İnsanlığın yaratılmasında kadın ve erkek ayrı ayrı anılmamış, ilahi mesaj ikisini de birlikte cem ederek emir ve yasaklara birlikte muhatap kılınmıştır. İnsan olarak, kadın ve erkek dünyayı imar etmek için aynı sorumluluğun ortak muhataplarıdır. Adem ve Havva' dan başlayarak günümüze kadar bu ortak sorumluluğu omuzlarında hissederek birliktelik devam ede gelmiştir. Sadece ikisinin de kendilerine has psikolojik dünyaları ve fizyolojik yapıları mevcuttur. İkisinde bulunan bu faklılık yaşanılabilir bir dünya oluşmasında birbirinin eksikliklerini tamamlayıcı ve bütünleştiricidir. Hayatın idamesinde hiçbir zaman diğeri olmadan mükemmele varmak mümkün değildir. Nadiren ikisinin yapabileceği işler birbirlerinden farklı imiş gibi görünse bile istisnalar hariç ikisinin de aynı işleri yapabildiği hayatın birçok alanında görülmüştür. Süleyman peygamberin karşısına pekâlâ Belkıs gibi bir kadın hükümdar çıkabilmekte, tarihte amazonlar gibi güçlü kadın topluluğun varlığı, Cleopatra gibi her işe burnunu sokan ve adını tarihe adını yazdıran kadın, Rus Katerinanın varlığı malumdur. Ebu Cahilin karısı Hind, Hz. Hamza'yı öldürttükten sonra kulaklarını ve burnunu kesip insan cesedine işkence yapacak kadar kin öfke ve cesaret sahibidir. Muhatap olduğu ilk vahyin karşısında, insana has korku ve tereddütleri yaşayan peygamberin, ilk ve en büyük destekçisi Hz. Hatice olduğunu hepimiz biliyoruz. Tarihte ve günümüzde, cesaret ve güç gerektiren birçok olayın kadınlar tarafından gerçekleştirilebildiğine yine tarih şahit olmuştur. Burada herhalde bilmemiz gereken ana unsur kadın ve erkeğin birbirinden pekte farkının olmadığıdır. Eğer özellikle kadının aciz kaldığı alanlar düşünülürse, burada da bizim inancımızın kaynağı olan yüce kitabımız kuranı kerimde geçen, kadını ve erkeği birbiri üzerinde yardımcı, koruyucu kılan kavvam ibaresi yolumuzu aydınlatıcı bir rehber olacağı kesindir. Bize göre her kadın; anadır, kız kardeştir, eştir veya kızdır. Bu kavramlar üzerinde kurulu olan ahlaki yapı nasıl olur da kadını saf dışı bırakır, ona insan onur, şeref ve haysiyetine yakışmayan bir zulmü reva görebilir ki? Bu zulüm; tamamen dini değerlerden kendini arındıran seküler batılı âdetedir. Birbirini korumayan ve yardımcı olarak görmeyen inançsız, batılı, kapitalist zihniyetin, insanlık serüvenini ters yüz etmeye başlamasıyla, ortaya çıkan olumsuzluğu perdelemek için kullandığı bir hile ve kandırmadan başka bir şey değildir, kadınlar günü aldatmacası. Bu günün ilk olarak ortaya çıkmasında yine fabrikalarında ve sürekli ikinci sınıf görülen, üretime katkısı olması gereken kadını çalıştırmak ama karşılığı olmaksızın çalıştırmak için kurulmuş tezgâhlarında, emeğin karşılığını talep eden ve yaklaşık 40.000 dokuma işçisinin 8 Mart 1857 tarihinde ABD ye bağlı New York kentinde bir tekstil fabrikasında greve başladılar. Amaçları daha iyi çalışma ortamı istemeleri idi. Kurulduğu günden bu güne kapital sermayeli yapının yanında yer almaya alışık olan yönetimlerin el altında bulundurduğu ve devlet terörizminin gerçek sahiplerinin resmi koruyucusu olan güvenlik teşkilatlarının topluca saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi ile çıkan yangında, işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. Bu acımasız ve dengesiz gücün kullanılması ile ölen işçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı. Her