Kasım, iki senedir memleketi Kırşehir'e gidememişti. Sıla özlemi, içinde ateşten bir kor olmuştu. Memlekete gitmek için kesin kararını verdi ve günler öncesinden yol hazırlığına başladı. Eşi Sema ile birlikte alışveriş yaptılar. Çocukları Harun, Hakan ve Hande ile birlikte Türkiye'ye gidecekleri günleri saymaya başladılar. Sonunda bütün hazırlıklar tamamlandı ve güzel bir temmuz sabahı Duesseldorf'tan Türkiye'ye doğru yola çıktılar. İki bin kilometreden fazla yol gitmek zorundaydılar. Kasım, ailesiyle birlikte özel otomobilleriyle memlekete doğru heyecanla ama dikkatle yol alıyordu. Avusturya, Hırvatistan, Romanya, Bulgaristan derken Türkiye'ye giriş yaptılar. Kapıkule'den içeriye girdiklerinde, Türk topraklarında olmanın mutluluğunu yaşıyorlardı. İstanbul'a vardıklarında akşam olmak üzereydi. Mola verip bir şeyler yiyip içtiler. Babasını arayarak, İstanbul'da olduklarını bildirdi. Kırşehir'e varmak için sabırsızlanıyorlardı. Ailece arabaya binerek “-Ver elini Kırşehir!” dediler. Gece boyunca dinlenmeden araba kullandı Kasım. Eşi Sema'nın dinlenme önerilerini de dikkate almadı. Çocuklar, uykuya dalmışlardı. Aslında Kasım'ın da gözleri uykusuzluktan kapanmak üzereydi ama bir an evvel baba ocağına varmak istiyordu. Babası Necati, sabah namazına kalktığında oğlunun, nerelerde olduğunu merak etmişti. Telefonu eline aldı ve gözlüğünü gözüne taktı. Listeden Kasım'ın numarasını bularak çevirmeye başladı. Biraz bekledikten sonra telefon çalmaya başladı. Bir iki defa çaldıktan sonra Kasım'ın sesini duydu: -Efendim baba! -Neredesiniz oğlum? Merak ettim. -Çok yaklaştık baba. Bir saate oradayız. -Tamam oğlum, dikkatli gelin. -Tamam babacığım görüşürüz. Bir saatlik yol kalmıştı ama Kasım'ın gözleri uykusuzluktan kapanmak üzereydi. Uzaklardan ezan sesi duyuluyordu. Ezan sesi, Kasım'a adeta ninni gibi geliyordu. Gözlerinin kapandığını hissetmedi bile. Çok gürültülü bir korna sesi ile gözlerini açtı. Karşısında koca bir tır vardı. Korna sesi, tırdan geliyordu. Yapacak bir şey yoktu. Kırşehir, güne siren sesleri ile uyanmıştı. Bir yandan ambulanslar, diğer yandan trafik ekipleri sürekli siren çalıyorlardı. Olağanüstü bir koşuşturmaca vardı. Necati, sabah namazını kılıp camiden eve giderken çok heyecanlıydı. Oğlu Kasım, eve gelmişti belki de. Eve yaklaştığında evin önündeki kalabalığı görünce şaşırdı. Neler olduğunu anlamadan eşi Hatice'nin çığlığını duydu: -Kasıııım! Oğluuum! Yiğidiiiiiim! Necati, beyninden vurulmuşa döndü. Anlamıştı. Ama kabullenmedi. Hani on dakika kalmıştı? Hani gelmek üzereydi? Ajanslar, son dakika haberi olarak acı bir trafik kazası duyuruyorlardı: Trafik canavarı, gurbetçi bir aileyi yok etti. Kırşehir yakınlarında karşı şeride geçen otomobilde bulunan Kasım, Sema, Hakan, Harun ve Hande Yenilir, tırın altında kalarak hayatını kaybetti. Kazaya uykusuzluk ve yorgunluğun sebep olduğu bildirildi. Yaşamı, uzun bir yolculuk olarak düşünürsek bireysel anlamda çıkış noktalarımız ve hedeflerimiz farklı olabilir ama hepimiz bir yolda yürüyoruz. Bir yerlere ulaşmayı hedefliyoruz. Hedefe ulaşmak adına ortaya koyduğumuz yöntemlerin farklı olması da çok doğaldır. Hedeflerimize ulaşmak üzere çıktığımız yolculukta, azim, kararlılık ve sabır en kıymetli yol arkadaşlarımız olmalıdır. Yola çıkmak kadar, yolculuğun keyfini çıkarmak da güzeldir. Ama asıl güzellik bu yolculuğu başarı ile tamamlayabilmektir. Tıpkı büyük maraton koşucularının bitiş çizgisine varmadan yarışı bitiremedikleri gibi yolculuğu neticelendirmeden de hedeflerimize ulaşmış sayılmayız. Bir çok güzergâh belirleyip her yola çıkışımızda yarı yoldan dönmektense isabetli bir güzergah belirleyerek sonuna kadar devam etmek sağlıklı bir seçim olacaktır. Yazara mesaj: [email protected] www.yusufyesilkaya.com Not: Bu yazı; www.yusufyesilkaya.com , www.dinahlak.com , www.haber46.com.tr , www.gelisimbahcesi.com ve www.gencgelisim.com web sitelerinde eş zamanlı olarak yayınlanmaktadır.