Yaşanılan bu duygusal zamanlardaki aşık-maşuk durumları er-geç, zor-kolay ama bir şekilde bazen vuslat gerçekleşirken, bazen de beklenilen bu vuslat gerçekleşemeyebilir ve sevdalar karasevda haline, ince hastalıklara, isyankarlıklara, terki diyar etmelere veya intihar eylemlerine dönüşebilmektedir. İşte bu talihsizliklerin yaşandığı bu aşk serüvenlerinde genç gönüllerinde nice farklı şiddette depremler meydana geldiğini kültür tarihimizden günümüze kadar gelen hikâyelerden öğrenmekteyiz. İstenmeyen bu durumlarla günümüzde de karşılaşılabilmekte olduğunu medyadan öğreniyoruz. Tarihimizde dillere destan olmuş ve günümüze kadar hikâyeleri anlatılan nice büyük aşklar yaşanmıştır. Bu aşk kahramanlarından bazıları Leyla-Mecnun, Kerem-Aslı, Arzu-Kamber, Ferhat-Şirin, Karacaoğlan-Benlikız ve Tahir-Zühre gibi daha nice âşıklar birlikte anılmaktadır. Aşık olduğu için çöllere düşen Mecnun ile ilgili olarak iki anekdottan birinde; Mecnun dalgın bir şekilde sahrada Leyla'sını ararken namaz kılan birinin önünden geçiyor. Adam namaz kılarken önünden geçerek dikkatini dağıttığı için Mecnun'a kızınca, Mecnun Leyla'nın derdinden seni göremedim diyor ve ardından da adama “Sen huzurunda namaz kıldığın Allah'ı benim Leyla'yı sevdiğimden daha mı az seviyorsun ki ben seni göremediğim halde sen beni görebildin? diye sevgisini sorguluyor. İkincisinde de hikaye bu ya; zamanın padişahı Mecnunun Leyla'nın aşkı ile düştüğü halleri öğrenip adamlarına Leyla'yı bulduruyor ve fazla da güzel bulmuyor Leyla'yı. Mecnun'a dönüp Leyla Leyla diye çöllere düştüğün Leyla bu mu? Diyerek fazla güzel olmadığını ima edince Mecnun Padişaha: “Bir de benim gözümle bakabilsen bana hak verirdin” diyor. Ferhat'ın Şirin için dağlar deldiğini ve amacına ulaşamayacağını anlayınca da külüngünü(kazma) havaya fırlatıp altında durarak kazmanın başına çarparak canına kıydığı hikâyesini de okumuş veya dinlemişsinizdir. Bir dişi ağrıyan Kerem, dişçilik yapan Aslı'nın annesine giderek Aslı'yı biraz daha görebilmek için bütün dişlerini çektirdiği de hikâyelerde geçmektedir. Günümüze kadar gelen hikâyelerden, başka biri ile her hangi bir evlilik yapılmadan yaşanmış olan saf ve tertemiz aşklar olduğunu kabul ediyoruz. Günümüzde yönümüzü döndüğümüz ve ona yetişmek için hedef belirlediğimiz batının ilim ve teknolojisinden daha çok ahlâk erozyonu değerlerini benimsemeden önce bizim de gençlerimizin çok büyük çoğunluğu tarafından böyle saf ve temiz aşklar yaşanmakta iken, şimdi ise temiz aşkların azaldığını ve o saf ve temiz aşkların Türk filmlerinde ancak seyredebilmekteyiz. Hem de kaçıncı defa seyrediyor olsak da yine ilk defa seyrediyormuşçasına heyecanla seyrediyoruz. Seyreden hanımefendilerin bazen duygulanarak gözyaşı döktüğüne de şahit oluyoruz. Önceden de var olan ama AB uyum yasaları ile iyice dejenere olan yasalardaki ahlâk anlayışı ve medyanın empoze ettiği magazin kültürü karşısında, dini ve milli kültür ile ahlâki yönden yetiştirilmesinde