Çokça şahit olmuşunuzdur, zamansız bir espri, vaktinden önce söylenmiş ve bir çuval inciri berbat eden sözler”¦ Küçük çocuklar ve cahillerin ısrar edip yetmemiş meyveden ısrarla isteyip acı olduğunu anladığında tatsız olduğunu anladığında tükürüp attığı gibi lafın, sözün yetmemişi de yani hamı da acıdır tatsızdır. Bazen buna patavatsızlık, bazen ayarsızlık bazen de terbiyesizlikle adlandırırız. Bu dünyada her şey zamana bağlanmış, zamandan bir damarla beslenip olgunlaşmaya bırakılmış: bir tohumun yeşermesi, bir yavrunun büyümesi , güneşin doğuşu, günün bitmesi, ayın, senenin ömrün yetmesi gibi”¦ Zamana bağlanmış kainat içerisinde de çarkların hızı eşit değildir, bazıları çok hızlı bazıları daha yavaş ilerler. Olayları aceleyle çıkmaza sokmanın bir alemi yoktur. Karpuzun, domatesin birkaç ayda meyve vermesi, bazı hayvanların birkaç saat içerisinde torununu görmesi, bambu ağacı için yıllar beklenilmesi gibi”¦ Zaman kavramı çok değişik boyutlarda karşımıza çıkmakta ve eşyanın olayın boyutuna göre farklılık göstermesi insanoğluna net bir mesaj vermekte. Büyük bir saatin salisesi günleri, saniyesi haftaları, saati ayları, günü asırları gösterir gibi kainatın büyük saati durmadan ilerlemekte, olgunlaşmaya doğru günler saymaktadır. Ama insan bazen bu bekleyişteki sabır basamaklarını aceleyle çıkmaya çalışmakta ve bir taraflarını incitmeye davetiye çıkartmaktadır. Erken açan erik ağaçları gibi bazen insan, ortamın hoşluğuna gaflet ederek gevşeyip lafın olgunlaşmamışını, hamını, yetmemişini kullanır, sabır basamağını atlar ve ısınma hareketi yapmadan suya giren acemiler gibi, kasları hazırlamadan maça giden toylar gibi kendini sakat eder. İki bin lira maaşı olan birinin bin beş yüz liralık taksit altına fuzuli girerek o yükün altında en güzel yıllarını, günlerini ezilerek geçirmesi tüm hayatının tadını eliyle kaçırarak mutsuzluğu eliyle satın alması gibi”¦ Birkaç sene kirada bekleyip sabırla parasını biriktirip evini almak, arabasını almak yerine, suni kükürtlerle, kimyasallarla hayatı olgunlaştırmaya çalışıp, meyveleri yetirmeye çalışıp, dalında orijinaline uygun yetmesini beklemeden sabırsızca acele davranmak eşyanın hakikatine ters bir şekilde çok ağır yüklerin altına zayıf bedenini sokmaya çalışmak, tüm şartları zorlamak olur, neticesi hayırlı olmaz. Yeni evlenmiş, evi barkı olmayan ama,kiradan usanmış erkenden diğerleri gibi ev, araba sahibi olmak isteyen çift, daha evliliklerinin başında evimiz de olsun, arabamız da olsun şunumuz da bunumuz da deyip hayatı hızlandırmaya çalışıp, saatin akış ayarlarıyla oynamaya çalışarak sadece kendi saatlerini “sıhhatlerini” bozarlar. Büyük krediler altına girip, faizle kazançlarını hanelerini bulandırırlar evin, kazancın bereketini kaçırdıkları gibi evliliklerinin en güzel yıllarını, evden dışarı çıkamadan, idare baskısı altında sorun yumaklarını açmakla o güzelim yılları siler giderler, silerken yanında bozdukları psikolojileri, saygı, sevgi hep olgunlaşmamış meyveyi zorlamaktan başka bir şey değildir, teraziyi zorlamak hiç de sağlıklı bir hareket değildir, nefis zaten onu ister sonra kenara çekilip rezilliği seyreder. Bir şeyler satın alırken neyi diyet verdiğimiz ömürden neyi harcadığımız çok önemlidir. Güzel bir görüntü için sağlığımızı feda ediyorsak, insanlara gösteriş için, altta kalmamak için haddimizi zorlayıp birkaç senemizi ipotek altına aldırıyorsak, zamanı gelmeden meyveleri koparmaya çalışıyorsak, bahar havasına kapılıp erkenden açan, aldanan çiçeklere döneriz. Erkenden dökülen yaprakları ömrün hazanı gibi seyretmektense, sabırla küçük de olsa elimizdekinin değerini bilelim, hakiki mal sahibine, sebepsiz de verebilene şükredelim.