Akka tukka, hopla zıpla, oturmuş koltuğa. Kapıya da üç sekreter koymuş, ikisi kadın, birisi erkekmiş. İçeriye de kuş uçurtmuyormuş yani. Eskiden beri tanıdığı ziyaretine gelmiş. Sekreter hemen dur pozisyonuna geçmiş ve durdurmuş. Ziyaretçi, elindeki 1 kutu baklava ile kapıda beklerken, “ismimi söyleyin beni içeri alır, kırk yıllık dostum” demiş. Öyle de olmuş. Tabi, kapıda bir yarım saat kadar beklemiş. Neyse, bizim Müsteşar, kırk yıllık dostunu içeri almış, amma, kafasında da kırk tilki ile düşüm düşüm düşünüyormuş. “Bu adam neden geldi acaba” diye düşüm düşüm düşünmüş. Kalas Müsteşarın Arkadaşı içeri girmiş. 1 kutu baklavayı bir kenara bıraktıktan sonra, Müsteşar elini uzatmış. Müsteşar elini uzatmış uzatmasına da, Arkadaşı sarılma pozisyonuna geçememiş. Müsteşarın eli-kolu, aynı bir kalas gibi, sert bir şekilde Arkadaşını engelleme pozisyonundaymış. İşte bu yüzden “kalas Müsteşar” diyoruz. Yoksa başka bir kötü niyetimiz yok. 40 yıllık dostuyla sert bir şekilde ve geri iterek tokalaşan, olsa olsa ancak “kalas” olur. Neyse, Arkadaşı mesajı almış ve “ooooooo sen Müsteşar olmamışsın, sen Müsteşiiiiiiiiiiiiir olmuşsun” diye sözlü olarak bir karşı hamle yapmış, ancak kalas Müsteşar burada da kalaslığını göstermiş ve “pis pis sırıtmış.” Arkadaşı da, “bazı insanlar makama şeref verirler, bazıları da, makamdan şeref alırlar, sen ikinci gruptakilerdensin” diyerek kalas Müsteşarın odasını terk etmiş. Evet, bu olay, bundan 10-15 sene önce mi yaşanmış, 20-25 sene önce mi yaşanmış, yaşanmış işte. Hem zamanın ne önemi var. Bu tür olaylar vaka-yı adiyeden değil mi! Neyse, o Müsteşarın adı bizde saklıdır. Olay iki kişi arasında cereyan ettiği için, doğruluğu ve yanlışlığını test de edemiyoruz. Bu da önemli değil, çünkü, bu tür olaylar çok sık olur bizim Ülkemizde. Yükselenler çok çabuk değişir bizim Ülkemizde. Yükselenler çok çabuk değişir derken, iki türlü değişimden bahsedeceğim. Altlarına ve gariban dostlarına, eskiden beri tanıdık olup da zayıf durumda olanlara karşı hemen soğuk, ilgisiz ve asık surat ya da yapmacık gülüş pozisyona girerler. Bunun dışında kalan ve kendileri için yeni ikbal kapıları açacak ya da koltukta kalmasına yardımcı olacaklara karşı da, hemen yalakalık, kuyruk sallama ve sıcak surat pozisyonuna girerler. Bu yukarıdaki tespitim elbette her bürokrat için geçerli değildir. Babacan ve güleryüzlü, insanlara insan gibi davranan bazı güzide bürokratımız da vardır. Ancak azınlıktadır. Bunlardan Allah razı olsun. Zaten, bunlar “söz meclisten dışarı” misali, elbette bizim hedefimizde değildirler. Hedefimizdekiler ve eleştirdiklerimiz garibanlara karşı başka, kodamanlara karşı başka tavır içine girenlerdir. Evet, garibanlara karşı başka, kodamanlara karşı başka tavır içine girenleri nasıl betimleyelim. Bu iki tavır için nasıl bir betimlemede bulunayım dedim, aklıma “kartlaşma” deyimi geldi. Kartlaşma deyimi bizim Ülkemizde hissizlik ve duygusuzluk manasına gelir. Kartlaşma deyimi bizim Ülkemizde kaşarlaşma anlamına gelir. Bu tür anlamların özeti, “adamına göre davranma, gününü gün etme, makama yapışma, koltuğa sarılma, makam ve ikbal için hiçbir değer tanımama” ile eş değerdir. Adam kartlaşmaya görsün, bütün değerleri yitirir. Allah (cc) bu duruma düşmekten ve bu adamlar gibi değerlerini kaybetmekten muhafaza eylesin. Amin. Yukarıdaki gözlem ve tespitlerden sonra artık anlaşılmıştır ki, bürokrattan değil, “bürokart”tan yakınıyoruz. Bürokrat hakkında hiçbir şey demiyoruz. Bürokrat görevini yerine getirmek için saygın bir konumdaysa, Ülke için çalışırken, kırmadan-dökmeden efendi şekilde davranıyorsa, ilke ve değerlerini ayaklar altına almıyorsa, baş tacımızdır. Ancak, bürokrat değil de, “bürokart” ise, Allah (cc) onlardan bizi uzak etsin ve onları yönetimden de alsın. Amin. Son söz olarak, “makamlar ve unvanlar kimsenin Babasının Malı değildir. Kimse gariban vatandaşı kapıda bekletemez. Kimse gariban vatandaşı kapıdan çeviremez. Makam odaları, bürokratın odası değildir. Orası Devlet hizmetlerinin görüldüğü yerdir. (Bir de şunu anlamam, makam odaları niye sıkı sıkı kapalı olur, gizli-saklı işler mi yapılıyor, yoksa) Vergisini veren, vatandaşlık görevini yapan bir Vatandaşın gerekirse, Müsteşar odasıymış, vali odasıymış, dinlemeden ve kapıyı vurmadan, ancak edeplice içeri doğrudan girme hakkı vardır. Vesselam.