Şimdi bakıyoruz; gençliğimizin nereye doğru gittiğini her gün televizyonlarda para için annesini, para için komşusunu, . Kız arkadaş için arkadaşını gözünü kırpmadan harcayan, öldüren gençlerimizin sayısı hızla artmaya başladı. Her şeyin manadan maddeye dönüştüğü ülkemizde gençler de bundan nasibini aldı ve hırslı aç gözlü bireyler olmaya başladı. Okula giden ama niye gittiğinin farkında olmayan, yaşayan ama ne için yaşadığının farkında olmayan (olanlarda var onları tenzih ederim)”¦ Bizim evimiz bir liseyle karşı karşıya olduğundan her gün okuldan çıkan gençlerin konuşmalarına, birbirine davranışlarına hatta küfürleşmelerine şahit oluyoruz. Yaradanına söven de bizim gencimiz, Yaradanının emri doğrultusunda güzelliklerle yaşayanda bizim gencimiz! İşte ben anne, baba ve eğitimci üçlüsüne bu yüzden bu kadar önemle değiniyorum. Bu çocuklara okulda, evde öğretilmiyor mu? Toplum içinde nelere dikkat etmesi, nasıl konuşması gerektiği”¦ Çevrede bir sürü insan var, ev var ve biz bu çirkin sövmelerle her gün yüz yüze kalıyoruz bu gün yaratıcısına söven yarın vatanına milletine ne kadar faydalı olabilir ki? Onu yaratana sövenden ar, namus, hayâ, SÜTÇÜ İMAM ruhu beklenir mi? Kızlar bile sevgili için birbirine giriyor saç başa sokak ortasında utanmadan! Hep dedim ve hep diyeceğim; Eğitimcilerimiz lütfen! Temel bilgilerin yanında özel olarak ahlak ve davranış bilgileri de versin(ahlak derslerinin yetersiz olduğu ortada) onların eğitiminde doğru veya yanlış davranışında önce anne baba sonra eğitimci sorumlu Atatürk neden demiş?'' öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacak'' diye. Daha önce bir yazı eklemiştim''hayat inşa etmek'' bir marangoz ustasının eserine göstermediği ihtimam ve sonucu vardı. İşte onun gibi siz eserinize ihtimam göstermezseniz döner zararı sizi ve bütün vatanı bulur o yüzden öğretmenler eserlerinizi doğru inşa edin ki gurur duyasınız Özetleyecek olursak. Her şey onların daha güzel eğitim alıp daha faydalı insanlar olarak yetişmeleri, önce anne babasına, sonra Vatanına, milletine ve daha sonra eşine çocuğuna faydalı bireyler olarak yetişmeleri için. Ve necip fazıl Kısakürek'in gençliğe hitabesiyle son veriyorum yazıma. Allah hepimize hayırlı nesiller yetiştirmek nasip etsin. GENÇLİĞE HİTABE Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... "Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik... Devlet ve millet'inin büyük çapa ermiş, yedi asırlık hayatında ilk iki buçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hâkimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını Allahın, Kur'ân'ında "belhüm adal" dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören... Bu devreleri, yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik... Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir nida kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik... Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik... Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında "Hâkimiyet Hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bulan bir gençlik... Emekçiye "Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!" ; Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik... Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan ve bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığını, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayalî varsa hakikatinin İslâm'da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik... "Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik... Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve taktik sahibi bir gençlik... Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik... Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kâğıdı şehri, müzahrefat kanalı sokağı, fuhuş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ailesi, ve daha nesi ve nesi, hâsılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve temmiş esine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecek destanlık bir meydan savaşı içinde ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik... Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini beğenmeyen, onlara "siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka Müslümanlarısınız! Gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başınıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek Müslümanlığın "ne düğü”nü ve "nasıl"ını gösterecek bir gençlik... Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, sarın ak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik... Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması için otuz küsur yıldır, devrim baz kodamanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını da gediğine koymandır! Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! Ey kahpe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! Allahın selâmı üzerine olsun... Bizde Allah üstadı nur içinde yatırsın diyoruz.