Eskiden kocasıyla gelirdi buralara ama babasından üç sene sonra kocasını da bir trafik kazasında kaybetmişti. Artık iyice Hanım Ağa olmuştu. Kendisini hayata bağlayan en önemli kişi biricik oğlu kalmıştı. Şimdilerde oğlunun hasreti ile yanıp tutuşuyordu. Londra'da ekonomi tahsili görüyordu. Bu gün yarın gelmesi gerekiyordu oğlu Arda'nın. Yakında geleceğini söylemiş ama sürpriz yapmak için kesin tarih vermemişti. Her kapı çaldığında hizmetçiye gelenin kim olduğunu soruyor, oğlunun dışında gelen olmuşsa hemen burun kıvırıyordu. Sahi ne zaman gelecekti oğlu Arda? Tam bunları düşünürken kapı çaldı. Hemen hizmetçiye seslendi: ””Koş çabuk kapıyı aç! Arda gelmiştir belki. Hizmetçi kadın hiçbir şey söylemeden, başıyla hanımını onaylayarak kapıya koştu. Kapıyı açınca, içerden hanımı bağırdı: ””Kim o? Arda mı? ””Hayır hanımım. ””Kim o diyorum. Çatlatma da söyle o zaman. ””Şey hanımım, dilenci. ””Dilenci mi? Ne istiyormuş? ””Çok aç olduğunu söylüyor hanımım. ””Aç mı? Yahu burası aş evi mi? Yoksullar hanı mı? -”¦ ””Geçen günden artan tavuk vardı ya dolapta, onu ver gitsin. ””Şey hanımım, o tavuk çok bayat, yerse zehirlenebilir. ””Sana mı soracağım ben ne vereceğimi! Sen bir hizmetçisin ve benim dediğimi yapmak zorundasın. Ne diyorsam onu yap! ””Peki hanımım. Hizmetçi mutfağa gitti. Bir süre sonra ekmeğin arasında bir şeyle kapıdaki dilencinin yanına vardı. Elindekini dilenciye verdikten sonra içeri girdi ve tekrar işine koyuldu. Hanım Ağa ise cam kenarındaki beşik gibi sallanan koltuğundan hiç kalkmadı. Aklı oğlundaydı. Kendi kendine mırıldanıyordu: ””Nerde kaldı bu çocuk, geleceğin zamanı haber ver de karşılamaya adam göndereyim. Hizmetçi Hanım Ağa'nın yanına geldi: ””Bir şey mi emrettiniz hanımım? ””Sana bir şey diyen yok, bak işine! ””Şey”¦ Affedersiniz hanımım. Hanım Ağa tekrar pencereden işçileri izlemeye koyulmuştu ki, kapının zili ile irkildi. Hizmetçi kadın kapıya koştu ve bir çığlık attı: ””Müjde hanımım, müjde! ””Arda”¦ Arda mı geldi kız? ””Evet hanımım. Küçük beyimiz geldi. ””Oh! Aman Allah'ım. Sana şükürler olsun. Hanım Ağa kapıya koştu. Hemen oğlunun boynuna sarıldı. Oğlunu tekrar tekrar öptü, kokladı. Bir yandan oğluna sarılırken diğer yandan hizmetçiye emirler yağdırıyordu: ””Çabuk ol kızım. En güzel yemekleri hazırla. Oğlum yoldan geldi acıkmıştır. Arda, annesinden ayrılmadan hizmetçiye seslendi: ””Benim karnım tok. Benim için bir şey hazırlamayın. Hanım Ağa, oğlunun sözünü böldü: ””Yoldan gelen adamın karnı tok olur mu? Hem nerde yemek yedin sen? ””Gelirken çeşmenin başında durmuştum. Yaşlı bir adam yemeğini benimle paylaştı. Hanım Ağa'nın yüzü sarardı: ””Kim bu yaşlı adam? ””Adamı tanımıyorum ama bizim köyden geliyormuş. Elinde bir baston, üzerinde eski bir hırka vardı. Almak istemedim ama zorladı. Ben de acıkmıştım, dayanamadım ve birlikte yedik. ””Ne yediniz oğlum? ””Aman anne”¦ Şimdi size yediğimi mi anlatayım. Yedik bir şeyler işte. ””Oğlum ben ciddiyim. Ne yediniz? ””Anne ne oldu? Ekmek arası et