Kafile başkan ve rehber öğretmenlerde boşluk olan bu süreyi değerlendirmek üzere Kastamonu merkezinde görmediğimiz tarihi, kültürel mekânları gezmeyi planlayarak şehir merkezine hareket ettik. Cumhuriyet Meydanın da gezerken kendi otobüsümüzde bulunan örgencimiz S.Alp Atalar'ın Kastamonu'dan edindiği birkaç arkadaşıyla birlikte samimi bir şekilde şehri gezdiklerini gördük. Kendimizi arkadaşlarına tanıttık, hatırlarını sorduk ve birlikte hatıra fotoğrafı çektirerek mutlu bir şekilde ayrıldık. NASRULLAH VE YAKUP AĞA KÜLLİYESİ Rehber öğretmen arkadaşlarım Hasan Genç ve Mustafa Peltekle birlikte İsmailbey mahallesinde bulunan Nasrullah külliyesine yöneldik. Şadırvanın etrafında insanlar güzel bir kompozisyon oluştururken meydanda ki güvercinlere yem atan aileler ve ailenin küçük çocuğunun güvercinleri yakalamaya çalışması, üzerlerine doğru koştukça güvercinlerin kanat çarpıp havalanmaları, yem için tekrardan konmaları İstanbul'daki Eminönü camini hatırlatıyordu. Önce Nasrullah camiini gezmeye başladık. Kastamonu il merkezinde bulunan bu külliye, Sultan II.Beyazıt döneminde Nasrullah Kadı tarafından 1506 yılında yaptırılmıştır. Kastamonu'nun önemli yapılarından olan külliyenin camisi; çok kubbeli ulu cami tipinde Osmanlı yapılarından bir örnektir. Moloz ve kesme taştan yapılan caminin kuzeyinde on sütunlu, yedi kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. İbadet mekânı ilk yapıldığı zaman altı kubbe ile örtülü iken, sonradan cami genişletilmiş üç kubbe daha ilave edilerek bugün dokuz kubbesi bulunmaktadır. Yazımızın başında bahsettiğimiz, Caminin kuzeyinde bulunan şadırvanı Kadı Nasrullah yaptırmıştır Yapı topluluğunun medresesi caminin güneyinde yer almakta olup, Reis-ül Küttap Hacı Mustafa Efendi tarafından 1824 yılında yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmış olan bu medrese at nalı şeklindeki avlu etrafında sıralanmış 23 odadan meydana gelmiştir. İki katlı medresenin üzeri çatı ile örtülüdür. Odaların içerisinde ocak, baca ve avluya açılan birer kapısı vardır. Medresenin günümüzde alt katına dükkânlar sıralanmıştır. İkinci katta yuvarlak kemerli odalar bulunmaktadır. Önü revaklı ve kubbeli olan bu medrese yakın tarihlerde onarılmış ve turizm amaçlı El Sanatları Çarşısına dönüştürülmüştür. Nasrullah Külliyesinden ayrılarak hemen yakınında bulunan Yakup Ağa külliyesine yöneliyoruz. Amacımız bu külliyede hemşerimiz İsmail Yücel'i görmek ve onunla sohbet edip, doyumsuz mistik havasını teneffüs etmek. Ancak Süleyman Yücel Bey gelmediği için kendi arkadaşlarımızla çalan sanat müziği eşliğinde çayımızı yudumlayıp meşhur Kastamonu Çekme helvasını yiyoruz. Derken grup grup Gönül Köprüsü Proje öğrencileri Kastamonulu arkadaşlarıyla birlikte geliyorlar. Biraz sonrada kendi otobüsümüzde bulunan Seda Kiraz ve Emine Zican Koç kız arkadaşlarıyla birlikte geliyorlar. Masamıza davet ediyoruz, bir şeyler ikram edip güzel bir sohbet oluşturuyoruz. Peşinden Hasan Keklikçi ve arkadaşı. İsmail Yücel beye selamımızı bırakıp Yakup Ağa külliyesinden ayrılıyoruz. İSMAİL BEY KÜLLİYESİ Kastamonu' merkez İsmail Bey Mahallesi'nde, Şeyhinşah kayası diye tanınan bir tepe üzerinde, meyilli bir arazide bulunan İsmail Bey Külliyesi cami, imaret, medrese, sıbyan mektebi, türbe, han ve hamamdan meydana gelmiştir. Vakfiyesinde ayrıca kütüphane, ambar, mutfak ve fırın gibi yapıların da bulunduğu belirtilmektedir. Külliye Candaroğulları beylerinden Kemaleddin İsmail Bey (1443”“1461) adına XV. yüzyılda yapılmıştır. 1454 yılında İsmail Bey tarafından yaptırılmıştır. Cami Erken Osmanlı mimarisinde görülen zaviyeli veya tabhaneli plan tipindedir. Peş peşe aynı yükseklikte iki büyük kubbe ve öndeki kubbenin iki yanında ibadet mekânına birer küçük kapı ile açılan tonozlu mekânlardan meydana gelmiştir. Mihrap önündeki kubbeli bölüm diğerine göre daha küçüktür. Yan mekânlardan doğudaki, önündeki kubbeli mekânın genişliğine yakın ölçüdedir. Batıdaki yan mekân ise güneye doğru biraz daha uzatılmış, birbirinden duvarla ayrılan iki bölümden meydana gelmiştir. Bunların da üzeri sivri kemerlerle örtülüdür. İbadet mekânını örten kubbeler sekizgen tuğla kasnaklar üzerine