Ben de dikkat çektim ve eleştiri aldım, sanırım. Ancak meramım anlatmama müsaade edin. Evet, Hayvan Hakları'nın İslamiyet'te mühim bir yeri vardır. Bu yerin, daha doğrusu öncelik sırasının neresi olduğunu söylediğimde belki de şaşacaksınız. Çünkü bu öncelik sırasını ilk duyduğumda ve öğrendiğimde ben de şaşmıştım. Hatta, “olur mu öyle şey” diyerek içimden de kısa bir söylenmiştim. Evet, oluyordu. İslamiyet'te hayvanların korunması gereken hakkı, insanların haklarından önce geliyordu. Tıpkı, Müslüman bir toplumda Müslüman olmayanın hakkının Müslüman'dan önce gelmesi gibi. Şimdi, bu son sözüme de “olur mu öyle şey” diyenler olabilir. Tabi bu sözlerim açıklanmaya muhtaç. Müslüman olmayan derken “zimmi” kavramından bahsediyorum. İslam toplumu içerisinde yaşayan gayri Müslimlere “zimmi” denilir. Zimmi, lügat manası olarak “zimmet”den gelir ve bu kavramın ıstılahî manası şudur: Zimmi; İslâm diyarında yaşaması kabul edilmiş ve hayatları koruma altına alınan gayr-ı Müslimlerdir. İslam toplumu içerisinde hayatlarını belirli kurallar içerisinde yaşaması kabul edilen ve zimmet olarak alınan kişilerin elbette öncelikli olarak korunmaya ihtiyaçları vardır. İşte bu “ihtiya甝 sözü hem hayvan haklarında, hem de zimmi haklarında neden öncelik olduğunu tek başına açıklamaya yeter. Yani, şunu demek istiyorum: Hayvanların insanlara nazaran, zimmilerin de Müslümanlara nazaran öncelikli olarak korunmaları birer ciddi ihtiyaçtır. Niye ihtiyaçtır? İşte cevabı. Hayvanların kendi haklarını bizzat arayacak ne dilleri var, ne de sözleri. Hayvanlar bu mânâda zayıf ve çaresizdirler. Bir zayıf merkebe fazla yük vurulduğunda; merhametli insanların eşek sahibine şöyle seslendiğini siz de duymuşsunuzdur. “Yapma, etme, bir merkebe bu kadar da yük vurulmaz ki, hayvancağızın ağzı yok, dili yok.” Evet, işin aslı bu. Merkep nerden bilsin, kendisinin en fazla kaç kilo yük taşıdığını? Diyelim ki, en fazla 50 kg odun taşıyabiliyor. Sahibi kendisine o anda 70 kg yük yükledi. Nasıl itiraz edecek? Hakkını nasıl savunacak? İşte o merkebin hakkını savunmak insana düşüyor. İşte bu nedenle hayvan hakkını savunma ihtiyacı öncelik kazanıyor. İşin bu yönü olduğu gibi, bir yönü de, hayvanların hepsi insanlara teslim edilmiş birer emanettirler. Emanete hıyanet etmek bir insana yakışır mı? Elbette yakışmaz. Gelelim, zimmi hakkına. Zimmi dediğimiz kimseler esasta, bir Müslüman topluma emanet edilmiş, teslim edilmiş kişilerdir. Şimdi, size teslim edilen bir çocuk olsun ya da bir eşya olsun. Kendi çocuklarınızın ya da eşyalarınızın bulunduğu bir ortamda önceliği hangisine verirsiniz? Ya da hangisini koruma noktasında daha “özenli”olursunuz? Bu hususta elbette, emanet olanın daha özenli korunmaya ihtiyacı var. Çünkü, şahsımıza emanet edilen bir değerin daha öncelikli korunması gerekir. Bunun için çareler ararız. Mesela, emanet edilen çocuğu bir parka götürsek, gözümüz sürekli üzerinde olur. “Acaba düşecek mi, bir yerini mi yaralayacak, parkta kaybolacak mı” diye sürekli “gözetiriz.” Bize bir para emanet edilse, onu evimizin en güvenli yerine saklarız ve ikide bir “kontrol” ederiz yerinde mi diye? Dikkat edildiyse, bu paragrafta üç mühim kelime daha kullandım. Bu kelimeleri de tırnak içerisinde yazdım. Özenli olmak, gözetmek ve kontrol etmek. Yukarıda da “ihtiya甝 kelimesini tırnak içerisinde yazmıştım. Öyleyse bu kavramların hepsini bir arada yazarak, bu hususu şu şekilde özetleyelim: İslamiyette hayvan haklarının insan haklarından önce, gayri müslimin hakkının da Müslüman'dan önce gelmesinin sebebi, ihtiyaca dayanan bir zorunluluk olup Müslümanları bu hususlarda özenli olmaya, kendisine emanet edilen değer ve varlıkları koruma, gözetme ve kontrol etmede daha özenli, dikkatli olmaya çağırmak içindir. Bu son cümle ile meramımın anlaşıldığını düşünerek aşağıda ayet ve hadislerde hayvan haklarına yönelik birkaç hususu da belirterek yazımı bitiriyorum. “Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki,onlar da sizin gibi birer ümmet olmasınlar.” (Enam suresi, 38. ayet) Ümmet ne demek? Hakları ve hukuku olan bir topluluk demektir. Buradan hareketle, bu ayete göre de, hayvanların hakları olduğu hemen anlaşılmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (sav) hayvanlara oldukça merhametli davranmıştır. Peygamberimiz (sav), bu hususta başta cahiliye adetlerini değiştirmiş ve hayvanlara eziyeti, canlı bir hayvanın herhangi bir uzvunu kesmeyi yasaklamıştır. Devesine kötü davranan bir Sahabe'yi Peygamberimiz uyararak, bu tür davranıştan men etmiştir. Hayvanlara iyi davranmanın, cennete girmeye sebep olacağını bildiren Peygamberimiz sahabelere şu olayı nakleder: “Yolda gitmekte olan birisinin susuzluğu artar. Hemen bir kuyuya inip suyundan içer. Kuyudan çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaşır. Adam kendi kendine: “bu hayvan da benim gibi susamış” deyip kuyuya tekrar iner. Ayakkabısına su doldurur ve ağzıyla tutarak yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte Allah bu kulunu övmüş ve günahlarını bağışlamıştır”. Bunun üzerine sahabeler: “Hayvanları sulamakla bize de sevap var mıdır?” diye sordular. Resulullah (sav): “Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır” buyurmuştur. Evet, insan haklarının gerçek değeri ve yeri İslamiyet'te olduğu gibi, hayvan haklarının gerçek değeri ve yeri de İslamiyet'tedir. Bu duygu ve düşüncelerle 4 Ekim Hayvan Hakları Gününü kutlarım. Vesselam.