Bu durum şuna benziyor. “Su mu, ekmek mi?” “Ruh mu, beden mi?” “Yâr mı, ser mi?” “Devlet mi, Millet mi?” “Dünya mı, ahiret mi?” Bunun gibi birçok misal vermek mümkündür. Bu karşılaştırmaların pratikte hiçbir faydası yoktur. Bu sözlerde insan düşünmeye mi çağrılıyor, yoksa tercihe mi çağrılıyor? Eğer düşünmeye çağrılıyorsa bir mahzuru yoktur, ancak tercihe çağrılıyorsa, bunda bir mantık olmadığı çok açıktır. Çünkü, “ruhla beden, devletle millet, dünya ile ahiret, su ile ekmek, ekoloji ile ekonomi” birbirinin alternatifleri değildir. Yukarıdaki misallerde sunulan her iki tercih de, insan için “olmazsa olmaz” önemdedir. Her ikisi de hayat için gereklidir. Hiçbirinden vazgeçilemez. Bir hayat bunlarsız düşünülemez. İnsanın insan olması için ikisi de gereklidir. İkisinden birisi diğerine tercih edilemez. Her ikisi de lazımdır ve üstelik birbirlerine rakip ve alternatif de değildir bunlar. Bu yazıdaki konumuz itibariyle, “ekoloji mi, ekonomi mi” dediğimizde bunlar da insan için mutlak öneme sahiptirler. Her ikisinden de vazgeçilemez. Her ikisi de hayat için gereklidir. İnsanların mutlu, huzurlu ve müreffeh hayat sürmeleri için hem ekoloji yani çevre ve tabiat gereklidir, hem de sanayi, ticaret, imar ve inşaat faaliyetleri gereklidir. Ekoloji ruh ise, ekonomi bedendir. “Ruh ve beden, her ikisi de insanı insan edendir.” “Ekoloji ve ekonomi bir Ülkeyi huzurlu ve müreffeh kılandır.” Güzel bir söz vardır: Ne yârdan vazgeçerim, ne serden. Aynı bunun gibi biz de ne çevreden vazgeçmeliyiz, ne de sanayiden. Bu açık gerçeğe rağmen, bu iki gerekli hususu birbirine rakip ve alternatif göstermek, çevre korunacak diye tüm ekonomik faaliyetlere karşı olmak ya da illa da ekonomik faaliyet gerçekleştirilecek diye çevre değerlerine ve tabiat varlıklarına ehemmiyet vermemek mantıkla ve iyi niyetle bağdaşmaz. Ekonomik faaliyetler az ya da çok çevre değerlerine, suya, havaya, toprağa, ormana, denize, ovalara, ağaçlara ve diğer çevre değerlerine etkide bulunacaktır. Bu kaçınılmazdır. Burada önemli olan “sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma” kavramı doğrultusunda hareket etmektir. Ekolojik değerler aynı zamanda ekonomik faaliyetlerin gerçekleştirildiği bir kaynaktır. Bu kaynağın hor kullanılması ve gelecek nesillerin haklarının gözardı edilmesi telafisi imkansız zararlara neden olabilir. Öyleyse, ekoloji ve ekonomi birbiriyle aynı düzlemde buluştuğunda, daha açıkçası bir ekonomik faaliyet için, mesela bir fabrika yapımı için, toprak, su ve hava gibi değerlere etkide bulunulacaksa “sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma” gündeme gelmelidir. Bu iki kavramın ne manaya geldiği, 2872 sayılı Çevre Kanununda şöyle tarif edilmiştir. Sürdürülebilir çevre: Gelecek nesillerin ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek nesillerin çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda (sosyal, ekonomik, fizikî vb.) ıslahı, korunması ve geliştirilmesi sürecini ifade der. Sürdürülebilir kalkınma: Bugünkü ve gelecek nesillerin, sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayalı kalkınma ve gelişmeyi anlatır. İşte “ekoloji ve ekonomi” aynı düzlemde buluştuğunda gösterilmesi gereken hareket tarzı “sürdürebilirlik” noktasında kendisini göstermektedir. Yazımızı şu netice ve değerlendirme ile bitirelim: “Ekoloji ve ekonomi birbirine rakip ve alternatif değildir. Her ikisi de elzemdir. Ekoloji ve çevre sağlıklı ve huzurlu bir hayat için şarttır. Ekonomik çıkarlar için ekoloji feda edilemez. Bilinçli ve dengeli bir kalkınma, başta ekolojik değerlere saygıyı gerektirir.”