Öyle veya böyle yani bu dünyayı bizlere hayatlı kılan ve bizleride hayatla buraya gönderen yaratıcının bahşettiği bu muhteşem dünya misafirhanesinin yalnızca bir gününü ele aldığımızda bu bir günkü dünya hayatının neresindeyiz, bu öyle bir gün ki bütün saliseleri dakikaları ve saatleri labirentler gibi iç içe girmiş öylesine birbirine karışmış ki içerisinde meydana gelen olaylar yaşantılar tüm bunları ayırt etmek artıyı eksiden, iyiyi kötüden, yanlışı doğrudan, sıcağı soğuktan, ateşi nardan, şerri hayırdan ayırabilmek herhalde büyük bir marifet ve maharet gerektirmeli diye düşünüyorum. Öyle bir dünya ki o bir günde meydana gelen hadiselerde genel manadaki sorumluluklarımızı ele alırsak, yedi milyar insan, milyarlarca hayvanat ve nebatat, dünya bir tane ama içerisindeki canlılar adedince dünyalar o bir dünyada iç içe girmiş hayat mücadelesi bir tarafta maddi imkanlarıyla zevk üstüne zevk yaşayanlar, bir tarafta kuru ekmek bile bulamadan hayatını sürdürenler, bir tarafta hayatını devam ettirmek için başkasının hayatını yok saymayı kendisine felsefe edinip insanlığı yok eden zalimler, diğer bir tarafta ne yaptığını bilmeyen bir hayvanın hakkı hayatını muhafaza etmek için gösterdiği haklı mücadelesini hem cinsi olan zalimlerin vahşetli saldırıları karşısında o hassasiyeti gösteremeyen zavallılar. Diğer taraftan hürriyeti elinden alınıp köleleştirilen izzet ve gururunu kaybedip küçücük menfaatle yetinip hayat sürdüren zavallılar, ve daha yüzlerce sayabileceğimiz bu tür olaylarla yaşanan bir gün. Hakikaten bu geniş dairedeki olaylar karşısında o bir günlük hayatın neresindeyiz, hiç kendimizi sorgulaya bildik mi, haydi bunu yapmadık dar dairedeki o bir gündeki şahsi sorumluluklarımızı anlayabilip ona göre rehberimizi hayat kaynağımızı bulup o bir günki hayatımızı onun üzerine bina edebildik mi veya edebiliyor muyuz. Bediüzzamanın ifadesiyle “ iman hayatın hayatı hem ruhu hem esası, ihyayı din ile olur şu milletin ihyası.” Yine Merhum Mehmet Akifin” imandır o cevher ki ilahi ne büyüktür imansız olan paslı yürek sinede yüktür.” İfadeleriyle yüreklerimizi o iman nuruyla doldurup o dar dairedeki olayları yani şahsi sorumluluklarımızı, aile, komşu akraba, mahalle, şehir, memleket ilişkilerini bu dava doğrultusunda değerlendirebiliyor muyuz. Veyahut bu dar dairedeki hayatın neresindeyiz. Hayat öyle veya böyle devam edip gidiyor, kendi şehrimizden olaya bakmak istiyorum, gündüz bir koşturmaca başlıyor kimileri bu gün nasıl vurgun vurabilirimin peşinde, kimileri hayırlı bir gün için dua edip sorumlulukları peşinde, kimileri hiç bunları düşünmeyerek başıboş sorumsuz bir hayat peşinde, kimileri meyhane köşelerinde hayatın manasını unutmuş kendinide unutup deli divane olmuş, kimileri günün yoğunluğunu üzerinden atıp kendini bir dergaha atıp bu günün yarına ve geleceğe ne gibi faydalar getirdiğinin muhasebesini yapıp sorumluluğunu yapıyor. Ama tüm bunlar o bir gün ki hayatın içerisindeki hayatlar. Ve bizler bunun bu hayatın neresinde olduğumuzun farkına varabilmek önemli olanda bu olsa gerek. Hasılı kelam eğer hayatlı isek kendi dünyamızın ve tüm hayatlı varlıkların dünyasının refah ve huzurunu düşünüp bunda kendimizi sorumlu hissediyorsak hayatın tam ortasında olmamız gerekmezmi, zalime zulmünü haykıran, mazlumun ahına yoldaş olan “ Hakkın hatırı alidir hiçbir şeye feda edilemez” düsturunu rehber edinip hayatın tam ortasında olmak umuduyla”¦