yedik? Ne var bunda? Hanım Ağa, hizmetçinin gözüne baktı ve sinirle bağırdı: ””Ne duruyorsun kızım, çabuk doktor çağır! Hizmetçi kadın olduğu yerden kıpırdamadı. Hanım Ağa, daha çok sinirlendi: ””Kime diyorum ben ya? Hadi doktor çağır! ””Şey hanımım”¦ ””Yine ne oldu? ””Ben o dilenciye bayat tavuğu vermedim. ””Bayat tavuğu vermedin de bunların yediği et neydi o zaman? ””Ekmeğin içine öğleyin yaptığımız ızgaradan koymuştum. ””Yani bunlar bayat tavuğu yemediler öylemi? ””Evet hanımım. Beyimiz taze ızgara ile karnını doyurmuş. ””Allah'ım sana şükürler olsun. Arda, konuşulanlara bir anlam veremedi: ””Ne tavuğu ne ızgarası? Anne siz ne diyorsunuz Allah aşkına? ””Boş ver oğlum. Hiç hak etmediğim halde Allah seni bana bağışladı. Hizmetçi kadını çağırdı: ””Kızım müjden iki katına çıktı, dile benden ne dilersen! ””Sizin ve beyimizin sağlığını dilerim hanımım. ””Şimdi daha çok gözüme girdin kız. Madem öyle ben de oturduğunuz evi size veriyorum. Belki günahlarım biraz hafifler. Hizmetçi kadın teşekkür etti ve hanımının elini öptü. Hanım Ağa ise oğlu ile mutlu ve huzurlu bir hayat sürdü. Bir daha da kendi boyunu aşacak çukur kazmadı. Aslında öyküyü, bayat tavuğu Hanım Ağa'nın oğlu Arda'ya yedirip, küçük beyi zehirleyerek bitirebilirdim. Ama öyküde de olsa bir insanın günahının cezasını bir başkasına yüklemeyi doğru bulmadım. Ama şunu da vurgulamadan geçmek istemiyorum. Yaptığımız hataların, güttüğümüz kinlerin bedelini bazen biz öderiz bazen de gözümüzden bile sakındığımız yakınlarımız ödeyebilir. Sahip olduğumuz imkânları diğer insanlarla paylaşmak, bizi küçültmez. Aksine “veren el, alan elden üstündür” prensibinden hareketle bizi yüceltir. Ayrıca çevremizdeki insanlara yardım ederek, imkânlarımızı bir anlamda gücümüzü paylaşarak, yüreğimizi daha da rahatlatma yoluna gitmiş oluruz. Tanıdığımız ya da tanımadığımız insanların akademik veya ticari anlamda başarıları, çalışarak elde ettikleri kariyerleri bizi rahatsız ediyorsa yüreğimizde bir sıkıntı var demektir. Daha açık ifade ile kalbimiz temiz değildir. Kalbimiz temizlenmeden de huzura ermemiz ve mutlu olmamız mümkün değildir. Kalbimizdeki damarlarda oluşan bir tıkanıklık yaşamsal krize neden olabiliyor. Bu krizi aşmak için operasyonla damarı açtırıyorlar. Anjiyo uygulaması ile kalbi temizletiyorlar. Çünkü gerekli temizlik yapılmaz ise meydana gelen krizler sonucu insanlar, sağlıklı bir yaşam sürdüremezler belki de hayatını kaybedebilirler. Yüreğimizdeki kin, öfke, kıskançlık, sevgisizlik, karamsarlık gibi hastalıklar da mutlaka temizlenerek tedavi edilmelidir. Bu türden hastalıklar kalbimizden sökülüp temizlenmediği sürece bize hayatta ağız tadıyla yaşamak mümkün değildir. Kalbimizi temizlediğimiz takdirde hem kendimiz için hem de çevremiz için huzurlu ve mutlu bir yaşam bizi bekliyor olacaktır. Yazara mesaj: [email protected] www.yusufyesilkaya.net Not: Bu yazı; www.yusufyesilkaya.com , www.dinahlak.com ve www.haber46.com web sitelerinde eş zamanlı olarak yayınlanmaktadır.