Bu Kainatın yaratılmasının asıl sebebi ve Hz. Adem A.S. dahi onun ismiyle dua etmesi ve Yüce Rabbimizin Habibim dediği o zatın dünyaya gelişide elbette harikalarla dolu olacaktır. Onun gelmesini haber veren başta Tevrat,İncil, Zebur, O zamanın kahinleri ve bir derece evliya ve Arifi Billah olanların haberleri, Dünyaya Gelişi gecesindeki harika olaylar, ve küçük yaştayken meydana gelen olaylardan kısaca bahisten sonra Kafamızda oluşan bu kadar harikalara sebeb olan Zat A.S.M. kimdir sorularına cevap bulacağız. Kur'an-da bahsi geçen Peygamberler ve onlara indirilen kitap ve suhuflar kainatın şeklini değiştiren ve yeryüzünün yarısını getirdiği o nur ile aydınlatan ve bunların peygamberimizden haber vermeleri aynı zamanda onların dinlerini de hurafattan ve tahrifattan kurtarmıştır. Zebur'da bir ayetteki“Mukimü's-Sünne”ise, İsm-i Ahmeddir. Yine İncil'de “ Ben gidiyorum, ta size faraklit gelsin” yani, Ahmed gelsin. Yine Tevrat'ın beşinci kitabının otuz üçüncü babında ki “ Hak Teala, Tur-i Sina'dan ikbal edip bize Sair'den tulu etti ve Faran Dağlarında Zahir oldu.” Bu Ayet Tur-i Sinada Hz. Musa A.S. geleceğini, Sair'den tulu-u hak ibaresiyle Şam da İsa A.S. geleceğini haber vermesi ve Faran Dağlarında zuhur-u Hak ifadesiyle de Hicaz dağlarında Peygamberimiz A.S.M. geleceğini haber vermiştir. Yemen padişahlarından Tübba isminde bir melik, Peygamberimizin vasıflarını eski kitablarda görmüş, iman etmiş. Ve “ Ben Ahmed'in risaletini tasdak ediyorum. Ben onun zamanına yetişseydim ona vezir ve ammizade olurdum.(yani , Ali gibi olurdum.” Demiştir. Yine doğduğu gece yaşanan harikalardan, o gece hem annesi, Osman İbni As ve Abdurrahman İbni Avf'ın annesi üçü birden demişler: “ Veladeti anında öyle bir nur gördük ki, o nur maşrık ve mağribi bize aydınlattırdı.” O gece putların baş aşağı düşmesi, kisra sarayının sallanıp on dört şerefesinin düşmesi, kutsal sayılan sava denizinin yere batması, bin senedir Mecusilerin kutsal saydıkları ateşin o gece sönmesi, Bahira-yı Rahibin peygamberimizin başı üzerinde bir bulutun gölge ettiğini görmesi, ve daha binlerce sayabileceğimiz bu müjdeler Onun Peygamberliğini tasdik ediyor. Bu kadar tahşidat yapılan O zat kimdir sorusuna kısaca değinmek istiyorum. Başta O zatın en büyük davası tevhiddir. Ve neşrettiği hakikatlerle, insanlığın gecesini gündüze, kışını bahara çevirerek alemde yaptığı inkılapla alemin şeklini değiştirerek nurani bir şekle sokmuştur. Kainat o nur ile yas yeri olmaktan kurtulup zikir ve şükür yeri olmuş, birbirine düşman mevcudat, birbirine ahbap ve kardeş olmuş, cenaze ve ölü şeklinde görünen cansızlar yaratıcının birer ayatı birer emirber memurları olduklarını göstermiş, ağlayan şikayet eden yetim çocuklar gibi görünen insanları, ibadetinde zakir, yaratıcısına şükreden sıfatını aldırmış ve ben kimim, nereden geliyorum, nereye gideceğim sorularına muhatap kılınmış. Evet o zat ne istiyor, Cenab-ı Hakkın rızasını ve Cennette Birleşme ve kavuşma ve ruyetini seyretmeyle saadeti ebediye istiyor, duasıyla ubudiyetiyle ümmeti ümmeti diyor bizler için istiyor bizler dahi onun duasına amin demeliyiz, onun duasını kabul eyle bizde o duayı ediyoruz, bizde onun talep ettiğini talep ediyoruz. Hem öyle bir Zattan istiyorki, en gizli bir ihtiyacımızı karşılayacak, her şeyin tasarrufu elinde olan, Semi, Basir , Alim ve Hakim bir Zattan istiyor. Evet ona salavat getirip “Rahmân-ı Rahîm olan Allah'ın, Furkan-ı Hakîmi Arş-ı Azîmden üzerine indirdiği zât olan Efendimiz Muhammed'e (a.s.m.) ümmetinin iyilikleri adedince milyon salât ve milyon selâm olsun. Risâletini İncil, Tevrat ve Zebûr'un müjdelediği; nübüvvetini doğduğundan hemen önce ve doğumu ânında meydana gelen hârikulâde hallerin, cinnî hâtiflerin, insanlardan evliyâ ve kâhinlerin haber verdiği; işaretiyle ayın ikiye bölündüğü Efendimiz Muhammed'e (a.s.m.) ümmetinin alıp verdiği nefesler sayısınca milyon salât ve milyon selâm olsun. Çağırmasıyla, ağaçların, yanına geldiği, duâsıyla yağmurun süratle yağdığı, bulutun sıcaktan korumak için başında gölge yaptığı, bir kilelik yiyeceğinden yüzlerce insanın doyduğu, parmakları arasından suyun üç defa Kevser gibi aktığı; Allah'ın kertenkeleyi, ceylanı, kuru hurma direğini, koyun paçasını, deveyi, dağı, taşı ve çakıl taşlarını onun için konuşturduğu; Mi'racın ve, "Göz ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı" (Necm Sûresi: 17.) âyetinin sahibi Efendimiz ve şefaatçimiz Muhammed'e, (a.s.m.) ilk indiği andan itibâren Kıyâmete kadar Kur'ân'ın, her okuyanın okuduğunda hava dalgalarının aynalarında Allah'ın izni ile temessül eden her kelimesindeki her harfi sayısınca salât ve selâm olsun. Bu salâvâtların herbirisi hürmetine bizi bağışla, bize merhamet et, ey İlâhımız! âmin.” Demeliyiz.