yaptıkları katliamlardan sonra özür dilemeyi bir görev ve kahramanlık telakki eden batılı batıl dünya bu günün kendileri adına olumsuz bir gün olarak yaşanıp tepki duyulmasını önlemek için ve kadınları birazcık onure etmek için ilk kez, 26”“27 Ağustos 1910'da Kopenhag'da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında ortaya atıldı ve kabul edildi. Bu uygulama ile kadına pardon, aynı zamanda önemli olduğu hissi verilmeye çalışıldı. Fıtratında onurlandırılmak ve önemli olduğu, hissettirilmesinden büyük zevk duyan kadın bu oltaya bütün hızıyla atlamış olduğunu da maalesef deklare etmiş oldu. Seküler zalim dünyanın yaptığı ve gerçekleştirdiği her türlü zulmün dönüm tarihine, kendilerini kamufle etme adına bayram ya da kutlanması gereken gün olarak ilan edilmesi hiçte yeni değildir. Bu gün kadın, son sürat hayatın her alanında arzı endam etmektedir. Çalışıp emeğini vermektedir. Erkeklerin yaptığı her işi yapmaktadır. Bununla da gurur duymaktadır. Bizlerde kadının her alanda verdiği bu emeğe saygı duyuyoruz. Ama bu emeğin karşılında sizce ne elde edebilmiştir kadın? Gelin hep birlikte bazı rakamları gözler önüne serelim. Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre; 1. Dünyadaki işlerin %66'sı kadınlar tarafından görülüyor. 2. Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10'una sahipler. 3. Dünya'daki mal varlığının ise % 1'ine sahipler. 4. Başka bir değişle dünyadaki işlerin % 34'ü erkekler tarafından görülüyor ama erkekler dünyadaki toplam gelirin % 90'ına ve toplam mal varlığının % 99'una sahipler. Ne kadar ilginç rakamlar değil mi? Dünyanın işine kadınlara yaptıracaksın. Ama paylaşımda bu kadar adaletsiz olacaksın. Ama olsun yılda bir kez 8 Mart tarihinde onlara ait günü kutlayacaksın, bol bol nutuklar atacaksın, maalesef kadınlar da bu sanal dünyanın renkli dünyasına kendisini inandırarak bu aldatmacaya kanacaktır. Ülkemizde de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya başlamışlar. Yaşan bu olumsuz dünya da beklenirdi ki kadınlar kendilerine özgü olanı koruma ve kollama adına birlik olsunlar. Bu gün ülkemizde bir haber programının verdiği rakamlarla 56 genelevi, 3500 çalışan kadın ve yaklaşık 20.000 i bu yolda yaşam sürdüren kadın için bir şeyler yapabilmiş olsunlar. Yine üniversitelerde sadece başörtüsünden dolayı okullarına alınamayan sayısız genç kızımıza sahip çıksınlar. Karadeniz bölgesinde sırtında küfesi ile çalışan kadın neden hiç gündeme gelmez ki? Eğe bölgesinde erkeklerin bile çalışamadığı tuğla fabrikalarında çalışan kadını kim görecek acaba? Doğu ve güneydoğudaki kadınların dramı kimi ilgilendiriyor ki? Ülkemizde ve dünyada korkunç bir yaşam içinde bulunan kadınların sorunu kimler tarafından görülüp hissedilmektedir ki? Ama ne kadar acıdır ki ”˜ağacın kurdu kendinden olur' düsturunca ülkemizdeki kadınlar da bu aldatmacanın içinde yüzerken, kendi hemcinslerinin yaşamını ve düşünce dünyasını yok sayarak, kadına özgü bir giyim şekline tahammül edememişlerdir. Yine sermayenin sahibi olan erkek düşüncesinin etkisinde kalmış, Afrika nın birçok bölgesinde üzerini örtecek kadar bile bir şeyler bulamaz iken yurdumuz kadının kullandığı çarşafı parçalayarak ayaklar altında tepelemiştir. Kime ne bütün bu dertlerden; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü var ya, gerisi angarya!