Özellikle Kurtuluş Savaşı için büyük bir hakikati ifade eder. Kurtuluş Savaşı'nda halkımız canıyla malıyla savaşı kazandı. Ondan sonra herkes işinin başına döndü. Köylü tarlasının başına, esnaf dükkânın başına gitti. Millet adına bir heyet Lozan'da masa başına oturdu. Masa başına oturdu da, Milletin hakkını gereği şekilde savundu mu? Maalesef acı gerçek şu ki, Kurtuluş Savaşı'nda kazandık, Lozan'da kaybettik. Bu kaybedişi şimdi daha çok anlıyoruz. Lozan'ın bir hezimet olduğunu bize dayatılan sınırlardan anlıyoruz. Yurdumuzun haritada şeklini gözünüzün önüne getirin, dikdörtgen gibidir. Dört köşesinde sınır yönünden içimizi inciten ve kabullenmekte zorlandığımız bir harita bu. Misak-ı Milli'nin Ülkemizin dört köşesinde de gerçekleşmediğini gösteren bir haritadır bu. Ülkemizin güney doğu sınırında Musul ve Kerkük, kuzey sınırında Batum, batı sınırında Batı Trakya ve güney batısında ise On İki Adalar Misak-ı Milli'de bir hedef olarak belirlendiği hâlde, Lozan'da dışarıda bırakılmıştır. İşte bu nedenle bu harita içimiz acıtır ve kabullenmekte zorlanırız. Niye kabullenmekte zorlanıyoruz? Birincisi hakkımız elden gittiği için kabullenemiyoruz. İkincisi de bu sınırlarda hâlen mesele yaşadığımız ve geleceğimize ilişkin tehdit yaşadığımız için bu sınırları kabullenmiyoruz. On İki Adalar'ın Yunanistan'da olması bir tehdittir. Batı Trakya'nın Yunanistan'da olması bir büyük meseledir. Batum aynı şekilde bizim olması gerektiği hâlde dışarıda bırakılmıştır. Bunlar şu an pek gün yüzüne çıkmayan meselelerdir. Tabi, güncel olarak en büyük mesele Ülkemize yöneltilen bölücü terör örgütü ve bu örgütün yuvalandığı Kuzey Irak'tır. Bu tehdit de, güneydoğu sınırının, daha doğrusu İran, Irak ve Türkiye Üçgeninde kalan o bölgedeki sınırın aleyhimize çizilmesinden kaynaklanmaktadır. Sınır mevcut şekliyle değil de, Kuzey Irak'ın tam içerisinden ve dağlık kesimden değil ovalardan geçirilseydi, bölücü terör faaliyetleri bu denli ölçüsüz ve fazla olabilir miydi? Elbette olamazdı. Musul ve Kerkük masa başında kaybedilmeseydi, bölücü terör örgütü bu denli pervasız bir şekilde hareket edebilir miydi? Elbette hayır. İran, Türkiye ve Irak üçgeninde, bölgenin en dağlık yerinde ve savunulması en zor o bölgede sırf İngiltere'nin dayatmasıyla bu sınır geçirilmiştir. Bu sınırı korumak nerdeyse imkânsız. Bu sınır Kuzey Irak'ın içinden ve ovalardan geçirilmeliydi. Bu sınırın bu yerlerden geçirilmesine hangi akıl, hangi vicdan razı oldu? Lozan'daki bizim heyette yer alan kişiler, Musul, Kerkük ve Süleymaniye, neden bizim değil diye sormadılar? Bu yerler burnumuzun dibinde değil mi? Musul ve Kerkük halkının, Süleymaniye'deki halkın Anadolu'daki halktan ne farkı var? Bunu o zamanki heyettekiler niye sormadılar? Bunu anlamak mümkün değil! Musul, Kerkük, ve Süleymaniye'yi Irak'a bırakanlar, bugünkü terörün tohumu atanlardır. Bunlar, İngiltere'si, Fransa'sı, ABD'si ile emperyalist güçlerdir. Petrol ve diğer çıkarlar nedeniyle Ülkemize bu sorunu bırakmıştır emperyalist batılı güçler. Kuzey Irak'taki bize ait olan bu yerlerin petrol ve diğer çıkarlardan dolayı sınırlarımızın dışında bırakılmasını düşündükçe için için yanar ve mahzun olurum. Lozan'da kaybettiğimiz ve Misak-ı Milli sınırları dışında bırakılan diğer yerlere de yanarım, içimde sızı duyarım. Batı Trakya'daki halkın Anadolu'daki halktan ne farkı var? Ben Batı Trakya'daki halkı gördüğüm zaman TV'lerde, çok hüzünlenirim. Çünkü gözümün önüne Osmanlı gelir. Batı Trakya eşittir Anadolu'nun ta kendisidir. Onlar da Osmanlı biz de Osmanlıyız. Biz de Anadoluyuz, Batı Trakya da. Gel gör ki, Batı Trakya'yı Yunan'a teslim etmişiz. Ah 12 Adalar ah! Elimizi uzatsak, Midilli'ye, Sakız'a uzanır ve değer. Bu adaları nasıl verdik? Bu adalar neden bizim değil? Bu soruların cevapları da zor Kardeşim zor! Ah Batum ah. Seni de Lozan'da o zamanki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine bırakmışlar. (Şimdi Batum Gürcistan'a ait) Halbuki halkıyla, tarihiyle, kültürüyle, geçmişiyle bir Anadolu şehridir Batum. O da elden çıkarılmıştır Lozan'da. Evet, Ülkemiz için zorla kabul ettirilen bu haritadaki dört köşedeki dört mesele istikbalimizi tehlikeye atıyor. Şu an en büyük mesele Kuzey Irak'tan geliyor. Yarın diğer yerlerden mesele ve tehdit yaşamayacağız ne malum! Bu sınırlar içimize sinmiyor ve bizleri üzüyor. Son sözü, Şairimiz Abdurrahim Karakoç'a bırakalım. O da bizim gibi dertlidir bu hususta. “Ellerin yurdunda çiçek açarken Bizim İl'e kar geliyor gardaşım. Bu hududu kimler çizmiş gönlüme? Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.