Her kayıt dönemi başlamadan önce, müdür yardımcıları olarak aşır okumuyorduk ama iyi bir Euzübesmele çekiyor ve tartışmasız geçmesi için dua ediyorduk. Çünkü farklı ruh halindeki öğrenci velileriyle karşılaşılmasının yanı sıra bizim ruh halimiz de her zaman aynı olamıyordu. Toplam Kalite yönetiminde çokça üzerinde durulan müşteri memnuniyeti ve her esnafının ana prensiplerinden olan müşteri her zaman haklıdır prensibi gibi biz idareciler tarafından da öğrenci velisinin her zaman haklı olduğu kabul edilmeye çalışıldığı için mide ülserine yakalanma, idarenin haklı olduğunu düşünüp bazen de ona göre hareket edecek olunursa da uyarılara muhatap olma durumuyla karşı karşıya kalınıyordu. Eskide kalmış olan ve istisna kabilinde az da olsa günümüzde de rastlanabilen klasik devlet memurluğu zihniyetinin hâlâ devam ettiğini düşünen bazı vatandaşımız işlerinin daha çabuklaşması ve kısa zamanda sonuçlanması için, devir ve dönem ne olursa olsun fark etmeyen bir anlayış da iktidar olan siyasi partinin ya il/merkez ilçe başkan ya da yönetim kurulundan birisinin gönderdiği sözleriyle konuşmaya başlamaları idi. Biz de, keşke onları rahatsız etmeden direk okula gelseydiniz biz sizin mevzuata uygun olan ve imkânlar ölçüsünde olan talebinizi mutlaka yerine getirirdik deyip işimizi yapıyorduk. Çünkü bizim görevimiz, yetkimiz dâhilinde ve imkânlar ölçüsünde vatandaşlarımızın taleplerini yerine getirmede kolaylık sağlamak ve şahsımızda okulumuza/Milli Eğitime ve Devletimize olan sempatisini ve güvenini daha da arttırmaktır. Devletimiz bize her ay maaş/ücreti bu görevimizi yerine getirmemiz/getirdiğimiz için ödemektedir. Her kamu görevlisi olan çalışanımızda aldığını helal ettirme prensibinden hareket etmektedir. Okulda fotokopi makinesi var ve harıl harıl çalışıyor. Öğretmen ve öğrencilerin fotokopi çekimlerini Santrale de bakan Emine Hanım kardeşimiz yürütüyor. İstisnalar dışında mesai saati bitince okuldan ayrılıyor ama okul devam ediyor. Bazen kendisi varken sakin olan ortam gidince birden kalabalıklaşıyordu. O zaman B planı devreye giriyor ve tabii ki idareci olarak müsait olanımız koşuyoruz fotokopiye. Öğrencilere sorardım nasıl fark ettiniz Emine Hanımın gittiğini de böyle yoğunlaştınız diye gülüşüyoruz tabii”¦ Aynı odayı paylaştığımız ve kendisinden örnek aldığım çok özellikleri olan ama en çok sabır ve tevazuu öğrendiğim müdür başyardımcımız Mustafa Polat Abi'nin (Allah hayırlı uzun ömür versin) anne babası yaşıyorlar. Kendisi aradığı gibi bazen Teyze de Mustafa abiyi arıyor ve görüşüyorlardı. Kıskanmıyordum ama gıpta ediyordum o muhabbetlerine. Çünkü benim anam yıllar önce rahmetli olmuştu. Bir gün odadaki paralel olan dâhili telefonumuz çaldı. Tesadüfen ben açtım Emine Hanım “Mustafa Bey anneniz telefonda” demez mi? Ben bir tuhaf oldum ve hemen kendimi toparlayarak esprili bir şekilde kendisine “siz ahretle görüştürebiliyor musunuz?” dedim ve gülüşmelerden sonra telefonu Mustafa abi aldı ve her zamanki gibi annesiyle görüştüler. Kahramanmaraş ilimiz batı illerinde, doğunun veya güney doğunun bir ucunda ve 30-40 bin nüfuslu hala kerpiç duvarlı-toprak damlı evlerden oluşan küçük bir Anadolu şehri olarak tahayyül edilmekte olduğu ilk defa gelenlerden öğreniyoruz. Buna ülke çapında hala provoke edilmeye devam edilen Maraş Olayları da, hak etmediği imajına olumsuz bir katkı sağlamaktadır. Tabii gelip görenler, gezme fırsatı bulanlar öyle olmadığı hatta yaşanacak bir şehir olduğunu öğreniyorlar ama ilk intiba çok önemlidir. Soyadını hatırlayamadığım ve Aydınlı Mine Hanım diye çok hanımcık bir resim öğretmenimiz göreve başlamıştı. İki yıl sonra da yüksek lisans sınavını kazanarak İzmir'e atandı. Mine hanımın emekli öğretmen