Bundan dolayı başta belirtmek gerekir ki, münazara ve münakaşa, anlamca çok çok farklı iki kelimedir. Bu iki kelimenin aslı Arapçadır. Bu iki kelime Dilimizde eskiden çok ayrı mana ifade ederken ve kullanılırken günümüzde neredeyse unutulmaya yüz tuttu. Sanki ikisi tek bir anlama ve tek bir kelimeye indirildi. Bu iki kelimeyi, yani münazara ve münakaşayı karşılayacak tek bir kelime kullanır olduk ve ikisine birden “tartışma” dedik. Halbuki, münazara, münakaşanın karşılığı olan tartışma anlamını içermemektedir. Münazara, dinlemeye dayanan ve üstünlük sağlama maksadı taşımayan bir konuşma ve görüşme şeklidir. Münakaşa ise dinlemeden çok söylemeye dayanan ve üstünlük sağlama maksadıyla yapılan bir konuşma şeklidir. Evet, günümüzde, aynı manada kullanılsa da, münazara ve münakaşa birbirinden oldukça farklıdır. Münakaşada dil öne çıkar. Münazarada ise kulak öne çıkar. İnsanın iki kulağı, bir dili vardır. Büyüklerin söylediği gibi, “iki dinlemeli, bir söylemeli” İnsanın başına ne gelirse “dilinden gelir”. Münakaşacı insanlar çok konuşur, çok söz eder. Esasında çok söz etmek ve çok konuşmak dengesizlik alametidir de. Münazarada ise az konuşma ve çok dinleme geçerlidir. Münazaracı insan dengeli davranır ve ölçüyü iyi tutturur. Münakaşacı dengesiz davrandığı için, rastgele konuştuğu için ağzından olur olmadık sözler çıkar. Belki sonradan kendisi de bu sözleri söylediğine pişman olur, amma iş işten geçmiştir. Büyük İslam Âlimi Şirazlı Sadi'nin söylediği gibi “bir sözü söylemezsen, o söze sen hakimsin, ancak, söylersen, o söz sana hakimdir.” Daha açıkçası, kafandan geçen bir olumsuz sözü söylemediğin müddetçe mahzuru yok. Ama o olumsuz sözü söylersen, altında kalır ezilir gidersin. Az konuşmak ve tartışmaktan kaçınmak er kişinin işidir, çok konuşmak ve tartışmak her kişinin işidir. Münazara faydalı ve güzeldir? Münakaşa ise zararlı ve çirkindir. Münazarada insanın niyeti halistir. Bu durumda başta niyet önem kazanmaktadır. Münakaşada ise üste çıkma ve kazanma hırsı sözkonusudur. Bu hırstan dolayı da dinleme ve karşı tarafın görüşlerine itibar etme ve saygı gösterme yerine devamlı söz söyleyerek üste çıkma düşüncesi ön plandadır. Münazara ile münakaşa arasındaki farkı anlamak için şöyle basit bir benzetme yapabiliriz. Münazarada asıl maksat üzüm yemektir, münakaşada ise bağcıyı dövmektir. Bizim inancımızda üstünlük taslama ve öne çıkma hırsı devamlı surette kerih ve kötü görülmüştür. Bu durumda İslam İnancında münakaşanın yeri yoktur diyebiliriz. Münakaşa sırasında, kişinin gözü hırstan dolayı öyle kararmıştır ki, Hak-batıl, doğru-yanlış, iyi-kötü demeden sırf üstünlük sağlama uğruna ve nefsanî duygularla hareket edilir. Nefsanî duygularla hareket etmek bir Mü'min sıfatı değildir. Mü'min bir insan mü'min bir kardeşine üstünlük sağlamak için tartışma içine girmeyeceği gibi, bir mü'minin mü'min olmayan birine karşı dahi üstünlük sağlama ve öne çıkma gayesiyle tartışma içine giremez. Ancak, güzel bir şekilde Hakkı anlatır. Nitekim Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim'de; Nahl Suresi 125 Ayette; “Ey Muhammed! Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır, onlarla en güzel şekilde mücadele et” şeklindeki beyan münazaraya işarettir. Münazara ilim ve hikmet yoludur. Münakaşa ise nefsin yoludur. Burada bir Hadis-i Şerif'i zikretmek isterim: Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: Bir kavm, içinde bulunduğu hidayetten sonra sapıttı ise bu, mutlaka cedel sebebiyle olmuştur."Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu söyledikten sonra, delil olarak) şu âyeti okudu: "Onlar: "Bizim tanrımız mı yoksa O mu daha iyidir?" dediler. Sana böyle söylemeleri, sırf tartışmaya girişmek içindir. Onlar şüphesiz münakaşacı bir millettir" (Zuhruf 58). (Tirmizî) Bu Hadis-i Şerif göstermektedir ki, mü'min olmayan kişiyle dahi münakaşa, tartışma içine girilmeyecektir. Bu durumda, iki mü'minin, ya da mü'minlerin tartışma içine girmesi hiç yakışık alır mı! Bu hususu teyiden bir başka Hadis-i Şerif'i zikretmek gerekirse; yine Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim haksız olduğu bir münakaşayı terkederse kendisine cennetin kenarında bir ev kurulur. Haklı olduğu bir münâkaşayı terkedene de cennetin ortasında bir ev kurulur. Kim de ahlakını güzel kılarsa cennetin yüce yerinde bir ev kurulur." (Tirmizî) Münakaşanın ne gibi zararları vardır? Bunlardan birkaçını sıralamak isterim. Münakaşa, kine, hasede, düşmanlığa, inada, yalan söylemeye, övünmeye, kibre, insanların kusurlarını araştırmaya ve Hakkın açığa çıkmasına engel olmaya neden olur. Bunlar ise en zararlı durumlardır. Münazaranın faydalarını sıralamak için, münakaşanın zararlarının zıttına bakmak gerek. Çünkü münazara münakaşanın tam zıttıdır. Münazara, dostluğa, kardeşliğe, doğru sözlülüğe, hizmete, ilme, hikmete, takva ve tevazuya, insanların kusurlarının gizlenmesine, Hakkın ortaya çıkmasına vesile olur. Münakaşa ve münazara arasındaki farkı anlatmaya çalıştığım yazımın sonunda, Rabbimden niyazım şudur ki; “bizleri münakaşacı eylemesin ve yalnızca Hakkı anlatanlardan eylesin. Az konuşmayı, az gülmeyi, az yemeyi, az uyumayı, çok dinlemeyi, çok düşünmeyi, çok infak etmeyi ve Hakkı çok çok zikretmeyi Bizlere nasip etsin.” Amin