sıkıntı olan gençlerimiz maalesef bocalama durumuna düşmektedirler. Çünkü gençlerimizin model olarak benimseme durumunda kaldıkları spor, sanat, sinema, televizyon, medya ve kültür alanındaki insanlarımızın ahlâk anlayışı veya rahat tavırları gençlerimizi çok etkilemektedir. İşte gençlerimizin, hedefi mutlu bir evlilik olmayan, geçici ve günü birlik flört olarak adlandırılan beraberlikler yaşayan vitrindeki bu insanlarımızın ballandırılarak seyirciye/okuyucuya aktarılan hayatları ile kendi ailelerin ahlâk anlayışları arasında sıkışıp kaldıklarına şahit oluyoruz. Ömür boyu garantisi olmayan ve gelip geçici olan para, mal, kariyer gibi özelliklere sahip olduğu için değil de sadece, gönlünde sevgi kıpırdamaları meydana getirdiği için bir kişiye olan sevgidir aşk. Sadece sevgiye dayanandır. Aşık olan insanın gözünde sevdiği insan dünyanın en güzeli/yakışıklısıdır. Yüz, boy ve huy gibi özellikler insan sevince, sevene hoş gelir ve bazı kusurları adeta görünmez olur. Rahmetli Aşık Veysel bir türküsünde “Güzelliğin on para etmez, şu bendeki aşk olmasa” demektedir. Tolstoy'a ait olan “Güzel olan sevgili değil, sevgili olan güzeldir.” sözü de sevgi, sevgili ve güzellikle ilgili çok önemli tespit ortaya çıkarmaktadır. Sarmaşık adlı bir şiir de ise: ”¦”¦”¦. Her insan bir güzel bulur mu bilmem Her seven yârini alır mı bilmem Her güzel sevgili olur mu bilmem Sevgili güzeldir gördüm, sarmaşık. ”¦”¦”¦”¦”¦”¦”¦”¦.devamı Antoloji.com da Sonuç olarak sevgi de aşk ta biz insanlar için vardır. Allah Teala bizleri birbirini tamamlayan iki yarım parça olarak yaratmıştır. Sevmek bizim fıtratımızda vardır ve iyi ki vardır. Önemli olan niyetlerin halis olması ve sevginin ifade şeklinin de edep ölçüleri içinde olmasıdır. Sevgi beslenilen insanın kendisi ve ailesinin şeref, haysiyet ve namus anlayışına saygı duyulması ve empati(duygudaşlık) yapma hususu elden bırakılmamalıdır. “Nefsi için istediğini, din kardeşi için istemedikçe tam iman etmiş sayılmaz” mealindeki prensip unutulmaması gerekir diye düşünüyorum. Aşk, sevgi kelimelerini çağrıştırdığını düşündüğüm bir şiirimle süslemek ve sizlerin beğenilerinize sunmak istiyorum. Selam ve dua ile”¦ O SENSİN İŞTE Aşktan söz edilse aklıma gelen, Sevgilim denince gönlüme dolan. Hayalini görsem huzurum olan Gönlümün ilâcı, o sensin işte. Gözlerin gülerdi ağlasan bile, Yanmazdı yaramı dağlasan bile. Kelepçeyle elim bağlasan bile Sevgimden davacı, o sensin işte. Sevdim seni yıllar geçti hâlâ sen, Çenemi çat, kefenimi dola sen. Defin eyle geçeceğin yola sen Başucu ağacı, o sensin işte. Çocukluk aşkımdın geçer sanmıştım, Her genç gibi hayâllere dalmıştım. Ayrı kalıp hasretinle yanmıştım İçimdeki acı, o sensin işte. Kerem mi çok yandı ben mi bilemem, Gözümde yaş yok artık silemem. Sevindirmez kader beni gülemem Sineme çıracı, o sensin işte. Yetim kaldım, hem öksüzüm bak işte, Akıl mı var, dengesizim bak işte. Anlatırken çaresizim bak işte Behlül'e baş tacı, o sensin işte.