olan annesi de ziyarete gelmişti ve bir gün sohbet sırasında ilk atama döneminde yaşadıklarını anlatıyordu. Mine hanımın ilk ataması ilimize çıkınca, ilimize karşı olan önyargılarından dolayı hemen istifa edeyim demiş. Annesi de doğu illerine önceden hiç gelmediği için gel gidelim Maraş'ı görelim orada istifa edersin, hiç mi bari sayende Maraş'ı görürüz demiş ve kızını ikna edince birlikte yola çıkmışlar ve Nurdağı'na gelince incir ağaçların görmüşler ve memleketlerindeki ağaçları görünce biraz teselli olmuşlar. Şekeroba-Beyoğlu derken zeytin ağaçları ve Türkoğlu'nun oralarda pamuk tarlalarını görünce daha rahatlamış olduklarını ve en azından iklim yönünden bir yabancılık çekilmeyeceğini anlatıyordu ki Hoca Hanım hemen devreye girip “Hocam Kılılı'ya varınca bir de baktım ki Maraş'ta apartmanlar var.” demez mi? Yani neredeyse, Maraş'ta apartman göreceklerini bile beklemiyorlar”¦ Bu hoca hanım İzmir'e atandıktan sonra iki defa da okulumuza ziyarete gelmişti. Bir edebiyat dersi öğretmenimiz vardı. Bedia Hoca Hanım kendisi Balıkesirli idi. Eş durumundan Maraşlı idi. Çok cana yakın ve yardım sever bir kardeşimizdi. Yazdığım bir şiir olursa kendisine götürüp bir not verir misiniz diyordum. O da kontrol edilmesini anlıyor ve düzeltilmesi gereken yerleri düzeltmem için telkinde bulunuyordu. Okulda görevli öğretmen ve diğer çalışanlarla olduğu gibi öğrencilerde kendisini çok seviyorlardı. Zaman oldu eşi Mehmet Bey, önce yüksek lisans yaparken üniversiteye geçti, daha sonra da mastır için şartlar gereğince Balıkesir Üniversitesine geçti. İşte olan bizim okula oldu ve Hoca Hanım da eş durumundan Balıkesir'e atandı. Okuldaki öğrenci, öğretmen hepimiz bu ayrılığa üzüldük ama yapılacak bir şey yoktu. O günlerin duygu yoğunluğu ile yazmış olduğum ve kendisine kontrol ettiremediğim şiirimi rulo yapıp bir kurdele ile bağlı olarak çekmecemde bekletiyordum. Görevden ayrılacağı gün idare odamıza gelmişti. Bildik cümlelerle konuya girdi ve helallik istedi. Ben de kendisine, herkes gibi çikolata yerine böyle bir hediye hazırladım diyerek çekmecemdeki aşağıda sizlerin beğeninize sunduğum şiirimi takdim ettim. Aldı okudu ve duygulandı. Sonraki yıllarda ilimize geldiklerinde beyiyle daireye ziyaretimize de gelmişlerdi. Evet, Atatürk Kız Lisesi, İdaresi- öğretmeni-öğrencisi-velisi-memur ve diğer personeli ile böyle kardeşlik ve dostlukların paylaşıldığı bir okuldu ve zamanında buna benzer çok güzellikler yaşanmıştı. Allah hayırlı sebeplerle tekrar tekrar karşılaştırsın inşallah. İdrak etmekte olduğumuz Ramazan Ayı'nızı tebrik ediyor İslam Alemi'ne ve tüm insanlığa barış, huzur, bereket ve hayırlar getirmesini yüce Allah'tan diliyorum. GÜLE GÜLE HOCAHANIM Bir hoca hanım vardı okulumuzda, Gülünce, rahatlatırdı sizleri Bir kardeş gibi, bir abla gibi. Öğrencileri de etrafını sarardı Teneffüslerde, Demek ki onlar da severlermiş. Kâğıda bir çizgi çizip nasıl? Diye yanına varsanız, Çok güzel olduğunu söyler, ve Sizi, doğru çizmeye teşvik ederdi. Bir yazı yazsanız sizi, yazar; Basit bir dörtlük yazsanız, Yine sizi, şair ilan ederdi. Hem de tebriklere boğarak... Balıkesir'liymiş garibim Maraş gelini Ama yerlisi olmuştu iyiliğiyle. Kader bu, işte ayrılıyor Maraş'tan Kendi de üzgün. Hem de gözler buğulu, Bazen de yaşlı. Tek gelmişti Maraş'a, ama tek gitmiyor. Yanında çocukları var, Birde iç güveyisi oldu “Bizim Mêemet Bey”i var. Bu okuldan nice arkadaşlar gitti Hepsinin ayrılığına katlandık öyle, Sizin de ayrılığınıza katlanacağız, Hoca hanım... Bu işte bir hîle olduğunu Düşünmek istemiyoruz. Değil mi Hoca hanım?.. Güle güle gidin ... Uğurlar ola, uğurlu ola... Tekrar görüşmek istiyoruz, Hayırlı sebeplerle diyoruz Hoca hanım. Güle güle...