Bediüzzaman'ın 1911 de Şam Camiül Emevideki hutbede asrın altı hastalığından ve bu hastalıkların çarelerinden bir demetle üstad ”˜ın “ Akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde Kur-an hükmedecektir.” Sözleriyle önce muhabbeti tesis ettirmemiz gerektiği, nasıl camideki cemaat tek saf ve tek yürek olduğu ve bu halkayı genişletip dünya mescidine taşıdığımızda müminlerin tek saf ve tek yürek olması gibi bu birlikteliği yakaladığımız ölçüde ittihadı islamın temin edileceğini ifade etti. Bediüzzaman'ın müceddit aynı zamanda müçtehid olduğunu ve “ Bu zamanın en mühim farz vazifesi ittihadı islamdır.” Bu iddianın sebebi devletlerin tek bayrak gibi birleşmesi olmadığı bütün müminlerin kalplerinin ittihadı olduğu bununda kabe nin mihrab olduğu onunda imamı Peyğamberimiz A.S.M. olduğu ve bizlerde onun arkasında namaza durmakla onun halkasına dahil olacağımızı ve tüm cemaatlerin de bu halkanın bir tanesi olduğu gerçeğini hayatımıza uyguladığımız ölçüde bu ittihadın sağlanacağını söyledi. Bu zamanda ittihadı islamın söz konusu olması için Kur-an'ın anlaşılması ve anlatılmasına ihtiyaç olduğu, bununda dalga dalga yayılması gerektiğini aynı futbolda Meksika dalgası gibi bir tarafdan başlayıp dalga şeklinde yayılması ğibi dünyayı da bir insan gibi düşündüğümüzde içerisindeki bir müminin Allahü Ekber sadasıyla başlayan dalga dünyamızı çınlatacak ve dalgalandıraçaktır. Kalplerin ittihat ettirilmesi gerektiği farklılıklarımızı anlayıp farklılıklarımızı abartmayarak muhabbeti tesis ederek, ön yargıları kaldırarak İslam toplumlarının batı ile ilğili ilişkilerini tesis etmek, medeniyetler çatışmasının dünyanın sonunu getirecegini batıdan alınacaklar var verilecekler var olduğunu bunuda Bediüzzaman ın tesbit ettiği ölçüde uygulaya bilmek batının teknik ve sosyal ilişkilerdeki ve devlet yönetimi kuvvetler ayrılığı idari mülk hususu v.b. konularda diyalog, aslında kuvvetler ayrılığının islamda olduğu adaleti mahza ve dört halife devri buna en güzel örnek olduğu, özgürlük ve hürriyeti hangi anlamda kabüllendiğimize bağlı olduğu, bunu ne kadar tesis edmede acele ettiğimiz ölçüde bunun da yolunun ilim ve dua vasıtasıyla bulunacağını bilmek olduğunu ifade etti. Son zamandaki İslam ülkelerindeki olaylar hususunda güzel neticelerin ve mesafelerin alınacağını bununda kolay olmayacağını, onların hürriyet diye sokaklara dökülüp isyanlarının ekmek kavgası olmadığı bir geçiş süreci yaşandığı bizde bile bu sürenin bugünkü şekle gelmesinde çok yılların ve karanlık dönemlerin geçtiğini kolay olmadığını fakat Bediüzzamanın müjdelerinin habercisi olduğunu ifade etti. Evet tüm bunlar Üsdat'ın, İslâm düşünce dünyası ve İslâm tarihinde yeni ufuklar açacak özgün görüşlere sahip olduğunu gösteriyor.Çünkü Üsdat 80 küsür yıllık hayatında Dinin siyasetin oyuncağı değil, siyasetin dine hizmet ettirilmesi hususunu, kesin hatlarla ön plana çıkarmış. Demokrasi, hak ve hürriyet kavramlarına özgün tanımlamalar ve açılımlar getirmiş. Asr-ı Saadet yaşayış ve hizmet modelini asrımıza taşımış. Dinler arası diyalog yaklaşımına, kabul edilebilir farklı bir boyut kazandırmış. Kur'ân'ın asrımıza bakan yorumuyla pozitif bilim ve din ilimlerini barıştırmış. Felsefenin insanlığa faydalı olan kısımlarını kabul ve felsefenin Kur'ân'ın emrinde olması gerektiği şeklinde bir yaklaşım getirerek, Doğu ile Batı uzlaşmasına büyük katkı sağlamış. Risâle-i Nurla yepyeni bir mantık ve mantalite ortaya koymuş, insanlığın evrensel birliğinin mayası olabilecek müşterek noktaları öne çıkarmıştır. “ Ben acele ettim kışta geldim. Sizler Cennet-asa bir baharda geleceksiniz.” Diyerek Risale-i Nurlarda bu müjdelerin tüm şartlarını hazırlayan “ASRIN DOKTORUNUN” mesajlarını zihinlerinize havale ediyorum.