”˜Deniz kenarında yedi yıl boyunca atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem'

Adıgey'de Şapsığların yaşadığı bir bölge olan Cubga'da yaşayan ve çerkes sürgününe tanıklık eden ihtiyar böyle anlatmıştı sürgünü”¦

150 yıl önce, 1 milyonu aşkın Çerkes topraklarından sürülerek hayatını kaybetti. Bu, modern Avrupa tarihinin tanıklık ettiği ilk soykırım.

19. yüzyılın ortalarında Çerkeslerin anayurtlarından sürgünü insanlık tarihinin en trajik olaylarından biridir. Çarlık Rusyası'nın 18. yüzyılda başlayan istilasına karşı uzun süre direnen Çerkeslerin bir kısmı dağlık bölgelere çekilmiş, büyük çoğunluğu da Osmanlı topraklarına sürgün edilmişti.

1856'daki Kırım Savaşı ve 1859'da Kuzey-doğu Kafkasya'da direnişin kırılmasından sonra, Rus ordusu son fethi için tüm kuvvetlerini Çerkesya'ya yönlendirmişti.

Bir yüzyıl süren savaşlarda Çerkes halklarına boyun eğdiremeyen Çar, bu halkların ya İmparatorluğun başka bölgelerine ya da Osmanlı topraklarına sürgün edilmesini istedi.

Rus askerleri tarafından Çerkes köyleri sistemli bir biçimde yakılıp yıkıldı. Çerkesya'yı yerli halklarından temizlenmesi amacı ile yapılan sistemli politikalar sonucu Çerkeslerin çoğu (o zamanki nüfusun yüzde doksanı) Kafkasya'dan kısa bir zaman zarfında ve son derece kötü koşullar altında sürgün edildi.

Anadolu'ya sürgün edilenler, Rus askerlerinin süngü ve dipçik darbeleriyle de zorlanarak, bazı durumlarda oturmaya bile yer kalmayacak biçimde ve yığınlar halinde gemilere dolduruldu.

Osmanlı yönetimi ile koordineli olarak, Batum, Trabzon,Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, kefken şimdiki Akçakoca, Burgaz, Varna ve Köstence'de göçmen kampları kuruldu. Bu yerler açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle, kısa sürede ölüm kamplarına dönüşmüştü.1864'te Türk yönetiminde olan Batum'a 70 bin, Trabzon'a ilk posta 24.700 (19 bini öldü), ardından 63.900 Çerkes (günde 180-250 kişi ölüyordu), Samsun'a da 110 bin Çerkes (günde ortalama 200 kişi ölüyordu) çıkarılmıştı.

1864 yılının Mayıs ayında, Trabzon'daki Rus konsolosunun yazdığına göre, 30 bin Çerkes açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde hastalık alameti gösteren olursa derhal denize atılırdı.

Kısa bir süre içinde kampların çevreleri toplu Çerkes mezarlıklarına dönüşmüştü. Çerkes evlerinin çoğuna bu nedenle balık girmezdi, hele ki Karadeniz'den çıktıysa. Bu bir ritüel değil, yastı.

Günümüzde de bu nedenle balık yemekten uzak duran çok sayıda Çerkes olduğu biliniyor. Çerkes yaşlıları, ”˜balıkların atalarını yediklerini, balık yemeleri halinde kendi atalarını yiyeceklerini' düşünerek, balık yemeyi reddediyor.

"Tsitsekun* unutulmayacak" 

İşte bu soykırım ve sürgünün felaket ve dehşeti Çerkesler tarafından hiçbir zaman unutulmadı.

Çerkesler  her yıl soykırım ve sürgünün yıldönümünde Çerkes kızı, çerkes tavuğu gibi folklorik öğelerden daha fazlası olduklarını, anlatmak ve bu büyük zulmü lanetlemek için bir araya geliyor.

Bu yıl yani sürgünün 150.yılında da “gömeceğiz zihniyetinizi bir daha çıkmayacaksınız ortaya” diye haykırmak için çeşitli etkinliklerle, meydanlarda seslerini duyurmaya çalışacaklar. 

*Tsitsekun, Kafkas dillerinin çatısı olarak kabul edilen ve asimilasyon politikaları nedeni ile yok olan Ubıh dilince, soykırım anlamına geliyor.

Firdes Can/ insanhaber