Özel aracım ile yolculuk yaparken dağ yollarından gitmeyi tercih ediyorum. Çünkü yol güzergahında rasladığım çerkes köylerini ziyaret etmekten hoşlanıyorum. Geçen yıl böyle bir yolculuğum esnasında Ladik İlçesine bağlı Kızılsini Köyüne girdim. Caminin yanındaki çeşmeden su içerken bir ihtiyar yanıma geldi ve beni evine davet etti.
İhtiyar beni mükemmel bir şekilde ağarladı. Ana dilimizle çok güzel sohbet ettik. Sohbet esnasında bir ara bana hangi sülaleden olduğumu sordu. Ben "S'ey sülalesindenim." deyince, bana köylerinde yaşamış bir S'ey gelinin maharetini anlattı. İhtiyarın anlattığı hikaye benim çok hoşuma gitti. Bir çerkes kadının en zor zamanlarda dahi nasıl harikalar yarattığını anlatan bu hikayeyi tüm hemşerilerimle paylaşmak istiyorum.

İhtiyarın anlattığına göre hikayenin geçtiği dönem İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı. Malum o yıllar yokluk ve kıtlık yıllarıydı. İnsanlar hayatlarını çok zor şartlar altında idame ettiriyorlardı. Bir gün L'ı'şelerin (Abzax sülale adı) avlusuna bakımlı atların üzerinde 20 civarında çerkes süvarisi girdi. Yaşlı L'ı'şe (Ev sahibi ihtiyar) mecburen gelenleri haçeş'e (misafir odasına) davet etti. İhtiyar bir yandan misafirlerle ilgilenirken, bir yandan da onlara ne yedireceğini kara kara düşünüyordu.

Ev sahibi ihtiyarın karısı S'ey gelinde kocası ile aynı şeyi düşünüyordu. Evde bal, peynir, yumurta gibi yiyecekler vardı ama bir gram dahi un yoktu. Köyde de kimselerde un olmadığını biliyordu. Ancak gelin kendi kendine hemen pratik bir çözüm buldu. Misafirlere ait atların yem torbalarının hepsini boşalttı. Torbalardan çıkan samanları elekle eledikten sonra samanları atların torbalarına geri koydu.

 Elediği samandan çıkan arpaları güzelce yıkadı. Yıkadığı arpaları fırında kuruttuktan sonra taş el değirmeni ile ögüterek un yaptı. Arpa unundan herkese yetecek kadar şıpsı-p'aste yaparak misafirlerine ikram etti. Karısının sofralara koyduğu şıpsı-p'asteyi gören ihtiyar şaşırıp kaldı.
Çerkes kadının örnek mahareti işte budur.