1- Tarihi gelişmeler içerisinde teknolojik malzemeler ve ekipmanlar nitelik ve nicelik olarak çoğalmakta ve insanın gündelik hayatını kolaylaştırmaktadır. İşte binlerce makineler ve işte binlerce fabrika alet ve edevatı. İşte cep telefonu, işte internet. Bunlar yalnızca bir kaç örnektir. Hepsi de pratikte büyük faydalar sağlamaktadır. 2- Tarihi gelişmeler içerisinde hız ve telaş, insanın gündelik hayatında, geçmiş yıllara nazaran daha da ön plana çıkmaktadır. Her yerde bir koşturma görüyoruz. Bu koşturmaca içinde adeta yaşamıyor, sağa-sola bakmadan koşuyoruz. 3- Yukarıda belirttiğim her iki gelişme, yani teknolojik ilerleme ve hız-telaş beraberinde içtimai hayatta “nezaketsizlik ve kabalık” getiriyor. Adeta kabalık ve nezaketsizlik çağında yaşıyoruz. Konuyu bu şekilde bir tasnif etmemin nedeni, tarihle ve ecdadla bağ kurmak içindir. Yoksa, günümüzdeki durumu hepimiz de biliyoruz. Evet, hepimiz de biliyoruz ki, yaşadığımız dünyada, “efendilik, kibarlık, incelik, hassaslık ve samimiyet” gibi özelliklerin neredeyse içtimai hayatta tek-tük görülecek düzeyde azalmıştır. Cemiyetimizin fertlerinde genel olarak, gelişi-güzel bir hayat, konuşmalarda özensizlik, hitaplarda kabalık ve ikili ilişkilerde yapmacık davranışlar öne çıkmaktadır. Günümüzdeki bu çirkin tabloya karşın, geçmişte ecdad nezaket, kibarlık, incelik ve samimiyetin en güzel örneklerini vermiştir. Nasıl mı? Bu örneklere, geçen gün Mardin'de bizzat gördüğüm ve ecdaddan miras tarihi binanın kapısındaki kapı tokmağından başlayacağım. Kapı tokmağı deyip de geçmeyin. Ecdadın aile hayatında ve evindeki nezaket ve kibarlık daha kapının girişinde başlamaktadır. Mardin'de, Artuklu Beyliği'nden kalma Zinciriye Medresesinin giriş kapısında iki ayrı kapı tokmağı dikkatimi çekti. Bize o tarihi mekânda tanıtım yapan Polis Memuru'na bu durumun nedenini sorduğumda. Bu şekildeki iki ayrı kapı tokmağının o zamandaki tüm evlerin dış bahçe kapısında bulunduğunu öğrendim. Görevli Polis, kapıdaki o tokmaklardan birisinin ince, diğerinin ise kalın ses çıkarttığını söyledi. Evet, ecdad evlerini dizayn ederken baştan başa nezaket ve inceliğe önem veriyordu. Bir mekana gelen kişi erkek ise kalın kapı tokmağını vuruyor. Kendisini bir erkek karşılıyor. Bir mekana gelen kişi kadın ise ince ses çıkaran kapı tokmağını vuruyor ve kendisini kadın karşılıyor. Peki, şimdi durum nasıl? Kim gelirse gelsin aynı kapı zilini çalıyor. Dışarıda kimin bulunduğu belli değil. Bazen nahoş ve kaba durumlar da ortaya çıkıyor. Ecdadın inşa ettiği evlerdeki nezaket örnekleri yalnızca kapı tokmağında değil elbet. Evin baştan başa tüm konumu nezaket ve incelik örnekleri ile doludur. Mesela, eski konakların pencereleri ya yola bakmaktadır ya da evin kendi bahçesine bakmaktadır. Eski konakların duvarları genelde yüksektir. Ne içerideki ses dışarıya gider, ne de dışarıdaki ses içeriye girer. Ecdadın evlerinin dizaynı kadar, bu evlerde sürdürdükleri hayat da tam bir nezaket örnekleriyle doludur. Konakların ya da evlerin yanındaki sokaklarda oturmak, geleni-gideni gözetmek diye bir huy, bir adet Ecdadda asla görülmezdi. Şimdi bakıyorsunuz, bir kasabanın, hatta bir şehrin sokaklarına, kadın, erkek insanlar sokaklara sandalye atmış, minder-döşek atmışlar geleni”“gideni gözetliyorlar. Ne kadar büyük çirkinlik. Geleni-gideni gözetleme işi yalnızca sokaklarda mı? Kahve önleri adeta sokaktan geçenleri seyretme mekanları olmuş. Maalesef, bu toplumun fertlerinin büyük çoğunluğunun “gözü dışarıda”. Gözü dışarıda olan fertlerden nezaket beklenmez. Nezaketin en büyük özelliği “gözü içeride” olmaktır. Yani başkasına değil, kendimize bakmalıyız. Başkasının hatasını değil, kendi hatamızı araştırmalıyız. Ecdadın nezaketi evlerinin kapı tokmağından başlar dedim ya. Ecdadın nezaketi konuşmalarında ilk hitaptan başlardı. Toplumumuzda “Bey'siz, Efendi'siz” hitaplar giderek yaygınlaşmaktadır. Ecdad öyle miydi? Hayır! Ecdadımız, her konuşmaya, önce güler bir yüz ile “Efendim” diyerek başlardı. Ecdadımızın özel hayatında, karı-koca arasındaki hitap tarzı da tam bir edep ve nezaket örneğidir. Kadın kocasına kesinlikle ismiyle hitap etmezdi. “Bey ya da Efendi” diye hitap ederdi. Erkek de karısına aynı şekilde “Hanımefendi” şeklinde çağırırdı. Şimdi öyle mi! Sözü uzatmaya gerek yok. Bu yazıda ecdadımızın nezaket örneklerini uzun uzun sıralayacak değilim. Bu örneklerin hepsini sıralayacak olsam ciltler dolusu kitap tutar. Yazımı şu tespitim ile bitiriyorum “Teknolojik gelişmelerin baş döndürücü hızı içerisine nezaket, edep, incelik, kibarlık ve samimiyeti kaybetmişsek, bu gelişmeler cemiyet hayatında “sözde bir ilerleme ve medeniyet” getirmiştir. Ancak, “özde ise bir gerileme ve bir deniyyat” getirmiştir.” Durum bu. Vesselam.