Bir dönem sinema dünyasında gündemi bir hayli meşgul etmişti ve seyreden seyirci sayısı da bir hayli yüksekti. Buna binaen aynı filmin ikinci bölümü de yapıldı. Birinci filmde yalnız olan ve yaşadığı doğal çevresinde tek kalan erkek mamut'a ikinci bölümde, dişi bir mamut karakterinde bir canlı daha eklediler. İkinci mamut; keseli sıçanlarla birlikte yaşayan biridir. Her ne kadar keseli sıçanlara göre kat be kat iri bedene sahip olsa da davranışları tamamen keseli sıçanların aynısıdır. Bu aileyi haddinden fazla korkutan en büyük düşman ise, gökyüzünde uçan yırtıcı kuşlardır. Bu kuşları havada gördükleri zaman yapabildikleri tek şey kokudan sırt üstü düşüp uzun süre kendilerine gelememeleridir. Tabi bu keseli sıçanlara has bir özellik iken, koca gövdesine rağmen ailenin ortaya koyduğu tepkiselliği, aynen yaşayan koca mamut ta kendisini yere atarak uzun süre kendine gelememesi tüm seyircilerin herhalde en çok güldüğü sahne olmuştur. Erkek mamut'un büyük bir mücadele ortaya koyarak, dişi mamut'un keseli sıçan olmadığını anlatması ve kabullendirmesi bir hayli zor olmuştu.

Allah aşkına birileri bizim kim olduğumuzu anlasın gayri. Bu ülkede yaşayan insanlar, eğer kendilerini her türlü duygudan müstağni görüp sadece Türk olduğunu kabul etse; Anadolu dan başlayıp, Kafkaslardan uzanarak Çin' in üst kısmında kalan Doğu Türkistan a kadar olan coğrafyada yaklaşık üçyüz milyondan fazla Türk insanının yürek çırpıntısını hisseder. Eğer bunu hissetmezse bu büyük bir eksiklik ve de hata olur. Buna birde İslam kimliği eklenecek olursa, sadece devlet olarak kabullensek, Batı da Bosna Hersek'ten başlayarak Doğu da Hindistan, Malezya, Singapur'a kadar uzanan büyük bir coğrafya da yaklaşık bir buçuk milyarlık bir Müslüman toplulukla birlikte yüreklerde atan kalbin sesini duymamak kabil mi? Bu kadar geniş bir coğrafyayı ve nüfusu görmemezlikten gelmek için insanın amiyane tabirle ”˜aklını peynir ekmekle yemesi' değil de nedir? Birileri bize izah etsin ne olur.Hafıza dünyamıza uzun yıllar korku dağları oluşturan güruh, bilmem hala bu toplumun içinde kafası dik olarak nasıl yaşar ya da destek bulur, ne olur birileri bize anlatsın. Yoksa kafamızın içindeki beynimiz infilak edecek, infilak. Bir zamanlar Erzurum' da yaşadığım yıllarda, içi boşalmış ve yıkılıp kendi içinde onlarca devletçik haline gelen Rusya' dan bahsedilirken;' Kızılordu dimdik ayaktadır ve gücünü de elinde tutuyor' zihniyetinin taraftar bulması bizim hangi psikolojik alt yapı eksikliğimizin tezahürü olduğunu birileri bize izah etsin istiyorum. Kaldı ki o dönemde Kızılordu nun komutanlarına ait , omuzları ve göğüs bölgesi yıldız ve nişanlarla dolu askeri elbiseleri, halkın ”˜Rus Pazarı' olarak adlandırdığı pazarlarda yerlerde ayaklar altına serilerek çok düşük paralarla alınıp satılıyordu. Asırlar boyu, yaklaşık yirmi dört milyon kilometre kare alan içinde hüküm sürmüş ve tüm dünyaya liderlik yapanlar biz değil mi idik? Topraklarımıza dâhil olmayıp ama bize sevgi saygılarını ifade eden toplumların ve devletlerin varlığını ne çabuk unuttuk.

Sadece körfez krizinde, Irak' ın kuzeyine Amerikan askerlerinin geçişine çıkmayan izinle hangi korku duvarlarını yıktığımızı neden anlamak istemiyoruz ki? Bizden birinin ilk defa ”˜belki de dünyada ilk defa' İsrail devlet başkanının gözlerinin içine bakarak yaptıkları katliam ve zulmü haykırdığı ”˜ONE MİNUTES' , Türkçe ifadesi ”˜BİR DAKİKA' sözü karşısında donup kalan katil İsrail Devlet yetkililerinin taş kesilmesini hepimiz izlemedik mi? İsrail'den henüz bir cevap gelmeden, içimizdeki akil konumda olduklarını zannedenlerin tepki göstermelerini, kullanılan üslubun yanlış olduğunu ve diplomatik nezaketsizlik olduğunu söyleyenlerin hangi ruh halini yaşadıklarını ne olur birileri bana anlatsın artık. Yine bizi, geçmişten bu yana davet ettiklerinde, yarım saatlik süreyi yeterli gören, konuşmalarında da sürekli istek cümlelerini kullanma alışkanlığını adet haline getiren Beyaz Saray yetkilileri, özellikle dış ilişkilerimizde sürdürülen şahsiyetli ve onurlu politikalarla, duyguların paylaşılması ile bu sürenin iki saatten fazla sürmesinin bizim adımıza başarı olduğunu, Obamanın kullandığı şu sözler açıklamaya yetmiyor mu?

˜MEĞER SİZLERLE KONUŞACAĞIMIZ NE ÇOK KONU VARMIŞ.' Sadece dinlemeyi değil de yönlendirmeyi yapabilen kişiliğimizin ön plana çıkmış olması, bizleri onurlandırmayıp ta ne yapacaktı? ”˜Benim için Davos bitmiştir' kararlığının devam etmesi güzel bir adım değil de nedir ha? Son zamanlarda İHH İnsani Yardım Vakfının da aktif rol alarak gündeme getirdiği Gazze olaylarında yaşanan insanlık dramı, Sayın Başbakanımız tarafından da sürekli olarak dillendirilmesi ve Kurtlar Vadisi adlı dizide de ele alınarak işlenen katliam sahnelerinin bahane edilerek konsolosumuzun zor durumda bırakılmasını hep beraber yaşamıyor muyuz? Bu olay karşısında başta Cumhurbaşkanımız ve diğer yetkililerimiz olmak üzere, İsrail e karşı alınan tavır doğru bir tavır değil de nedir? İsrail in kurulduğundan bu güne ömründe ilk defa özür dilediğini görmemezlikten kim gelebilir ki? Yıllardan beri dinlenmeye çekilmiş bir milletin top yekün kendine çeki düzen vererek, ayağa kalkma zamanı gelmiştir ve de geç bile kalınmıştır. Son zamanlarda atılan adımlar, bizlere şunları yeniden hatırlatmıştır ki, kendimize korku tünelleri üretmenin modası geçmiştir. Ve yine diyoruz ki: Yalnızca inananlar kardeştir ve hakiki imana da sahip olanlar kâinata meydan okumasını bilirler. O halde varlığımızın ve gücümüzün farkına varılması için tüm dünyaya haykırmalıyız: ONE MİNUTUS! BİR DAKİKA!