Dünya kendisine çağırır. Yalancı bir cadı gibidir dünya. Süs ve makyajının altındaki gerçek yüzünü göremeyenler, -maazallah- aldanır. Dünyanın gerçek yüzünü görenler ondan tiksinir. Dünyanın gerçek yüzünü görmek için tefekkür gerekir. Bu tefekkür kolay değildir. Bu tefekkür her kişinin harcı değil, er kişinin harcıdır. Evet, dünyanın mana ve ehemmiyetini kavramak her kişinin kârı değil, er kişin kârıdır. Bu dünyanın eza, mihnet ve acılarına katlanmak ve dert ve tasaları sabır ve şükürle karşılamak kolay mı sanıyorsunuz? Bu dünyanın derdi ve çilesi, yükü ve belası, eğer imandan gelen dayanma gücü olmazsa, insanı ”“maazallah- isyana sürükler. Geçen gün bir dostum anlatıyor. “O kadar bunaldım, o kadar sıkıldım ki, kendimi o kadar çaresiz hissettim ki, isyana düşmeme ramak kaldı! Artık Yüce Rabbim'e karşı sanki isyankârane sözler söylemek üzereydim. “Bu kadar imtihan yetmez mi, sınadığın yetmez mi” gibi sözler aklıma geliyor ve kendimi zor tutuyordum. Birden uçurumun kenarında olduğunu hissettim ve “cennet ucuz değil” diye düşünmeye başladım ve bu düşünceyle kendime geldim.” Cennet ucuz değil. Kolay mı sandınız cennete girmeyi ve “hop diye nimetlere kavuşmayı.” Yok öyle yağma! Peygamberlerin çektiği çilelerin ve katlandığı belaların kaçta kaçına muhatabız? Bunu Yüce Rabbim (cc) bilir. Ancak biz O Kutlu İnsanların başlarına gelenlerin çok azı bizim başımıza gelse ”“maazallah- isyanlarda oluruz. O çilelere dayanmakta zorlanacağımız kesin. Peygamberlerin çektiği eza ve sıkıntıları burada anlatmaya yer de yok, gerek de yok. Bilen biliyor. Bizim bilmemiz gereken şudur. Her anımızda sınanıyoruz. Nefsimizin hatasıyla sınanıyoruz. Başka birisinin bize musallat olmasıyla sınanıyoruz. Etraftaki nimetlerle sınanıyoruz. Nimetlerin bize tahsis edilmesiyle sınanıyoruz. Nimetlerin bize değil de, başkasına verilmesiyle sınanıyoruz. Her yerde sınanma var, her anımızda imtihan var. Şu ayeti kerime kulağımızda küpe olmakla kalmamalı, ruhumuzda mihver olmalıdır. "İnsanlar, (sadece) 'İman ettik' diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?" (Ankebut Suresi, 2. ayet) Evet, öyle iman ettik diyerek, işin içinden sıyrılmak yok. İman ettiysek, gereğini de yapacağız. Her türlü güçlüğe, belaya, zarara-ziyana katlanacağız ve sabredeceğiz. İsyan etmeyeceğiz. Boynumuzu bir derviş gibi bükeceğiz. Çünkü, “cennet ucuz değil.” İşte, bu görüş ve düşünceler etrafında şekillenen tavır ve davranışlarımızla cenneti kazanacağız, inşaallah. Cennet ucuz olmadığı gibi, “cehennem de lüzumsuz değil”. Bir insan nefsini putlaştırırsa, nefsin atına binip de dörtnala cehenneme yol alırsa, dünyada kötülük üstüne kötülük işlerse, hak ve hukuku çiğnerse, masumları ezerse, haksızlığı kendisine bir şiar edinirse, zulmü işlemekte bir beis görmezse, helal ile haram arasında hiçbir fark görmezse böylelerine cehennem değil de ne gereklidir! Elbette böyleleri için cehennem gereklidir. Bu dünyada öyle insanlar var ki, “hazzı en yükseğe çıkar, hayattan keyif al, yaşayabildiğin kadar yaşa, gerisi önemli değil” anlayışındadır. Bu anlayıştaki bir insanı ne dizginleyebilir? Bunlar karşılarına çıkanları ”“maazallah- ezer geçerler. Bunlar hak ve hukuk tanımazlar. Bunlar haklı-haksız, masum-suçlu mazlum-zalim ayrımını bilmezler. Bunların tek bildikleri nefisleridir. Bu kişileri tanımlayan bir ayet-i kerime var: "Heva ve hevesini kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Şimdi onun üzerine sen mi vekil olacaksın (da onu Allah'ın azabından koruyacaksın)?" (Furkan Suresi, 43. ayet) Bu noktada yaşadığım bir hadiseden bahsedeyim. Geçen haftalar içinde, bizzat bir haksızlığa uğradık. Hak ve hukuk dinlenmeden, vicdan ve izan dinlenmeden bir miktar paramız adeta telef edildi ve gaspedildi. Çaresizlik içinde kaldık. Bu çaresizlik içinde tek yapabildiğimiz sabırla beklemektir. Ahireti bekliyoruz. Sırf ben mi bekliyorum? Sırf ben mi haksızlığa uğradım? Elbette hayır! Nice nice insan beklemektedir. Haksızlıklar, zulümler almış başını gidiyor. Nefisperestler dolu dizgin, dur durak bilmeden haksızlık işliyorlar. Ne olacak bunun sonu? Elbette, bu nefisperest insanlar ahirette hesap vermek zorundadır. Çünkü nice nice haksızlık işlemişlerdir. Nice nice insanın canını yakmışlardır. Nice nice insanın ahını almışlardır. Bütün bu haksızlıklar ve zulümler, en büyük hesap gününde ve en büyük hesap yerinde karara bağlanmazsa, yürek yangınını ne soğutacaktır? O hesap gününde ve o hesap yerinde bunlara verilecek en münasip ceza olan cehennem ateşi, elbette, onları yakacaktır. Ve o ateş, haksızlığa uğrayanların yürek yangınını soğutacaktır, inşaallah. Üstadımız Bediüzzaman'ın (ra) veciz bir sözünü yazıma başlık yaptım ve görüşlerimi açıkladım. Allah (cc) bizleri “cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil” şuurundan ayırmasın ve sabredenlerden eylesin, haksızlık edenlerden eylemesin. Amin.