Salim Efendi, atadan yoksuldu. Tarlası, bahçesi yoktu. Esnaflığı da beceremezdi. Bütün uğraşı, ahırdaki birkaç ineğe bakmaktı. Allahtan eşi Zahide Hanım halı kilim dokuyarak aile bütçesine katkıda bulunuyordu. Bir gün Salim Efendi ve Zahide Hanım, kafa kafaya verdiler ve bir karar aldılar. Çocukları Rıza ve Hayri'yi, ne yapıp edip okutacaklardı. Çocukları okuyup büyük adam olacaklardı. Memlekete yararlı insan olacaklardı. Kafaya koydular bu planı. Yemediler yedirdiler, giymediler giydirdiler adeta. Rıza ve Hayri büyüdüler, büyük adam oldular. Rıza doktor, Hayri mühendis oldu. Memleketin değişik illerinde görev yapmaya başladılar. Sıkıştıkları yerde birbirlerine destek oldular. Bir yaz tatilinde baba ocağını ziyarete geldiler. İşte ne olduysa bu tatilde oldu. Aralarında geçmiş yıllardan kalan özel bir vardı. Konuyu uzun uzadıya tartıştılar. Tartışma biçimi giderek nezaket ölçülerinin dışına çıkmaya başladı. Neredeyse vuruşacak duruma geldiler. Salim Efendi ve Zahide Hanım, çocuklarının bu durumuna çok üzüldüler. Zahide Hanım, Salim Efendi'yi suçladı, çocukları aralamıyor diye. Salim Efendi, bir süre geriden izlemeyi yeğledi. Kardeşler birbiri ile küstüler, aynı evde konuşmadan durdular. Sıkılan soluğu evin önündeki asmanın altında aldı. Salim Efendi, çocuklarının ikisinin de asmanın altında olduğunu ama konuşmadıklarını gördü. Eline çekiç, pense, tornavida gibi tamir gereçleri aldı, çocuklarının yanına geldi. Elindekileri, Rıza ve Hayri'nin önüne attı. Önüne düşen tamir gereçlerinin sesiyle irkilen Rıza babasına sordu: ””Hayırdır baba, bunlar ne? ””Tamir malzemeleri oğlum. ””İyi de neyi tamir edeceğiz? ””İlişkinizi”¦ İlişkinizi tamir edeceksiniz. ””İyi de baba bunlarla ilişki tamir edilmez ki. ””Peki, ne ile tamir edilir oğlum? ””Konuşarak, anlaşarak tamir edilir babacığım. ””Oğlum üç gündür hiç konuşmuyorsunuz ki. Ben de belki yararı olur diye bunları getirmiştim. Ben cahil adamım oğlum, benim aklım ermez. Siz okumuş insanlarsınız, siz daha iyisini bilirsiniz. Rıza ve Hayri, babalarının bu sözü ile adeta sarsıldılar. Utanmak ifadesi galiba zayıf kalır, neredeyse yerin dibine geçtiler. Babalarının vermek istediği mesajı çok iyi anlamışlardı. Anne-babalarını ve birbirlerini üzdükleri için çok pişman oldular. Önce babalarının elini öptüler, sonra birbirlerine sarıldılar. Zahide Hanım, evin içindeki tül perdenin arkasından olup bitenleri gözyaşları içinde izledi ve eşi Salim Efendi ile bir kez daha gurur duydu. Rıza ve Hayri, aralarındaki problemi konuşarak çözdüler. Aralarında nezaket dışı bir ilişkiye meydan vermediler. Yaptıkları her işte açık ve net oldular. Güveni sarsacak, kafaları karıştıracak türde gizli işlerden uzak durdular, sürekli şeffaf oldular. Bir daha da tartışma ortamı yaşamadılar. Birbiri ile ilişki içinde bulunan insanların dikkat etmesi gereken bazı hususlar vardır. Yaşanan ilişki, ister bireysel isterse toplumsal boyutta bir ilişki olsun, her ilişkinin olmazsa olmazları vardır. İlişkilerde iyi niyet esas olmalıdır. Ancak bu iyi niyet sadece gönüllerde hapis olarak kalırsa, karşı taraf