oturtulmuştur. Caminin önünde beş kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Bu kubbeler dört sütunla iki paye üzerine sivri kemerlerle oturtulmuştur Caminin kuzeybatısında bulunan türbeyi, Candaroğlu İsmail Bey kendisi ve yakınları için yaptırmıştır. Ancak, Fatih Sultan Mehmet tarafından Filibe'ye gönderildiğinden buraya gömülememiştir. Bu nedenle de kapısı üzerindeki kitabe yeri boş bırakılmıştır. Hızlı bir şekilde caminin kuzeyinde bulunan kesme ve moloz taşlardan yapılan medreseyi ve halk arasında deve hanı diye adlandırılan tarihi hanı da gezerek buradan da ayrılıyoruz. KASTAMONU YÖRESEL YEMEKLERİ Vakit öğle sonu olduğu için acıktığımızı hissediyoruz. Yanımızda bizi hiç yalnız bırakmayan gönül dostumuz Kastamonulu rehber öğretmenimiz Mustafa Bostancı'da var. Kastamonu'ya gelmeden önce araştırma yapmış zengin bir mutfağı olduğunu hatta bazı yemek isimlerini de öğrenmiştim. Hep birlikte merak ettiğimiz yöresel Kastamonu yemeklerinden yemek istiyoruz. Mustafa Bostancı Bey bizi “Eflanili Konağına” götürüyor. Konak dıştan bile ilgi çekiyor. Konağın giriş katından son kata kadar düzenlemesi eskiye göre yapılmış. Yöresel malzemeler yerli yerinde duruyor. O kadar güzel bir mekân ki insan daha ilk anda huzur buluyor. Mustafa Bey “Bandıma” isimli yemeğin çok leziz olduğunu söylüyor. Kendisi ve arkadaşlarım bu yemekten istiyorlar. Yanında yöresel ekşi de isteniyor. Ben biraz tereddüt ediyorum. Çorbayı sevdiğim için Kastamonu'nun meşhur çorbası “Ecevit çorbası” istiyorum. Çorbayı beğeniyorum. Bizim yörenin yayla çorbasını benziyor ama daha leziz. Bununla yetinmiyorum. Açılmış yufka içinde kıyma etle pişirilmiş bizim börek dediğimiz “Etli Ekmek”ten de istiyorum. Hindi eti ve Tereyağına bandırılmış özel yufka ile yapılan “Bandıma” yemeği benimde ilgimi çekiyor ve arkadaşların yemeğinde ortak oluyoruz: Daha doğrusu onlar benim, ben onların yemeklerinin tadına baka baka damak lezzetini tespit ediyoruz. Hasan beyin ev baklavasının tadına bakıyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse Kastamonulular ağzını tadını biliyor, yemeklerinin hepside leziz. Orada biraz dinlenip çaylarımızı da iştahla içip Eflanili konağına veda ediyoruz. ASA SUYU Mustafa Peltek arkadaşım “Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi”nde ki müze kısmını gezemediğini orayı görmek istediğini belirtiyor. Bizde ona hak veriyoruz. Hep birlikte Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesine yöneliyoruz. Külliye ziyaretçilerle dolup taşıyor. Müze kısmına giriyoruz Şeyh Şaban-ı Veli'nin kullandığı giyecekler, kullandığı her türlü eşyaları ve okuduğu kitapları sergilenmiş. Gayet ilgi çekici bir görünüm merakla inceliyoruz. Külliye görevlisi, flaşla fotoğraf çekmenin yasak olduğunu belirtiyor biz de kurallara uyuyoruz. Buradaki inceleme ve araştırmamız sona erince bahçeye çıkıyoruz. Türbenin hemen Yanında incecik akan Asu Suyu, berrak ve hafif sudan herkes içiyor. Kastamonu Halkı ve ziyaretçiler tarafından şifalı ve Zemzem suyu tadında olduğundan kutsal kabul ediliyor. Bizlerde içiyoruz. Türbe kısmını da ziyaretten sonra buradan da ayrılıyoruz. Şeyh Şaban-ı veli külliyesinden çıkıyoruz hemen karşımızda hâkim tepe üzerindeki Kastamonu Kalesi ve Kaledeki büyük Tür Bayrağı görülmeye değer biçimde nazlı nazlı dalgalanıyor. Kastamonu'da konak ve geleneksel evleri gezmeye devam ediyoruz. Beyçelebi Mahallesi Atatürk Caddesinde bulunan Sirkeli konağı, Turizm amaçlı, otel ve restoran yapımı için fonksiyon verilmek üzere, İl Özel İdaresine ait olan ve yıkılmağa yüz tutan ancak 25.11.1999 tarihinde onarıma alınan. Sepetçioğlu konağı ve 75.yıl Cumhuriyet evini geziyoruz. Kastamonu caddelerinde dolaşırken sık sık gönül köprüsü öğrencileriyle karşılaşıyoruz. Son olarak kendi öğrencilerim Zübeyde ve Ayşe Çekiç ve arkadaşlarıyla karşılaşıyoruz ve projeyi değerlendiriyoruz.2 gün içerisinde öğrenciler can ciğer dost oluyorlar. Dostlukların kalıcı olacağına inanarak gezimize devam ediyoruz. Not:Kahramanmaraş'tan Kastamonu'ya uzanan gönül köprüsü yazı dizisini oguzkarakoc.com, haber46.com.tr ve marasgundem.com sitelerinde de takip edebilirsiniz. Devamı: Pazartesine