Hayat, imkanlar ve nimetlerin yaşandığı bir ömürdür. Hayatta imkanlar da var, nimetler de var. Peki, hayatı değerli kılan bu imkan ve nimetler midir? Asla ve kat'a. Bu imkan ve nimetler kendi başına değerli değildir. İmkan ve nimetlere değer katan, hayır ve hasenat yolunda, iyilik ve güzellik doğrultusunda kullanıp kullanmadığındır. Fakat insanların çoğu bunun farkında değil. İmkan ve nimetleri başlı başına bir hayır ve mutluluk sebebi sayıyorlar. Bu yanlıştır. İnsanoğlu bu hususta yanılgı içindedir. Mesela bir insana zenginlik verildiyse, bu baştan itibaren güzel, hayırlı ve değerli sanılıyor. Hayır, hayır! Zenginliği güzel, hayırlı ve değerli kılan cömertliktir. Bir zengin, muhtaçlara yardım etmiyorsa ve cömert değilse, o zenginlik sahibi için hayırlı ve güzel değildir. Aynı bunun gibi yöneticilik kendi başına hayırlı, güzel ve değerli değildir. Yöneticiliği değerli kılan adaletli yönetimdir. Bunun gibi tüm imkan ve nimetleri değerli kılan, hayır ve hasenat yolunda kullanılıp kullanılmadığıdır. Buna mukabil dar düşüncelilik ve nefse boyun eğmekten olacak, çoğu kimse, yöneticiliği, zenginliği ve buna benzer imkan ve nimetleri kendi başına istiyor. “Zenginlik ve yöneticilik ya da diğer imkan ve nimetler olsun da, ne olursa olsun mantığı” geçerli. Bu mantık yanlıştır. İmkan ve nimetler hayatın içindedir. Bırakın bu imkan ve nimetleri, hayatın kendisi dahi, tek başına güzel değildir. Hayatı güzel, değerli ve anlamlı kılan, imandır. Milli Şairimiz ne güzel söylemiş: "İmandır o cevher ki İlâhî ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek sînede yüktür!" Lafı eğip bükmeye gerek yok. Bu beyit şunu demek istiyor. Bir insan imansız ise ölsün daha iyi! Gel gör ki, insanların bir çoğu her hal ve şartta hayatta yaşamayı istiyor. İmansız yaşamakla eline ne geçecekse! O da ayrı bir muamma. Hayırlı mı, hayırsız mı diye düşünmeden zenginliği isteyenler, hayırlı mı, hayırsız mı diye düşünmeden yöneticiliği isteyenler olduğu gibi, hayırlı mı, hayırsız mı diye düşünmeden yaşamayı isteyenler o kadar çok ki, bunlar birer düşüncesizlik ve dar görüşlülük sonucudur. Bunda iman eksikliği etkili oluyor mu? O da ayrı bir konudur. Ancak, iman eksiliğinden çok nefis ağır basıyor ve iman sahibi kişiler de, yaşayım da nasıl yaşarsam yaşayayım anlayışında olabiliyorlar. Ancak, işin özü şudur: “Eğer bir zengin cömert değilse, eğer bir yönetici adil değilse, yazıklar olsun onlara.” Aynı bunun gibi elinde imkan ve nimetleri hayır ve hasenat yolunda kullanmayanlara yazıklar olsun. “Yaşayayım da nasıl yaşarsam yaşayayım diyenler de hüsrandadır, zarardadır.” “Ancak, hayatta iman, hayır ve hasenat ve sağlık ve huzur içinde yaşayayım diyenler kârdadır.” Buradan şöyle bir sonuca da çıkıyoruz. Hayatı değerli kılan imandır. İman tek başına değerli, hayırlı ve güzeldir. Bunun dışında, hiçbir imkan ve nimet, kendi başına güzel, hayırlı ve değerli değildir. İnsandaki iman da, hayattaki imkan ve nimetleri hayır ve hasenat, iyilik ve doğruluk yolunda kullandırdığı için değerlidir. Zaten, imanın görevi budur. Bu görev yerine gelmiyorsa, başımızı iki elimiz arasına koyup düşünmek gerekir. Düşünürken de şu soruyu devamlı surette hatıra getirmek lazımdır: “ İmanımız sözde mi, yoksa özde mi?” Eğer, bir insan, imanlıyım deyip de, Dünyada kendisine verilen imkan ve nimetleri hayır ve hasenat, iyilik ve doğruluk yolunda kullanmıyorsa, hatta hayır ve hasenata engel oluyorsa, kötülükten de geri durmuyorsa, maazallah, o iman özde değil, sözdedir..” Öyleyse şunda anlaşmak gerekir. İman, kişiyi hayır ve hasenat, iyilik ve doğruluk yolunda harekete geçirir. Bu imanın en belirgin işlevidir. Bu işlev ortaya çıkmıyorsa, düşünmek gerekir. Şunda da anlaşmak gerekir. “Hayatı değerli kılan imandır. İman da hayattaki imkan ve nimetleri hayır hasanet, iyilik ve doğruluk yolunda kullandırdığı için değerlidir.”