anlamazsa iyi niyetin bir anlamı olmaz. İnsanların niyetlerini, davranışlarına göre değerlendiririz. Kişilerin samimiyetini ya da soğukluğunu değerlendirirken, bir tek ölçütü esas almayız. Örneğin bir kişinin sadece konuşmaları, o kişinin içtenliği hakkında bizde tam anlamıyla kanaat oluşturmaya yetmeyebilir. Konuşmanın dışında, yüz ifadesine, ses tonuna, jest ve mimiklerine bakarız. Yani beden dilini sorgularız. Dahası davranışlarını değerlendiririz. Sözü ile özünün örtüşüp örtüşmediğine bakarız. İnsanların birbiri ile samimi olmaları, saygı unsurunu aradan kaldırmaları için gerekçe sayılmaz. Saygı unsuru, senli benli konuşmak yerine sizli bizli konuşmaktan çok daha öte bir kavramdır. İlişkilerde içtenlik olmalı, bu doğru. Ama nezaket kuralları, sürekli yaşatılmalı. Nezaket kurallarını göstermek ve karşıdan beklemek, ilişkiye resmiyet kazandırmak değildir. Aksine o ilişkinin daha uzun ömürlü olması için zemin hazırlamaktır. İnsanlar sevdikleri kişilerle ilişki içinde olurlar. Ve ne hikmetse en ağır acıları yine sevdikleri insanlar yüzünden yaşarlar. Yalan, ihanet, aldatılma”¦ Hayatta insanın en çok canını acıtan şeyler değil mi? Peki bunları insana sevdiğinden başka kim yaşatabilir? Bence bir insanın sevmediği kişilerin, bu duyguları yaşatmaya gücü yetmez. İnsanlar arasındaki yakınlık ya da samimiyet, hangi düzeyde olursa olsun açıklıktan zarar gelmez. Şeffaflıktan dolayı bir ilişki zarar görmez. [B]“Arif olan anlar” [/B]misali, herkesten her şeyi anlamasını bekleyemeyiz. Bu nedenle beklentilerin karşılanabilir olması kadar, net olarak ifade edilmesi de önemlidir. Eğer bir ticaret yapılıyorsa, arada yazılı belgelerin düzenlenmesi, akrabalığa veya samimiyete engel değildir. İlişkilerde yaşanabilecek olumsuzluklara karşı, iyi niyetli ve hoşgörülü davranabilmek çok güzel bir tavırdır. Alttan almak, bir ilişkiyi uzun soluklu yapabilir. Ama uzun soluklu bir ilişki, her zaman kaliteli bir ilişki anlamına gelmez. Yani ortada bir fedakârlık varsa, bu karşılıklı olduğu zaman daha anlamlı olur. Keser misali [B]“hep bana, hep bana”[/B] anlayışını kendisine ilke edinen insanların, eğitimli olmaları, yüksek mevkilerde görev yapıyor olmaları, bencillik yapmalarına engel değildir. Bu, kişinin doğası ile ilgili bir tutumdur. Yani bir insanın adil olması için, mutlaka okumuş ya da cahil olması tek başına yeterli unsur değildir. Bütün bunlara rağmen, insanlar arasında zaman zaman geçimsizlikler yaşanabilir ve yaşanmaktadır da. [B]Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşırlar [/B]atasözünde ifade edildiği gibi, ilişkilerde problem yaşandığı dönemlerde dahi konuşarak meseleyi çözme yoluna gidilmelidir. Şiddet, etkili iletişimde başvurulacak bir yöntem değildir. Yani büyük ölçüde güven kaybı yaşanmamış ilişkiler de tamir edilebilir. Ama çekiç, pense ve tornavida ile değil tabi ki”¦ [B]Yazara mesaj:[/B] [email protected] www.yusufyesilkaya.net [B]Not: Bu yazı;[/B] www.yusufyesilkaya.com , www.dinahlak.com , www.haber46.com.tr ve www.gelisimbahcesi.com [B]web sitelerinde eş zamanlı olarak yayınlanmaktadır.[/B]