Hemşehrimiz Ressam Memik KİBARKAYA'dan bir e-mail mesajı aldım. Dost acı söyler, gerçekleri söyler cinsinden bir mesajdı bu. Mesajın ana teması, Kahramanmaraş-Gaziantep farkı üzerine. Bu farkı ortaya koymak üzere bazı tespitler sunmuş Memik Abi. Dosdoğru, dopdolu tespitler bunlar. Canı yanmış Ressam, Sanatkâr Abimizin ve içini dökecek bir yer aramış ve şahsıma bir e-mail göndererek, bu hususu Köşemde dile getirmemi istemiş. Ben de aynı dertten muzdarip bir Kahramanmaraşlı olarak sözkonusu mesajda dile getirilen hususları size kısaltarak aktarıyorum. Memik Ağabey mesajının daha ilk başında diyor ki; “Dün Kahramanmaraş ve İlçeleri Kültür Derneği MAR-DER Başkanı Sayın Yaşar Türkkorur'la görüştüm. Kahramanmaraş'ın 18-21 Haziran 2009 tarihleri arasında Anakara Kültür Merkezinde gerçekleştirilmesi planlanan Kültür ve Tanıtım Günleri Etkinliklerinin iptal edildiğini öğrendim. Bu beni çok üzdü.” Memik Abi iptal sebebini de yazmış, fakat iptal sebebi ne olursa olsun, önemli değil. Önemli olan Kahramanmaraş'ın Ankara'da yapılması gereken bu tanıtım günlerinin İlimiz için çok önemli olacağıydı. Bu etkinliğin duyurusunu bu köşeden yaklaşık bir ay önceden sağlamıştım. Ben de heyecan duymuştum. Tekrar Ressam Memik KİBARKAYA'nın tespitlerine dönelim. Memik Abi bu mesajında, Kahramanmaraş ve Gaziantep farkının adeta resmini çizmiş ve demiş ki; “Bir şehir ki, içe dönük bir hayatı tercih etmiş, bu beni çok üzdü. Komşumuz Gazantep'in marka şehir olması, bir Zeugma ile Dünyaya açılışı ve her İlimizde bir Gaziantep Lokantasının isim taşıması, bir yemek reklamı o şehri Türkiye'ye taşıdığını mutlaka fark edersiniz. Kahramanmaraşlım birbirlerine mahallelim diye seslenerek, yerel olarak küçülmeyi seçerler. Gaziantep bir yıl içinde iki film oynatarak, bir "Yabancı Damat” dizisiyle uluslararası alanda reklamlarını yaparlar.” Memik Abi, mesajında üniversite yıllarında yaşadığı olayları ve tayini çıkıp da Kahramanmaraş'ta veteriner olarak göreve başladığı yıllarda yaşadığı anılarını yazmış ve yine Kahramanmaraş'ın içe kapanık yapısına örnekler vermiş. Mesajını şöyle sürdürmüş; “Oysa doğasıyla, tarihi ve turistik özellikleriyle muhteşem bir şehir, Şairi, Yazarı, sulu ovaları, su kaynaklarının debisiyle dünyada beşinci şehir, tahta el sanatları, çeyiz sandığı oymacılığı, biberi, salebi, turacı, kekliği, ceylanı, ormanları, yaylası, üzümü, cevizi, tekstili, dondurması, fıstığı, (Antep Fıstığının esasında Kahramanmaraş İli sınırları içerisinde yetiştiğini anlatıyor) hurması, çeltiği, pamuğu, yayla evleri, tarhanası, peyniri, (Kahramanmaraş'ta dalak peynir diye bilinen meşhur köy peyniri) bindallısı ve diğerleri.” Evet, Ressam Abimiz mesajının sonunda, “Şimdi bu şehre bir Vali lazım, hem de Rahmetli Recep Yazıcıoğlu gibi barajında motor yarışı yapan Ahırdağı'ndan yamaç paraşütüyle atlayan, şehrin tanıtımı dedin mi gözünü kırpmadan bütçesinden para harcayan, Üniversiteyi Belediyeyi devreye sokarak etkinliklerin hepsine destek olan bir Vali gerek” demiş. (Bu noktada şunu belirtmek de fayda var. Sayın Valimiz'in şehrimiz için canla-başla çalıştığına tanığız ve buna can-û gönülden inanıyoruz. Tabi Rahmetli Yazıcıoğlu gibi bir Vali her şehre lazım.) Ressam Kibarkaya'nın çizdiği tabloya döndüğümüzde, esasında, “Bu şehre yalnızca Recep Yazıcıoğlu gibi Vali değil, Recep Yazıcıoğlu gibi aktif, heyecanlı, o bakış açısına sahip Belediye Başkanı, Üniversite Rektörü, Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı ve en önemlisi şehrine sahip çıkan Vatandaş lazım.” Bu son paragraf benim düşüncelerimi içeriyor. Çünkü, “Her işte birlik ve beraberliğe inanan, hizmetin yalnızca birileri tarafından ayağımıza getirilmesi gerektiğine değil de, hizmeti ısrarla talep eden, isteyen ve hizmeti getirten Vatandaş anlayışına” sahibim. Durum bu. Vesselam.