Biri derki “ben dünya nimetlerinden en güzel şekilde yararlanacağım, günümü gün edeceğim” diğeri ise “ ben de der, dünyayı kurtarmak için çalışacağım” der ve ayrılırlar. Günümü gün edeceğim diyen genç istediği hayatı yaşar. Çok zengin olur. Yer içer, hesapsızca yaşar gerçekten. Yıllar sonra bir vesile karşılaşırlar. Bakar ki üstü başı perişan bir vaziyette gerçekten arkadaşının. Selam-kelam faslından sonra zengin olan genç arkadaşını villasına davet eder. Ve sorar arkadaşına “dünyayı kurtarabildin mi? “hayır” der arkadaşı “insanlar çok kalabalık, beni dinlemediler. Ama yıllar sonra hayatını ne için feda ettin denildiğinde en azından verecek bir cevabım oldu, oda, dünyayı kurtarmak için mücadele etmemdi” der. Dostoyevski suç ve ceza isimli eserinde bu sınıflandırma üzerinde durur. Yazarın tarifine göre insanlar iki türlüdür. Sıradan insanlar ve Olağanüstü insanlar. Sıradan insanlar, var olan sistemin koruyucularıdırlar, kanunlara saygılı, düzenin devam etmesinden yanadırlar. Olağanüstü insanlar ise; dünyayı kendi inandıkları yere götürmeye çalışırlar. Hiçbir zaman var olan sisteme boyun eğmezler. Dünyayı bir hedefe doğru götürmeye çalışırlar. Aslında yazarın bu tarifi malumun ilanıdır. Vaka itibarıyla gerçekten insanlar bu şekilde ikiye ayrılırlar. Bazıları var olan bozuk nizamın kalkması için ve insanların daha güzel, insanca yaşayabilecekleri bir dünya için çalışırlar. Diğer kısmı ise, hiçbir şeye karışmazlar. Ekonomide ne olmuş, ülkeler neden savaşır? Neden insanlar çöpten ekmek toplamak zorunda kalırlar? Bu ve benzeri sorunlar bu insanların ilgilendirmez. Hatta çöpten ekmek toplamak zorunda kalanlar kendileri dahi olsa. Yada sistemin en ağır darbelerine kendileri maruz kalsalar dahi fark etmez bu insanlar için. Başlarına gelen her şeyden kendilerini sorumlu tutarlar. İşte bu düşüncedeki insanlar sayesinde sistemi kendilerine göre uygulayan ve kendi sistemlerini kendileri koyan bir grup insan dünyayı ellerinde oynatırlar. Oysa insan dünyayı değiştirebilir. Ve değiştirmiştir zaten. Tarihe bakın, dünyayı kendi istedikleri şekle getiren ve getirmeye çalışan insanlar çoktur. Çoğu zaman bu gibi insanları “hayalci, boşuna uğraşıyor, gücü yetmez” diye aşağılayanlar olmasına rağmen, bugün bu insanlara “kahraman” diyoruz. Yaptıklarına hayranlıkla bakıp onlar gibi olmaya çalışıyoruz. Günümüzde dünya servetlerini elinde tutan küçük bir azınlığın tahakkümünde yaşamak zorunda bırakılan, ezilen, aşağılanan, asgari ücret adı altında kölelere layık görülen bir uygulamayla eziyet edilen mazlumlar var. Kendi akıllarından doğrular oluşturup insanları bu doğrulara uymaya mecbur bırakanlar. Neden ben bir insanın doğru ya da yanlışlarına göre hayat yaşamak zorundayım? Ben aptalmıyım? Kendi doğrularıma göre hayat yaşayamıyorum? Kanun koyma mercisinde olan insanlar, bu yetkiyi kimden alıyorlar? Benim hayatıma sınırlar koyan, sıra kendilerine geldiği zaman dokunulamayan bu insanlar kim? Ne olduklarını zannediyorlar? Neden bu ülkenin servetlerinden hep beraber yararlanamıyoruz? Yada neden dünyayı kurtarmak için çalışmıyoruz? Ben inanıyorum, dünyayı değiştirebilirim. Soru şu; siz hangisisiniz? Sıradan mı, olağanüstü mü? Cevaplarınızı bekliyorum.