafası kanıyordu. Daha da önemlisi konuşmuyordu. Ayhan Bey, Ceyda Hanım'a seslendi. Cevap vermeyince bağırmaya başladı. ””Ceyda! Aç gözünü, konuş benimle Ceydaaaa! Kaza yapan araçların etrafını meraklı kalabalık çevrelemişti. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Spor arabada ve genç sürücüde ciddi bir hasar yoktu. Genç sürücü, kazanın şokunu atlattıktan sonra babasını aradı: ””Baba! Kaza yaptım. Adamın biri önüme çıktı. Çekilmedi, ben de vurdum. Burada işler karışmadan çabuk gel! Ayhan Bey, çevredeki insanlardan yardım istiyordu: ””Doktor”¦ Ambulans”¦ Yardım edin, lütfen! Ambulans geldikten sonra Ceyda Hanım gözlerini açtı ama gövdesi ve bacakları arabada sıkışmıştı. Çarpmanın şiddeti ile çocuklar camlardan dışarıya savrulmuşlardı. İtfaiyenin yardımıyla Ceyda Hanım, sıkıştığı yerden çıkartıldı. Çocuklarda ciddi bir durum söz konusu değildi. Lakin Ceyda Hanım, hayati tehlikeyi atlattıktan sonra anlaşıldı ki, belden aşağısını hissetmiyordu. Felç olmuştu. Omurilik bölgesindeki sinirler ciddi hasar görmüştü. Genç sürücü, babasının yardımıyla olayı ucuz atlatmıştı. Ekonomik yönden zaten problem yaşamadıkları için yaraladığı kişilere tazminat ödemiş ve olay kapanmıştı. Oysa Ceyda Hanım, bir ömür tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuştu. Ayhan Bey'in gözüne her baktığında: ””Dur dediğimde neden durmadın? Diye sorguluyordu adeta. Ayhan Bey ise: ””Ama ben haklıydım! Şeklinde yanıt veriyordu, itiraz eden gözlerle. Aile eğitim seminerlerinde, evliliği bir anlamda trafik içerisinde araç kullanmaya benzetiyorum. Ve yukarıda kurguladığım olayı anlatıyorum ailelere. Sonra soruyorum çiftlere: ””Başınıza bir iş geldikten sonra, bir evlilik kazası, bir boşanma hadisesi yaşadıktan sonra, “Ben haklıydım deseniz ne olur? Sen haklıydın deseniz ne olur?” Önemli olan kaza yaşadıktan sonra tamir etmek, çözüm üretmek değildir. Önemli olan, kaza yapmamaktır. Her zaman haklı olmak, bizi doğru sonuca götürmez. Bazen haklı olduğumuz durumlarda da alttan almasını bilmeliyiz. Yani biraz esnek olmalıyız. Kendimizi, eşimizi, ilişkimizi gerdiğimiz zaman, bu gerilimden sadece karşı taraf zarar görmez. Belki zararın en büyüğü bize dokunur. Hatta bazen yakınlarımızın zarar görmesi, kendimizin zarar gördüğünden daha çok canımızı acıtabilir. Bütün bunlar kadar ve bunlardan daha önemli olan bir ayrıntı ise geri dönüşü olmayan hüzünlü bir yola girmek, telafisi mümkün olmayan zararlar oluşmasına sebebiyet vermektir. En kötüsü ise “ben haklıydım” diye hala savunma mekanizmalarını canlı tutmaya çalışmaktır. Not: Bu yazı, Genç Gelişim Dergisi'nin Ağustos 2011 sayısında yayınlanmıştır.